KORKULAR VE TEDÂVÎLERİ-1

Korku, Endişe ve Cesaret

Her canlı varlık, yaşamak için mücâdele eder ve tek amacı vardır: Zarara uğramadan hayatta kalmak ve huzurlu olmak!..

Korku, bir tehlikeyi işaret eder. Biri veya bir şeyin size zarar vereceği durumlarda insan buna dâir uyarılar alır. Sizi tehdit eden canlıya karşı mücâdele edebiliyorsanız, güçlüsünüz ya da gücünüz varsa mücadele edebilirsiniz demektir. Korku, hareketlerinizin ve enerjinizin hareketi için gerekli motivasyonu sağlar ve sizi emniyete kavuşturur.

Şüphesiz insan, her ân tehlikelerle içiçedir ve korkusuz olursa uzun zaman yaşayamaz. Meselâ kırmızı ışıkta karşıya geçmeye çalışır ve arabaya çiğnenebilir. Ya da tehlikeli hayvanlarla savaşmaktan çekinmez, onlar tarafından parçalanır.

Her canlı, varlığına karşı oluşan tehditlere, korku ile tepki gösterip “varlığını sürdürme”ye çalışır.

 

Korku, Kuvvet ve Güç

Kuvvet; hayatı sürdürme kapasitesidir. Kuvvetliniz varsa, hayatınız devam ediyor demektir. Ölüm, kuvvetsizlik; sınırsız güç ise zirvedir. Her insan, farklı alanlarda da olsa kuvvete sahiptir. Fizîkî, zihnî, politik, parasal kuvvet gibi...

Güç; ihtiyaçları karşılama kapasitesidir. Hayatın devamı, ihtiyaçlarını karşılama kapasitesine eşdeğerdir. Yaşamak için insanın suya, gıdaya, barınağa, oksijene, düşmanlarına karşı korunmaya ihtiyacı vardır. Yaşama şansı, büyük miktarda güç ile orantılıdır. Ama bazen çok zayıflar da uzun bir hayat sürebilir.

İnsan; kendi gücünün sınırlarının ne kadar çok bilincinde olursa, kendi imkânlarını en güzel şekilde kullanmayı da o kadar rahat gerçekleştirebilir. Bazı insanlar; güçlerini abartır ve kendilerine zarar verecek, gereksiz tehlikelere mâruz kalırken; güçlerini küçümseyen bazı insanlar da korkulu bir biçimde yaşamayı tercih ederek yapabilecekleri işleri bırakır ya da terk ederler.

 

Kabullenme

Güçlü olma isteği, bütün insanlara haz veren bir duygudur; ama hiçbir insan bütün tehlikeleri uzaklaştıracak kadar güçlü değildir. Akıllı ve imanlı insan, her şeye gücünün yeteceğine inanmaz; gerçek “Güç Sahibi”ni bilir ve O’na teslim olur. Asıl haz, bu teslimiyette hissedilir.

Endişeli ve zayıf şahsiyetli kişiler, zorlukların oluşturduğu sıkıntıları, zarar verici ve aldatıcı bir yol olan alkol ve uyuşturucu ile gidermeye çalışırken, dengeli kişiler; hayâlî yollara sapmadan, gerçek güçlerini ve güvenliklerini artırmaya gayret ederler.

Güç; yardım etmek, yok etmek, hayatı korumak veya yıkmak için tüketilir. Kabullenme duygusu ile tükenme arasındaki bağlantı güçlüdür. Başkalarının “olumlu kabûlü”; yardım etme, özen gösterme ve tüketme isteğini yönlendirirken, “olumsuz kabullenme gücü” yıkma ve yok etme isteğini yönlendirir.

İnsanlara ve davranışlara karşı gösterdiğimiz tepki, onları algılama tarzımıza bağlıdır. İşinde başarılı, anlayışlı, nâmuslu, samimi ve saygılı olarak algıladığımız kişileri yetersiz, ahlâkı zayıf, saygısız, anlayışsız kişilere tercih ederiz. Algılarda yanılmak mümkünse de, hakîkati kavramış kişiler; arzu ve gerçek arasındaki ayrımı bilerek algılarını doğru yönlendirirler.

İnsanlar; ilişkilerinde güç ve kabullenme kapasitesini ortaya koyarak birbirleri üzerinde üstünlük kurmaya çalışırlar. Herkes duruma göre, güçlü ve sempatik olarak algılanan kişilere bağlanmayı sever. İnsan ilişkilerinin sınırını belirleyen güç, iki çeşittir: Tesirli güç, zayıf güç. İkisi de kabul etmek veya kabul edilmek tarzı ile ilgilidir. Dostluk veya düşmanlık gibi…

Güçlü ve sempatik kişiler; saygınlık ve hayranlık uyandırırlar. Onları önder olarak takip etme eğilimi doğar. Çünkü onlara hem kabûllenme, hem de güç konusunda güvenilebilir. Onlara tâbî olmak ve onlarla işbirliği yapma yolları aranır. Dostluklarının kaybedilmemesi için çaba harcanır.

Zayıf kişiler ise, çevrelerinde acıma hissi uyandırırlar ve onlara saygı duyulmaz, onlarla düşünüldükleri kadar ilgilenilir, acıma duygusu içinde yardım etmeye çalışılır.

Zayıf ve kötü kişiler, çevrelerinde nefret ve kızgınlık duygusu oluştururlar ve zaman zaman onlardan kötülük de beklenebilir.

Korkularla mücâdele etmenin iki yolu vardır; biri kendi gücüne, diğeri fedâkâr ve sâdık dostların gücüne güvenmek!.. Kendi gücüne güvenmek bağımsızlık; fedâkâr, sâdık ve güçlü kimselerin yardımına ihtiyaç duymak güvendir.

Kendine güven ve çevreye güven; korkularla mücâdele etmeyi ve güvenlik kazanmayı sağlayan iki önemli unsurdur. Yetişkinlerde bağımsızlık daha baskındır. Çocuklar ise yaşlarına bağlı olarak sınırlı güce sahiptirler. Bu sınırlı güç, onları anne-babaları veya büyüklerine karşı bağımlı kılar. Kendilerine değer veren, önemseyen, seven anne-babalara ve büyüklere karşı duydukları güven, çocukların adım adım olgunluğa ulaşmalarını sağlar. Çocukluktan yetişkinliğe giden yol, bağımlılıktan bağımsızlığa giden yolla aynıdır.

 

Korku ve Uyum

Korku, canlının fizyolojik kaynaklarını harekete geçiren korunma işaretidir. Korku hâlinde, kalp atışları ve kan dolaşımı hızlanır. Şeker ihtiyacı artar, adrenalin ve diğer salgılar harekete geçer. Bütün bunlar, kişinin tehlikeye karşı mücâdele veya kaçma duygusunu geliştirir. Bu, bir alarm durumudur ve fizyolojik değişikliklerle uyum kolaylaşır.

İlk çocukluk döneminde, korku meydana getiren durumlara karşı, bilmeden tepki gösterilirken ileriki dönemlerde, zihnî bir kontrol sistemi geliştirildiği için daha olumlu ve akılcı tarzda tepki gösterilir.

Bebeklerin, elektrik süpürgesinin sesine ağlaması gibi bilinçsiz tepkilerin yerini, yanan bir kibritin söndürülmesi gibi bilinçli tepkilerin alması buna bir örnektir.

Tehdit oluşturan durumlarda algılamaya göre “korku” veya “öfke” ya da her ikisi birden oluşabilir. Kuvvetli ve hâin insanlar, korku doğururlar. Zayıf ve hâin insanlar, öfke doğurabilir. Öfke ve korku, kendi kendini koruma gerçeğinin iki yüzüdür. Tehlikeli durumlar, güçlü olarak algılanırsa “korku” ile üstesinden gelinebileceğine inanılırken “öfke” ile tepki gösterilir.

Kişi, kendini ne kadar zayıf hissederse, korku ve öfke de o kadar fazla hissedilir. Kendisinden emin olan anne; hırçın ve öfkeli çocuğa karşı hiçbir düşmanlık hissetmez, hatta sabır ve sevgi ile çocuğu yatıştırır ve sâkinleştirir. Çünkü güç ve yaş, insanı bağışlayıcı yapar. Çocuk zayıf ve güçsüzdür; korkmaya ve öfkelenmeye müsâittir. Anne ve baba öfkelerini kontrol edemezse, çocukta uyumsuzluğa yol açacak davranışlara neden olurlar.

 

Korku ve Hassasiyet

Kendisinin ve yakınındaki insanların gücünün farkında olan insanın, hayâlî korkuları yoktur. Korkulara karşı tepki vermeye hazırdır. Kendi gücünü küçümser ve tehlikeleri abartır ise; korkularını çoğaltır ve tehlikelere karşı mantıklı şekilde karşı koyma yeteneği azalır. Oysa korkmak, normal bir şeydir. Korku gerçek, oluşan tehlike de kendi gücümüzün üzerinde ise; hayatı devam ettirmeye ve olaylara uyum salamaya yardımcı olur. Örneğin; vahşî hayvandan, dalgalı denizden korkmak normaldir; fakat karıncadan, köpek yavrusundan korkmak mantıklı olmadığından uyumsuzluğa sebep olur. Kırmızı ışıkta yolu geçme korkusu gerçekçidir; çünkü arabalar insanlardan daha hızlıdır.

Gerçekçi korkular; zekâ ile doğrudan bağlantılıdır. Zekî çocuklar, zekî olmayanlara göre tehlikelerin daha çok farkındadırlar ve korkuları çabuk öğrenir; çabuk yenerler. Bazı korkular; özel zeka gerektirmez, çünkü doğuştandır. Ânî gürültü ve orman korkuları gibi..

Bir çocuk, ne kadar zekî ise, tehlikenin hayâlîsi ile gerçeğini birbirinden ayırmayı o ölçüde çabuk öğrenir. Zekî çocuk; canavarların, hayaletlerin varlığı konusunda erken şüphelenir ve korkmamayı öğrenir.

 

Korku ve Uyumsuzluk

Korku; mücâdele veya kaçış karşısında, fizîkî ve zihnî güçleri harekete geçirmek yerine, bu güçleri yok ederek yaşama şansını azaltacak şekilde de rol oynayabilir. Şiddetli korku durumlarında titreme, aşırı terleme, eklemlerde zayıflık, bulantı, ishâl, bayılma görülebilir.

Yoğun korkular, insan davranışını bozabilir. Bu tip korkuyu yaşayan insanlar, günlük hayatın dışında, kendileri ve çevreleri için bir şey yapmaya cesaret edemezler.

Anne-babaların, çocuklarına, güçsüz kaldıklarında tehlikeleri aşma yollarını da göstererek onları cesaretlendirmeleri önemlidir. Annenin koruyucu, babanın alaycı tavırları uyumsuzluğa neden olarak çocukları geriletebilir. Kişiliklerini geliştirme için gerekli yapıları olmayan çocuklarda cesaretsizlik, ciddî duygusal düzensizlikleri ortaya çıkarır.

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle