Kul Hakkı

Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, kul hakkı üzerinde çok titizlenirdi. Müslümanların birbiri ile ilgili davranışlarında dikkat etmeleri, herhangi bir konuda “hakka girecek davranışlardan” uzak durmalarını tembih ederdi:

“Kimin üzerinde din kardeşinin ırzı, namusu veya malıyla ilgili bir zulüm varsa, altın ve gümüşün bulunmayacağı kıyâmet günü gelmeden önce, o kimseyle helâlleşsin. Aksi takdirde, sâlih amelleri varsa, yaptığı zulüm miktarınca sevaplarından alınır (hak sâhibine verilir.) Şâyet iyilikleri yoksa, zulüm yaptığı kardeşinin günâhlarından alınarak onun üzerine yüklenir.” (Buhârî, Mezâlim, 10)

Herhangi bir şekilde başkasının hakkına giren kimsenin bunu itiraf etmesi, o kardeşiyle görüşüp helâllik istemesi, onun gönlünü alması gerekir. Ama bu, genellikle insanın nefsine ağır gelir. Peygamber Efendimiz, insanların birbiriyle helâlleşmesini teşvik etmiş ve şöyle buyurmuştur:

“Ey insanlar! Kimin üzerine geçmiş bir hak varsa onu hemen ödesin, dünyada rezil rüsvâ olurum diye düşünmesin! İyi biliniz ki; dünya rüsvâlığı âhirettekinin yanında pek hafiftir.” buyurdu. (İbn-i Esîr, el-Kâmil, II, 319)

İnsanların birbirlerine haklarının geçtiği bir husus da ihtilaflı oldukları meselelerdir. Bazen haklı kimse, düşüncelerini gerektiği gibi ifade edemez; haksız olan ise, kendi merâmını, duygu ve düşüncelerini çok iyi anlatabilir. Peygamber Efendimiz, kendisine müracaat eden insanlar hakkında adâletle hükmetmeye çalışmış ve şöyle buyurmuştur:

“Ben sâdece bir beşerim. Sizler bana yargılanmak üzere geliyorsunuz. Belki biriniz, delilini getirmekte, diğerinden daha becerikli olabilir ve merâmını daha iyi anlatabilir. Ben de dinlediğime göre o kimsenin lehinde hüküm veririm. Kimin lehine, kardeşinin hakkını alıp hüküm vermişsem, ona cehennemden bir parça ayırmış olurum.” (Buhârî, Şehâdât, 27; Müslim, Akdiye, 4)

Tavsiye ve nasihatleri ile “kul hakkı” üzerinde ısrarla duran Peygamber Efendimiz, kendi hayatında da bunun pek çok canlı misalini göstermiştir. Vefatına yakın zamanlarda yaşanan şu hâdise de bunun güzel bir örneğidir. Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bir gün ashâbını toplamış ve:

“Nihâyet ben de bir insanım! Aranızdan bazı kimselerin hakları bana geçmiş olabilir. Ben kimin malından bir şey almışsam, işte malım gelsin alsın! İyi biliniz ki, benim katımda en sevimli olanınız, varsa hakkını benden alan veya hakkını bana helâl eden kişidir. Zîrâ Rabbime, ancak bu sâyede helâlleşmiş olarak ve gönül rahatlığı ile kavuşmam mümkün olacaktır!

Hiç kimse «Resûlullâh’ın kin ve düşmanlık beslemesinden korkarım!» diyemez! İyi biliniz ki, kin ve düşmanlık beslemek aslâ benim huyum değildir! Ben aranızda durup bu sözümü tekrarlamaktan kendimi müstağnî görmüyorum!” buyurduktan sonra sözlerini tekrarlamıştır. Bunun üzerine bir adam ayağa kalkıp:

“-Senden bir kimse istekte bulununca, ona üç dirhem vermemi emretmiştin, ben de vermiştim.” dedi. Peygamber Efendimiz:

“-Doğru söylüyorsundur! Ey Fadl bin Abbas, buna üç dirhem ver!” buyurdu. Sonra şöyle devam etti:

“Allâhım! Ben ancak bir insanım! Müslümanlardan kime ağır bir söz söylemiş veya bir kamçı vurmuşsam, sen bunu onun hakkında temizliğe, ecre ve rahmete vesile kıl!”  (İbn-i Hanbel, III, 400) “Allâh’ım! Ben hangi mü’mine ağır bir söz söylemişsem, o sözümü kıyâmet gününde kendisi için, sana yakınlık vesilesi kıl!” diye duâ etti. (Buhârî, Deavât, 34)

Ey Rabbimiz, Peygamber Efendimizin kul hakkı üzerinde göstermiş olduğu bu hassasiyetten bizlere de hisseler nasip eyle… Âmin.

PAYLAŞ:                

Zahide Topcu

Zahide Topcu

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle