Hazret-i Îsâ (a.s.)’ın Doğumu
Çocuğa hâmile kaldığı zaman üzüntüden sıkılıp bunalır Meryem Vâlidemiz... İçinde bulunduğu hâli, yalnız teyzesine açar. Teyzesi, Meryem onun yanına gelince onu kucaklar ve der ki:
“-Ey Meryem! Benim hâmile olduğumu hissettin mi?” Meryem de:
“-Peki, sen benim hâmile olduğumu bildin mi?”
Bunun üzerine başına geleni teyzesiyle paylaşır. Teyzesi de başka bir peygambere, Hazret-i Yahya’ya hâmiledir. Teyzesi, daha sonra Meryem’e:
“-Karnımdakinin, karnındakine secde ettiğini hissettim.” diyecektir.
Müfessir İbn-i Kesîr, Hazret-i Meryem’in her hâmile kadın gibi hamilelik müddetinin dokuz ay olduğu görüşündedir. Bu hususta farklı görüşler mevcut olmakta birlikte, Mü’minûn Sûresi’ndeki şu âyetler İbn-i Kesîr’in görüşünü doğrulamaktadır:
“Andolsun, Biz insanı, çamurdan (süzülmüş) bir özden yarattık. Sonra onu sağlam bir karargâhta nutfe hâline getirdik. Sonra bu az suyu, «aleka» hâline getirdik. Alekayı da «mudga» yaptık. Bu «mudga»yı da kemiklere dönüştürdük ve bu kemiklere de et giydirdik. Nihayet onu bambaşka bir yaratık olarak ortaya çıkardık. Yaratanların en güzeli olan Allâh’ın şânı ne yücedir!” (el-Mü’minûn, 12-14)
Bu âyetin normal bir doğum için belirlenen safhaları anlattığını, Hazret-i Îsâ’nın doğumunun mûcizevî oluşu gibi annesinin hâmilelik müddetinin de mûcizevî şekilde çok kısa bir süre olduğu görüşünde olan âlimler de vardır. En doğrusunu Allah bilir.
Nihayet mescidin doğusuna “Beyt el-Lahm” tarafına gelir. Ve doğum başlar. Yalnızdır, Meryem… Şaşkındır. Sancılıdır. Ama en derin sancı, yüreğindeki sancıdır. Çünkü derin bir kaygı taşımaktadır. Âyet-i kerîmeler, onun bu hâlini bize şöyle tasvir eder:
“Böylece Meryem, çocuğa hâmile kaldı ve onunla uzak bir yere çekildi. Doğum sancısı onu bir hurma ağacına (dayanmaya) sevk etti:
«-Keşke…» dedi, «Bundan önce ölseydim de unutulup gitseydim!»” (Meryem, 22-23)
“Keşke!..” demektedir, Meryem. “Keşke unutulup gitseydim…” Bu sözü, doğum sancısından değil, içinde bulunduğu tedirginlikten dolayı söylemektedir. Çocuğu halktan nasıl gizleyecektir? Kime ne diyecektir? Bekârdır. Değil evlenmek, erkek yüzü bile nâdir görmektedir. Kavmi olan Yahudiler, ona türlü iftiralar atacak, onu belki de yaşatmak istemeyeceklerdir. İffetsizlikle suçlanacaktır. Yoksa bir kadın, evlâdını doğururken sancıdan kıvranır, türlü meşakkatler çeker, lâkin hiçbir zaman üzgün olmaz. Tatlı bir merak içinde olur. Ama Meryem öyle değildir.
Bunun üzerine (Cebrâil -aleyhisselâm-) ağacın altından ona şöyle seslendi:
“-Üzülme, Rabbin senin alt tarafında bir su arkı meydana getirdi. Hurma ağacını kendine doğru silkele ki, sana taze, olgun hurma dökülsün. Ye, iç, gözün aydın olsun. İnsanlardan birini görecek olursan, «Şüphesiz ben Rahmân’a susmayı adadım. Bugün hiçbir insan ile konuşmayacağım!» de.” (Meryem, 24-26)
Rabbi, onu ne güzel teselli etmiştir. Cebrâil -aleyhisselâm-’ın kendisine seslenmesi, onun bir kerametidir. Bu sesle sâkinleşir, teselli olur Meryem... Susması emredilmektedir, ona. Dönemin Yahudi inancında “sükût orucu” vardır. İnsanlar günlerce susar, konuşmazlar. Ne de olsa zamanın Yahudileri fitnecidir. Peygamberlerini bile öldürecek kadar câhil ve gaddardır. Meryem, zaten doğumun verdiği yorgunluk ve bitkinlik içindedir. Konuşsa da ne söyleyecek, kimi, nasıl inandıracaktır? Bu sebeple o, Rabbi’nin emriyle susacaktır. Üç gün sükût orucu tutar.
Cenâb-ı Hak, doğum esnasında alt tarafından bir su arkı meydana getirmiş, böylece ona doğumu kolaylaştırmıştır. Doğar doğmaz lohusa anneye, taze hurma ikram etmiştir. Bugün modern tıbbın suda doğumu tavsiye ve teşvik etmesi, lohusa kadına taze hurma yedirilmesi elbette ki Kur’ânî bir hikmet ve hakikate de işaret eder.
Hazret-i Meryem’in o esnada dayandığı hurma ağacı kurumuş bir ağaçtır ve mevsim kıştır. O, Rabbine dayanmış, Rabbi ona kolaylıklar sağlamıştır. Ancak Rabbimiz, ilâhî bir ikramda bile kulundan gayret istemektedir. Kul, gücünün son noktasına kadar gayretini ortaya koyacak, Allah da o kuluna bol bol ikram ve ihsanda bulunacak!..
Ebû Hüreyre’den nakledildiğine göre, Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:
“Meryem ile oğlu dışında her âdemoğluna annesinden doğduğu gün şeytan dokunur.” (Müslim, Fedâil, 147)
Bu hususta farklı izah ve açıklamalar yapılmıştır. Özetle ifade olunan şudur: Şeytan her doğan çocuğu eller, tokatlar, rahatsız eder ve çocuk bu sebeple doğar doğmaz ağlar. Lâkin Meryem ve oğlu Îsâ’ya şeytan dokunmamıştır.
Kimi müfessirler, “Her âdemoğlu doğduğunda şeytan onu böğründen dürter. Ancak Meryem ve oğlu Îsâ böyle olmamıştır ve şeytan, onu dürtmeye geldiğinde hicâb (perde) ile kendisi dürtülmüştür.” demişlerdir.
Yahudilerin İftiraları
“Kucağında çocuğu ile halkının yanına geldi. Onlar şöyle dediler:
«-Ey Meryem! Çok çirkin bir şey yaptın! Ey Hârûn’un kız kardeşi! Senin baban kötü bir kimse değildi. Annen de iffetsiz değildi!»
Bunun üzerine (Meryem, çocukla konuşun diye) ona işaret etti.
«-Beşikteki bir bebekle nasıl konuşuruz?» dediler. Bebek şöyle konuştu:
«-Şüphesiz ben Allâh’ın kuluyum. Bana kitabı (İncil’i) verdi ve beni bir peygamber yaptı. Nerede olursam olayım, O beni mübârek kıldı; yaşadığım sürece bana namazı ve zekâtı emretti. Beni anneme saygılı kıldı; beni bedbaht bir zorba yapmadı. Doğduğum gün, öleceğim gün ve diri olarak kabirden kaldırılacağım gün esenlik banadır.» İşte, hakkında şüphe ettikleri Meryem oğlu Îsâ -hak söz olarak- budur.” (Meryem, 27-34)
Hazret-i Meryem, Hazret-i Mûsâ’nın kardeşi olan Hazret-i Hârun’un neslindendir. O dönemde yaygın kullanılan “kız kardeş” ifadesi ile ona nisbet edilmiştir. Hazret-i Meryem’in seçkin bir âileden geldiği hâlde zina ettiğini düşünürler İsrâiloğulları... Kendilerince bu durumu ona yakıştıramazlar. Hattâ onu taşlamak için ellerinde taşla konuşurlar Meryem’le... Lâkin bebeğin konuşması onları şaşkına çevirir. Beşikteyken konuşmuştur Îsâ bebek… Rasûlullâh’ın haber verdiği “beşikte iken konuşan üç kişi”den biridir. Bu da bir kerametidir Hazret-i Meryem’in... Evlâdı, Allâh’ın izniyle konuşarak annesinin iffetini, tertemiz ve lekesiz oluşunu îlân edivermiştir.
“Allah, bir de iffetini sapasağlam koruyan ve bizim de kendisine rûhumuzdan üflediğimiz, Rabbinin kelimelerini ve kitaplarını tasdîk eden İmran kızı Meryem’i de (inananlara) örnek gösterdi. O itaat edenlerdendi.” (et-Tahrîm, 12)
“Irzını iffetle korumuş olanı (Meryem’i de an!) Biz ona rûhumuzdan üfledik; onu ve oğlunu, cümle âlem için bir ibret kıldık.” (el-Enbiyâ, 91)
Hazret-i Meryem, nâmusunu “kale” gibi sapasağlam korumuştur. Fakat azgın İsrailoğulları, onu öldürmeye azmetmişlerdir. Beşikte konuşan bebeğe bile îtimatları yoktur. Materyalist bir toplum oldukları için Cenâb-ı Hak, onlara gözleri ile görecekleri müşahhas bir delil sunmuştur.
Hazret-i Meryem’e ve kucağındaki bu büyük mûcize olan bebeğe yaklaşamayan İsrâiloğulları, bir müddet sonra öfkelerini teskin etmek için mâsumiyetini çok iyi bildikleri Hazret-i Zekeriyya’ya yönelirler. O pâk nebî, gözlerini kan bürümüş bu topluluktan kaçar ve bir ağacın kovuğuna saklanır. Orada kendisini kıskıvrak yakalar ve testereyle ağacı keserek bu yüce peygamberi de şehid ederler.
Kavminden Ayrılık, Mısır ve Şam Günleri
Kavminin azgınlığı had safhadadır. Öfkelidirler. Kavimlerinin ileri geleni İmran’ın kızı, “babasız çocuk” dünyaya getirmiştir. Cenâb-ı Hakk’ın ilhamıyla Hazret-i Meryem, kucağındaki oğluyla Mısır’a gider. Amcasının oğlu Yusuf en-Neccâr, onları bir merkebe bindirip götürür, bir tepeye yerleştirir. Âyette bu duruma işaretle:
“Meryem oğlunu (Îsâ’yı) ve annesini büyük bir mûcize kıldık ve her ikisini de oturmaya elverişli, akarsulu yüksek bir yere yerleştirdik.” (el-Mü’minûn, 50) buyrulur.
Hazret-i Meryem ve oğlu Îsâ, Mısır’da 12 sene kalırlar. Daha sonra Şam’a giderek Nâsıra’ya yerleşirler. Hazret-i Îsâ, 30 yaşına gelene kadar burada kalır.
Otuz yaşına gelen Îsâ’ya Cebrâil -aleyhisselâm- ilk vahyi getirir. O, artık bir peygamberdir. Esmer, salınmış düz saçlı, orta boylu ve al yanaklıdır. Sîmâ olarak Allah Rasûlü’nün bildirdiğine göre, sahâbeden Urve bin Mes’ud es-Sakafî’ye benzemektedir.
Ondan evvel Hazret-i Yahya bu kutlu vazifededir. Lâkin İsrâiloğulları ve Filistin valisi Herodos, Hazret-i Yahya’nın peşindedir. Zira o, onların hoşuna gitmeyen şeyler söylemekte, menfaatlerini bozmaktadır. Babası Zekeriyya peygamber gibi, Yahya peygamberi de şehâdet beklemektedir. Hazret-i Îsâ, tevhid mücadelesinde yalnız kalır.
Hazret-i Meryem’in Vefatı
Tarihî kayıtlar, Hazret-i Meryem’in, oğlu Hazret-i Îsâ’nın göğe yükseltilmesinden sonra 6 sene daha yaşadığını bildirir. Kabrinin Kudüs’te veya Şam’da olduğu ifade edilir.
Allah, bu yüce vâlidemizin mekânını âlî eylesin, bizi de cennette kendisine komşu kılsın. Âmîn.
YORUMLAR