Kullukta Kemal

İnsanoğlu için dünya hayatının varlık gâyesi, Allah Teâlâ’yı tanıyıp O’na itaat etmek ve rızâsını kazanabilmektir. Kadîm tarihimizden görmekteyiz ki; hüsn-i hatimeye (son nefesi, îman selâmetiyle verebilme nimetine) kimileri Allah yolunda gazâ ve şehâdetle erişmiş, kimileri Suffe ehli gibi medreselerde Kur’ân hıfzı ve ilimle erişmiş, kimileri de Enes bin Mâlik ve Zeyd bin Hârise -radıyallâhu anhümâ- gibi hizmetle, sûfîlikle erişmişlerdir.

Hizmet, kısaca Hakk’ın rızâsı için halkın ihtiyaçlarını karşılamak, onlara el uzatmak ve yardım etmek şeklinde tarif edilebilir. Hizmet; Allah Teâlâ’nın cemâlî sıfatlarının kulda tecellî etmesidir.

Rabbimiz, “er-Rahman”, “er-Rahîm”, “el-Gaffar”, “es-Sabûr”, “el-Kerîm” gibi birçok esmâ ve sıfâtın sahibi olduğunu haber vermiştir. Sâlih kullar, bu isim ve sıfatlarla vasıflanmaya ve ilâhî ahlâktan hisse almaya çalışırlar. Böylece insanlara karşı daha merhametli, daha sabırlı, daha bağışlayıcı ve daha cömert davranırlar.

Rabbimiz, “el-Mü’min”dir. Kulları da güvenilir ve eman veren insanlar olarak “mü’min” olmaya çalışırlar. Çevresindeki insanların endişe ve korkularını teskin edip onları huzur ve mutluluğa kavuştururlar. Mü’min, girdiği her yere, bulunduğu her mekâna iyilik, güzellik ve kolaylık getirendir. Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- de mü’mini, “İnsanların kendisinden bir zarar görmediği, herkesin ondan rahat ettiği emin olduğu fayda gördüğü kimse” (Buhârî, İman, 4) olarak târif eder.

En son gönderilmiş olan dînimiz ve kıyamete kadar bütün insanlığa hitap eden, fert ve toplumu kucaklayan sosyal bir dindir. Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- de bütün insanları sevmiş, kucaklamış, himâye ve yardım etmiştir. Ayrıca:

“İnsanların en hayırlısı, insanlara en faydalı olanıdır.” (Süyûtî, Câmiu’s-Sağîr, II, 8) buyurarak en fazla yardım ve iyiliği, en makbul insan olmanın özelliği olarak saymıştır. Hatta yardım ve hizmeti, birçok zaman nâfile ibadetten bile üstün görmüştür. Nitekim Hazret-i Enes -radıyallâhu anh- şöyle anlatmaktadır:

“Biz sıcağın çok şiddetli olduğu bir mevsimde, seferde Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ile birlikteydik. Aramızda bir kısmı oruç tutuyor, bir kısmı da tutmuyordu. Sıcak bir günde bir yerde konakladık. Gölgelenenlerin çoğu ise, elbisesi olanlardı. Bir kısmımız güneşe karşı eliyle korunuyordu. Derken oruçlular yığılıp kaldılar, oruçsuzlar kalkıp çadırları kurdular, hayvanları suladılar. Bunun üzerine, Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

“-Bugün oruçsuzlar, oruçlulardan daha fazla sevap kazandı!” buyurdular. (Müslim, Sıyâm, 100)

Bu hâdise de açıkça gösteriyor ki, genel olarak insanlara, özel olarak da din kardeşlerimize yaptığımız hizmet, ikram ve hayırlar, îmânın ve müslümanlığımızın güzelliğindendir. Hizmet, mü’minin derece ve kalitesini belirten ölçüdür. Kullukta kemâlin işaretlerindendir. O yüzden olmalı ki, dînimizde hizmet övülmüş ve büyük mükâfâtlarla müjdelenmiştir. Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

“Kim bir kardeşinin ihtiyacı için onunla yürür ve ona yardımcı olursa, Allah -celle celâlühû- onunla ateş arasında yedi hendek koyar. Her bir hendeğin diğer hendekle arası, yerle gök arasındaki uzaklık kadardır.” buyurmaktadır. (Ebû Nuaym, Hilyetü’l-Evliyâ, 8/218)

Benzer bir diğer rivayette ise; “Bir mü’min kardeşimin ihtiyacı için yürümem, bana şu mescidde (Mescidi Nebevî’de) bir ay îtikafa girmekten daha sevimlidir.” buyrulmaktadır. (Ebû Nuaym, a.y.)

Mü’min kardeşinin yardımına koşmak hakkında da şu müjde verilmiştir:

“… Kim kardeşinin yardımında bulunursa, Allah da ona yardım eder. Kim bir müslümanın sıkıntısını giderirse, Allah da onun kıyamet günündeki sıkıntılarından birini giderir. Kim bir müslümanın ayıbını örterse, Allah da kıyamet gününde onun ayıplarını örter.” (Müslim, Birr, 58; Buhârî, Mezâlim, 3)

Özellikle toplumun zayıf, kimsesiz ve yardıma muhtaç olanlarına hizmet etmek ise daha fazla takdir edilmiştir. Bu konuda Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

“Dul ve miskinin ihtiyacını gidermek için koşuşturan kimse, geceleri ibâdetle, gündüzleri oruçla geçiren kimse gibidir.” buyurmuştur. (Buhârî, Edeb, 25)

Hizmet, bu denli kazançlı bir ibadet olmasına rağmen büyük hassasiyet isteyen bir vazifedir. Çünkü pek çok ibadette yalnız nefsin sorumluluğu varken hizmette, kendisine hizmet edilen kimsenin rakik ve hassas kalbini hoş tutmak, incitmemek ve onu büyük bir nimet kapısı ve ilâhî rızaya götüren vesile olarak görmek vardır. Nitekim Yûnus Emre’nin de ifade ettiği gibi, hassas ve mazlum bir gönlü yıkmak, başlı başına büyük bir zulümdür:

“Bir kez gönül yıktın ise

Bu kıldığın namaz değil!

Yetmiş iki millet dahî

Elin yüzün yumaz değil!.”

Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- misafirlerine bizzat hizmet ederdi. Yetimlerin başını okşar, onları sevindirir; daha peygamberlik vazifesi verilmeden önce bile dul, kimsesiz ve gariplerin imdadına koşardı. Hattâ bir gün mescidde misafirlerine kâselerle süt dağıtırken çölden ziyaretine gelen bir bedevî:

“-Bu insanların büyüğünü, Efendisini görmek istiyorum? O nerede?” diye sorunca, ona süt dağıtan Peygamber Efendimiz’i gösterdiler. Şaşırdı. Onun bu hayretini gören Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

“-Bir kavmin efendisi, onlara hizmet edendir!” buyurdular. (Deylemî, II, 324)

Yine bir yolculuk dönüşünde herkes hurmalıkta istirahate çekilmiş dinlenirken bazıları onlara yemek hazırlamak üzere harekete geçmişlerdi. Biri “Ben yemek yapayım!”, biri “Ben su getireyim!” derken diğeri de “Ben ateş yakayım” deyince, Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- de:

“-Öyle ise ben de odun toplayayım.” buyurdular.

Onun yorulmasına kıyamayan ashâbı:

“-Biz bütün işleri yaparız, siz biraz istirahat ediniz!..” deyince Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

“-Bilirim ki, sizler bu hizmetleri yaparsınız, ama başkaları hizmet ederken ben seyirci kalmaktan üzülürüm. Ben hizmet edilen değil, hizmet eden olmayı severim!..” buyurdular. (Kastallânî, el-Mevâhibu’l-Ledünniye, I, 385)

Son olarak hizmetin esasının “ihlâs” olduğunu hatırlatmalıdır. İhlâs, insanların takdir ve tenkidini eşit görmek ve yapılan hizmeti, sadece Allah rızâsına tahsis etmektir. Bu, hizmette zirve hâlidir. Zira pek çok insan takdir edilmediği için veya tenkid edildiği için hizmeti terk etmeyi kendisine mübah addeder. Çok nâdir insan vardır ki, hizmet, gayret ve ibadetini sadece Allâh’a adamıştır. O’nun takdir ve iltifatına nâil olduktan sonra, insanların hoşnutluğunu aramaz. Cenâb-ı Hak, sayıları az olan bu hizmet ehli arasına bizleri de kabul buyursun!.. Âmin.

Seher AYDIN

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle