Kur’ân-ı Kerîm’de Hz. Meryem’in Fazîleti
Hazret-i Meryem, “İmran âilesi” olarak tanınan seçkin bir âileden gelir. Kullukta seçilmiş, bütün dünya kadınlarına üstün kılınmıştır. İbadette seçilmiş, Beyt-i Makdis hizmetine adanmıştır. Cebrâil -aleyhisselâm- ile konuşmuştur. Annelikte seçilmiş, oğlu kendine nisbetle anılmıştır.
“Rabbi, Meryem’e hüsn-i kabûl gösterdi; onu güzel bir bitki gibi yetiştirdi. Zekeriyya’yı da onun bakımı ile vazifelendirdi…” (Âl-i İmrân, 37)
Rabb’i, onu seçip güzel bir bitki gibi yetiştirir. Nasıl ki bir bitkinin yetişmesi sadece su ile olmaz; ilgi, alâka ve bakım gerekir; Hazret-i Meryem’i de Cenâb-ı Hak bir bitkiye benzetmiştir. Ona iyi bir çevre hazırlar. Onu, kötü ahlâktan, günah ve küfürden uzak tutar. İman, tâat ve itaatte onu ilerletir.
“Hani melekler, «Ey Meryem! Allah seni seçti. Seni tertemiz yaptı ve seni dünya kadınlarına üstün kıldı.» demişlerdi.” (Âl-i İmrân, 42)
“Şüphesiz Allah, Âdem’i, Nûh’u, İbrahim âilesini (soyunu) ve İmrân âilesini (soyunu), birbirinden gelmiş birer nesil olarak seçip âlemlere üstün kıldı. Allah, her şeyi hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.” (Âl-i İmrân, 33-34)
Allah Teâlâ, Hazret-i Meryem’in etrafındaki dünyevî alâkaları bir bir alır. Önce baba, sonra anne; derken dünyaya ve hayata dair kalbî bağlar birer birer azaltılır. Hazret-i Zekeriyya’nın mânevî tedrisi ile de Meryem “üstün bir kadın olma” şerefine doğru ilerler. Babasız evlât sahibi olma ikram ve imtihanında gösterdiği teslîmiyet, seçilmişliğini bütün yönleriyle ortaya koyar.
Kur’ân’da İsmiyle Anılan Tek Kadın Olması
Kur’ân-ı Kerîm’de Hazret-i Meryem’in adı 34 defa geçer. Kur’ân’da “Meryem” adında müstakil bir sûre de bulunur. Hadîslerde geçen dört sâliha kadından (Hazret-i Âsiye, Hazret-i Meryem, Hazret-i Hatice, Hazret-i Fâtıma) Kur’ân’da ismiyle anılan tek kadın, Hazret-i Meryem’dir. Kur’ân-ı Kerîm’de buyrulduğu gibi, Hazret-i Meryem, bütün zamanların ve bütün milletlerin kadınlarına üstün kılınmıştır.
Hazret-i Meryem ve oğlu Hazret-i Îsâ; ilâhî kudretin tecellîlerinden biri olmuşlardır. Hazret-i Meryem ile insanlığa görülenlerin ardında bir sır ve hikmet olduğu bildirilmiştir. Hazret-i Meryem’in yaşadıkları ve Hazret-i Îsâ’nın doğumu, ilâhî kudretin sınırsızlığını bizlere gösterir. Bilhassa İsrailoğulları’nın dünyevîleştiği o dönemde, Hazret-i Meryem’in babasız bir çocuk dünyaya getirmesi, Cenâb-ı Hakk’ın sonsuz kudretinin işaretlerinden sadece biridir.
Hazret-i Meryem, bütün insanlık için îman, sadâkat, teslîmiyet ve saflığın yegâne sembolüdür. Evlâdı için hem ana, hem baba rolündedir. Bu yönüyle bütün insanlığa ideal bir nümûnedir.
İffet ve Takvâ Timsâli Oluşu
“Allah, bir de iffetini sapasağlam koruyan ve Bizim de kendisine rûhumuzdan üflediğimiz, Rabbinin kelimelerini ve kitaplarını doğrulayan İmrân kızı Meryem’i de (inananlara) örnek gösterdi. O, itaat edenlerdendi.” (et-Tahrîm, 12)
Âyetin bazı tercümelerinde, “namusunu kale gibi koruyan”, “ırzını korumuş olan” ifadelerine rastlanır. Bu, onun iffet ve fazîlet nümûnesi bir kadın oluşuna işarettir. Aynı zamanda Hazret-i Meryem; iffetini, namusunu koruması, kendini Allâh’a ibadete adaması sebebiyle “Betül” sıfatıyla da adlandırılmıştır. Betül, mânevî güzelliğin yanında, fizikî güzelliği de ifade eder ki, Hazret-i Meryem zamanının en güzel kadınıdır.
Kur’ân-ı Kerîm, ahlâkı, kadın-erkek ayırmaksızın bütün müslümanlara emreder. Kadına yakışan iffet, erkeğe yakışan hayâdır. Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle duâ etmişlerdir:
“Allâh’ım! Sen’den hidâyet, takvâ, iffet ve (gönül) zenginliği dilerim.” (Müslim, Zikir, 72)
Rasûlullah Efendimiz, bu duâyı, erkek-kadın ayırmaksızın bütün ümmetine örnek olacak şekilde yapmışlar, bize de öğretmişlerdir.
İffet, insanda doğuştan var olan, müstesna bir güzelliktir. Kadın-erkek herkesin titizlikle koruması gerekir. İffet, yalnızca kalpte değil, bedenimizin bütün âzâlarında olması gereken bir özelliktir. Aynı zamanda insanın sîmâsına yansıyan, insanı sîmâsından tanıtan da bir güzelliktir.
Îman ve Teslîmiyet Sembolü
“Ey Meryem! Rabbine dîvan dur. Secde et ve (O’nun huzurunda) rükû edenlerle beraber rükû et.” (Âl-i İmrân, 43)
Hazret-i Meryem, mescidde kendisi için tahsis edilen yerde (mihrab) Allâh’a çokça ibadet ederdi. Yemek vakti gelip acıktığını hissettiğinde bile Rabbinin dîvânından ayrılmak istemezdi. O, her türlü yalnızlığına rağmen, Cenâb-ı Hakk’ın rızâ ve hoşnutluğunu gözetirdi. Cebrâil -aleyhisselâm- kendisine yakışıklı bir delikanlı sûretinde göründüğünde, ondan Rahmân’a sığınmış; “Allah’tan korkuyorsan bana kötülük etme!..” demişti. (Bkz: Meryem, 18)
Bu durum, onun îman ve takvâdaki derecesine işarettir. Cebrâil’in aslî sûretine dönüp melek olduğunu anlayınca da Rabbine teslimiyet göstermiş, bir alâmet ya da işaret istememiştir. Onun hükmüne gönüllü bir şekilde teslim olmuştur.
Bâkire ve Babasız Çocuk Dünyaya getiren Tek Kadın Olması
Hazret-i Meryem’in sıfatlarından biri de “Azrâ”dır. Azrâ kelimesi sözlükte; bâkire, hiçbir erkekle evlenmemiş, ayak değmemiş kum, Allâh’ın halktan gizlediği velîsi, kimsenin ulaşamadığı yüce hakikat mânâlarına gelmektedir.
“Hani melekler şöyle demişti: «Ey Meryem! Allah, seni kendi tarafından bir kelime ile müjdeliyor ki, adı Meryem oğlu Îsâ Mesih’tir. Dünyada da, âhirette de itibarlı ve Allâh’a çok yakın olanlardandır. O, beşikte de, yetişkin çağında da insanlarla konuşacak, sâlihlerden olacaktır.» Meryem: «Rabbim!» dedi, «Bana bir erkek eli değmediği hâlde nasıl çocuğum olur?» Allah şöyle buyurdu: «İşte böyledir, Allah dilediğini yaratır. Bir işe hükmedince ona sadece «Ol!» der; o da oluverir.»” (Âl-i İmrân, 45-47)
Hazret-i Meryem’in Hazret-i Îsâ’yı babasız olarak dünyaya getirmesi, Cenâb-ı Hakk’ın kudretinin bir tecellîsidir. Allah Teâlâ, Hazret-i Âdem’i hem babasız, hem annesiz yaratmışken Hazret-i Îsâ’nın babasız doğması şaşılacak bir şey değildir. Bâkire olduğu hâlde hâmile kalmak ve çocuk dünyaya getirmek; ilk başta Hazret-i Meryem’i de şaşırtmıştır. Fakat Cenâb-ı Hak, âyet-i kerîmelerde bildirdiği üzere onu teskin ve tesellî etmiştir.
“Allah nezdinde Îsâ’nın durumu, Âdem’in durumu gibidir. Allah onu topraktan yarattı. Sonra ona «Ol!» dedi ve oluverdi.” (Âl-i İmrân, 59)
Âyetlerde “Meryem oğlu Îsâ” buyrulur. Bu, “Allâh’a çocuk isnâd etmek isteyen” muharref hıristiyan inanç sistemine ve “onun doğumunu bir erkeğe bağlayarak Hazret-i Meryem’e iftira atmaya çalışan” muharref yahudi dinine en güzel cevaptır.
Netice
Yakın tarihe kadar Hazret-i Meryem; pek çok kez erkek müfessir ve yazarlar tarafından kaleme alınıp hayatı incelenmiştir. Oysa ki, Hazret-i Meryem’in hayatının safhaları yerine Cenâb-ı Hakk’ın onun şahsında bize verdiği mesaj üzerinde durulmalıdır.
Hazret-i Meryem bir hanım gözüyle okunup yazılmalı, onun bilhassa çocuk dünyaya getirişindeki yalnızlığı, teslîmiyeti, iffet ve takvâsı ile meşgul olunmalı, buradan dersler çıkarılmalıdır.
Hazret-i Meryem ile iffetli ve örnek nesillerin, ancak iffetli ve müttakî annelerden doğacağı hakikati daha da belirginleşir. Kız çocuklarını güzel ahlâk ile yetiştirmek, onların sâliha hanım ve sâliha anneler olmaları için her türlü fedakârlığa tâlip olmak; örnek bir âile ve toplum oluşturmanın ilk basamağıdır. Kul olarak üzerimize düşenleri yaptıktan sonra, emeklerimizin ve gayretlerimizin kabûlünü Cenâb-ı Hak’tan niyaz etmek; niyet ve amellerimizin rızâsına muvafık olması için duâda bulunmak da bu terbiye sürecini ikmâl eden en mühim vazifelerimizdendir.
Rabbimiz, bize tertemiz, iffet âbidesi ve takvâ zirvesi olacak örnek ahlâklı nice Meryem’ler nasip etsin. Âmîn.
YORUMLAR