Kovulmuş Şeytanın Şerrinden

“Ruhumu şeytana sattım!” 

“Aklıma hain planlar geliyor…” 

“Çok yaşa şeytan!” 

“Sadistlik yapmak istiyorum. Sıkıldım! Keşke gebertebileceğim bir kedim olsa…” 

“Şeytana ilk kurbanımı verdim. Bir tavşanı boğdum, kestim, astım. Derisini yüzdüm…” 

“… ile muhabbet ettik. Şimdiye kadar üç adam öldürmüş. Hayran kaldım.”

*   *   * 

Hayır ve mutluluktan ümit kesmiş olmaktan kaynaklanan bir keder ve hırçınlığa düşen; öfkeden yanıp tutuşan, işe yaramaz hâle gelen; uzak düşen, uzaklaşan: ŞEYTAN!..

İzbe, koyu, çirkef sokaklar… Kendini karanlıklara teslim etmiş, tatminsiz, huzursuz, başıboş gençler… Kavgalar, çekişmeler, cinâyetler, intiharlar ve kan… Her köşe başında bizleri bekleyen ve hızla tırmanan büyük bir tehlike… İnsan maskesine bürünmüş şeytan yolunun sapkın takipçileri… 

Ve SATANİZM!..

Türkiye bu ateş oyunu ile ilk kez, 1992 yılında ruhunu şeytana satan gençlerin intiharlarıyla tanıştı. İntihar etmişlerdi çünkü, büyük bir iştiyakla âciz beyinlerindeki ideal cehennem modelini arzuluyorlardı. Onlar için cesede son vermek, ruhu cehennem zebâniliğine aday etmekti. 

Savcılık iddiânâmesi,  bu intihar hakkındaki tutanağında şöyle diyordu:

Canlı cansız âlemde yegâne gücün şeytanda olduğuna, bir kişi ne kadar çok kötülük yaparsa, şeytana o kadar yakın olacağına ve ceza çekmeyeceğine, şeytanın hizmetinde olacaklarından dolayı, rahat bir ortamda zebânilik yapacaklarına inanmaktadırlar. Zaman zaman kendi kanlarını akıtarak, kedi kanı ile karışım yapıp alkol ile içtikleri, satanizm felsefesi gereği yaşamlarını sürdürdükleri ve sık sık bir araya geldikleri…

Bu gençlerin âilevî problemleri olduğu ve yine kendileri gibi bunalımda olan kişileri bulup iknâ ederek, toplu intihara karar verdikleri anlaşılmıştır…”

Aslında birer ateist ve materyalist olan satanistlere göre tek inanılacak nokta, maddenin var olduğudur. Cin, melek v.s. gibi metafizik varlıklar inanç çerçevelerinin dışındadır. Dolayısıyla şeytan da onlarda aslen var olmayıp, sadece bir kahraman ve din düşmanlığının sembolü hâlindedir. Oysa ki; tapmadıklarını söyledikleri şeytan, aslında kendilerini yoldan çıkaranın ta kendisidir. Çünkü şeytan, insanın ezelî düşmanıdır. 

Ey Ademoğulları! Ben size and vermedim mi ki, şeytana kulluk etmeyin! Çünkü o, sizin için apaçık bir düşmandır.” (Yasin, 60) 

Kibrinin kalbindeki îmâna galip gelip, onu Adem -aleyhisselâm-’a secde ettirmediği ve Cenâb-ı Hakk’ın; lânetlenmiş olarak, kendisini ind-i ilâhîden def ettiği gün, mel’un şeytan, Âdem -aleyhisselâm-ın şahsında tüm insanlık âlemine hasım olmuştu. Bu husûmet ona, Âdemoğlunun çoğuna  kendilerinin birer halifetullâh (Allâh’ın yeryüzündeki vekili, temsilcisi) olduklarını unutturacağına dair yemin ettirmişti. 

“(İblis) dedi ki: Ey Rabbim, beni azdırmana karşılık, ben de yeryüzünde onlara (günahları) süsleyeceğim (kötülükleri güzel göstereceğim) ve onların hepsini mutlakâ azdıracağım!.. Ancak onlardan ihlâslı kulların müstesnâ!..” (Hicr, 39-40)

İlginçtir ki; insana büyük bir kin besleyen ve onu yoldan çıkarmak için binbir çeşit desîselerde bulunan şeytan, Allâh’ın varlığına inanan, hatta Allâh’tan korkan bir varlıktır. Kendisine kıyâmete kadar mühlet tanınmış olduğunun ve hesap gününde, yaptıklarının her biri için cezâ çekeceğinin farkındadır.

Şeytanın durumu gibi; çünkü insana «inkâr et!» dedi, inkâr edince de: «Gerçek şu ki; ben senden uzağım. Doğrusu ben, âlemlerin Rabbi olan Allâh’tan korkarım.» dedi.” (Haşr, 16)

Hesap günü geldiğinde de, kendisine uyanları yüzüstü bırakacak ve va’dettiği şeylerin, büyük birer yalandan ibaret olduğunu onlara açıklayacaktır.

İş hükme bağlanıp bitince, şeytan der ki: «Doğrusu, Allâh size gerçek olan va’di va’detti; ben de size vaatte bulundum, fakat size yalan söyledim. Benim size karşı zorlayıcı bir gücüm yoktu. Yalnızca sizi çağırdım, siz de bana itâat ettiniz. Öyleyse beni kınamayın, siz kendinizi kınayın. Ben sizi kurtaracak değilim, siz de beni kurtaracak değilsiniz. Doğrusu daha önce beni ortak koşmanızı da tanımamıştım. Gerçek şu ki; zalimlere acı bir azap vardır.»” (İbrahim, 22)

Peki, 14-24 yaş arası bu genç, dinamik kitle neden âdeta narkozlanmışçasına bu sapkın yolun içindedir?

Satanizme yönelen birinci grup, materyalist, ateist ve darwinist düşünce yapısını benimsemiş gençlerdir. Dünya hayatını nizama sokan, insanları doğruya, saâdete yönelten ilâhî dinlere büyük bir düşmanlık duyan kimseler, satanizm ile kinlerini açığa çıkarmaktadırlar. 

Şeytan türlü telkinlerle, dinî boşluktan zayıflayan ruhlarını esir almış, satanizmi onlara mistik, heyecan verici bir mâcerâ gibi göstermiştir. Cenâb-ı Hakk: 

…Şeytan onlara yaptıklarını süslemişlerdir, böylece onları (doğru) yoldan alıkoymuştur. Bundan dolayı onlar, hidayet bulmuyorlar.” buyurmuştur. 

Oysa ki; din bir kalbî heyecandır! Muhabbeti sâikıyla, âlemleri yok iken var eden Hâlık’ın tâlimine uymak yolundaki kalbî heyecan! Ümmeti bulunduğumuz, Habibim sıfatının mazharı Rasûlullâh Efendimiz -sallallâhu aleyhi ve sellem-’e itaat yolundaki heyecan!

Şeytanın ayak izlerini takip eden ikinci kitle ise, iyi eğitim almamış, problemli gençlerdir. Sorunlu kişiliklere sahip bu kimseler, kendilerine toplum içinde bir yer edinebilmek, bir gruba dahil olabilmek, arkadaş kazanmak, komplekslerini tatmin etmek, başarısızlıklarını ve sıkıntılarını unutmak, dikkat çekmek, güç göstermek için satanizmi seçmişlerdir. Şeytanın sapkın telkinlerine aldanan bu gençler, aslında zaten kendilerine kucak açılan bir grupta olduklarını, ümmet-i Muhammed’lik şerefini unutmuşlar, serseri hareketleri ile itibar kazanacakları hatasına düşmüşlerdir.

Dikkat edilirse, satanistlerin, üzerinde kan, iskelet resimleri ve kendilerine ait sembolleri barındıran, insanın bilinç altına vahşeti, faşistliği normalmiş gibi yerleştiren, koyu renkli, hatta ekseriyetle siyah ve kan kırmızısı kıyafetleri günümüz gençliğinin birçoğunun sırtındadır. Ve yine onların çılgınca dinledikleri ve böylece kendilerini kaybettikleri gürültülü metal, rock müzikler de gençlerimizin çoğunun kulaklarında ve dilindedir. 

Belki onların müzik ve kıyafetteki bu tercihleri, sadece birer özentiden ibarettir. Hatta belki de yapılanlar, farkında bile olunamayan hatalardır. Fakat bir düşünün; Hakk’ın düşmanı olan, zelillerin zelili şeytan, Âdem -aleyhisselâm-’dan itibaren kıyâmete kadarki tüm insanların zaaflarını, nefsî arzularını kıskıvrak kavrayacak ve ibâdete düşkün, ihlâslı Kârun gibilerini bile yoldan çıkaracak kadar üstün bir zekâya sahipse, ahsen-i takvim olması hasebiyle meleklerden dahî üstün hâle gelebilen insana ne muhteşem bir zekâ emanet edilmiştir! İşte esas üzücü olan nokta da, insanlarının çoğunun harikulâde zekâlarına rağmen, şeytanı tam manasıyla tanıyamamaları ve tehlikenin büyüklüğünden veya cehenneme giden adımlarından bîhaber olmalarıdır.

Cenâb-ı Hak, şeytanı insana bir imtihan vesilesi olarak musallat etmiş, fakat “Adl”, “Adalet” esmâsı vechile, ona lutfettiği akıl ve iz’an nimetinin yanı sıra; şeytanı def edecek başka bir silah da vermiştir. İşte bu, zikirdir ki, bunların başında da istiâze, yani: “Eûzu billahi mineşşeytanirracîm” (Nahl, 98) gelir. Allâh Teâlâ Rad Süresi 28. ayet-i kerîmesinde, 

Kalpler ancak Allâh’ı anmakla mutmain olur!” buyurmuştur. 

Rabbimizin bizlere karşı merhameti ne derece engindir ki, Kur’ân-ı Kerîm’in 250’den fazla yerinde zikrin faziletine dâir hatırlatmalar mevcuttur. Şayet kul zikirden gâfil haldeyse, ruhu boşlukta kalır ve kalbi etrafından gelen her fısıltıya “bela” (evet) deyip, bir o tarafa, bir bu tarafa meyleder durur. Şeytan da, o tard ediliş  günündeki ahdine sadık kalıp, en ince teferruatına kadar keşfettiği bu kişiye, zaaf noktalarından kolayca yaklaşır ve onunla arkadaş olur. 

Şeytan kime arkadaş olursa, artık ne kötü arkadaştır o!” (Nisa, 38)

Nasıl ki; ziftle kaplanan bir camdan odaya güneş huzmeleri giremezse, günah kesâfetinde daralan can evi de, böyle nurdan, hakîkatten nasibdâr olamaz hâle gelir. Kuldaki celâl sıfatı ne zaman ki, kuyunun yüzüne çıkar, işte o zaman yaratılış fıtratı tersine döner ve bu kişi bâtılın içinde hakkı arar olur. Zaten o, çoktan arkadaşına râm olmuştur. Bu nedenle zelîl olan şeytanın vahşî telkinleri kendisine hoş gelir, ne olduğunu bile unutmuş bir halde, onun emirlerine itaate koşar. İşte her okunduğunda, her düşünüldüğünde, vücudumuzun tüm zerrelerini titretecek kadar dehşet verici bir îkaz!..

Allâh’ı unutan ve bu sebeple Allâh’ın da kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın!..” (Haşr, 19)

Cenâb-ı Hakkın Kur’an-ı Kerîm’de beyân buyurduğu şu ifadeye dikkat edelim: “Belhum edall” “Hayvanlardan dahi aşağı olan!” Bu ifâdenin muhatabı, hodgam, ruhsuz, parçalama hırsı artmış bu sadist insanlarda, âdetâ kötülükler, işkenceler, yani ızdırap verici her şey zevk hâlindedir. Stalinleri, Leninleri her devirde bulmak mümkün değil midir sizce? Semûd kavmi de, zayıf olan zavallı insanları yüksek binaların tepesine çıkarıp, oradan aşağıya atmazlar mıydı? Onların feryad u figânları, çâresiz çığlıkları ve parçalanışları… Ne acıdır ki, bunların hepsi asırlarca evvelki vahşet insanları için, kahkahaların koyup gitmediği bir eğlenceydi; tıpkı satanizmin ağına düşmüş gençlerimiz için olduğu gibi…

(Ne var ki) bunlardan sonra yine kalpleriniz katılaştı. Artık kalpleriniz taş gibi yahut daha da katıdır. Çünkü taşlardan öylesi var ki, içinden ırmaklar kaynar. Öylesi de var ki, çatlar da ondan su fışkırır. Taşlardan bir kısmı da Allâh korkusuyla yukarıdan aşağı yuvarlanır. Allâh yapmakta olduklarınızdan gâfil değildir” (el-Bakara, 74)

İşte ey insan! Bu sensin! 

Esfele safilîn mi, ahsen-i takvîm mi? 

Sen seç yolunu!..

Kim Rahman (olan Allâh)’ın zikrini görmezlikten gelirse, biz bir şeytana onun üzerini kabukla bağlatırız; artık bu, onun bir yakın dostudur. Gerçekten bunlar (bu şeytanlar) onları yoldan alıkoyarlar. Onlar ise, kendilerinin gerçekten hidayette olduklarını sanırlar.” (Zuhruf, 36-37)Kovulmuş Şeytanın

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle