“…O kahramanların hayatını okudukça, onlara karşı sevgimiz, takdirimiz tezâyüd eder, onların Hak uğrunda mallarından, canlarından geçtiklerini görür, kendimizde onlar gibi şerefli bir hayat düstur etmemiz arzusu belirir. Zaman gelir, bu okuduğumuz menâkıbdan gönlümüzde huzur hâli teessüs eder. Korku kalpten çıkar, icab ederse din, vatan uğruna ecdâdımız gibi canımızı ve malımızı seve seve fedâ etmeye hazır olmuş oluruz.”
Takdim yazısında, sebeb-i te’lif kabîlinden bu temennîlerde bulunan Merhum Mûsâ Topbaş Hocaefendi’nin Sâdık Dânâ müstear ismiyle yazmış olduğu bu kıymetli eser, üç ciltten oluşuyor.
Birinci cilt, i’lâ-yı kelimetullâh uğruna candan geçme yolunda rehber kabul ettiğimiz Asr-ı Saâdet kahramanlarına hasredilmiş. Bu ciltte evvelâ kahramanlık ve cesaretin en mükemmel örneği olan Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in hayatından örnekler veriyor. Fahr-i Kâinat Efendimizin her fazilette olduğu gibi kahramanlık faziletinde de rehber oluşuna kâfi bir misal olarak Hazret-i Ali’nin şu sözlerine yer veriliyor satır aralarında:
“Bedir’de savaş bütün şiddetiyle devam ederken, bazen biz Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in arkasına sığınıyorduk. Hepimizin en cesuru O idi. Düşman saflarına en yakın yerde O bulunurdu.”
Daha sonra Hazret-i Ebûbekir, Hazret-i Ömer, Hazret-i Ali ve Hazret-i Hâlid bin Velid başta olmak üzere ashâb-ı kirâmın hayatlarından yaşanmış kahramanlık destanları hatırlatılıyor.
Ashâb-ı kiramın seçkin hanımlarının şehâdet heyecanını da bu sayfalar arasında bulabilirsiniz. Meselâ İslâm’ın ilk şehidi olan Sümeyye Hatun’un; dört evlâdını birden Kadîsiye’ye şehid olmaları için gönderen ve şehâdet haberleri kendisine ulaştığında:
“-İslâm’ın bir zaferi için fedâ olsun, dört oğlum!..” diyen Hansâ Hatun’un heyecan ve kahramanlıklarına gıpta etmemek mümkün değil!..
İkinci ve üçüncü ciltlerde ise, İslâm tarihinin muhtelif devirlerinden sayısız misallerle kahramanlık hasleti ve şehâdet hasreti işlenmeye devam ediliyor. Selâhaddin Eyyübî’den, Yavuz Sultan Selim’e; İstanbul Fethi’nin nebevî müjdeye nâil olmuş askerlerinden, Çanakkale kahramanlarına uzanan geniş bir tarih yelpazesinde ruhlarımız ecdâdın kahramanlık ufkundan hisseler kapmaya davet ediliyor.
ŞEHİD SAHÂBÎLER / ŞEHÂDET YILDIZLARI
Hilâl Kara-Abdullah Kara, Nesil Yayınları
“Şehâdet, îmandan sonra en kıymetli değer, en ulvî makamdır. Allah ve Rasul sevgisinden beslenen şehâdet, vatan ve millet sevgisi ile neşv ü nema bularak, Cennet-i Âlâ’nın kapılarını sonuna kadar açmış, inananları kendisine tutku ile bağlamış, âdeta âşık etmiştir. Kâinatın Yaratıcısı, kendi rızası için şehid olan kulunu, eşsiz ifadelerle övüp müjdelerken, o, bu makama nasıl âşık olmasın! O’na değilse, neye âşık olunur!
Şehâdetin mânâsını çok iyi kavrayan Sahabe-i Kiram, ona ulaşmak için yarışmış, yerine göre bu uğurda baba-oğul kura çekmiş, bir an önce şehîd olmayı dilemiş, ya da göğsünü Rasul-ü Kibriya’ya -sallâllâhu aleyhi ve sellem- siper etmiştir.”
İlk sayfalarında şehâdetin bu cümlelerle anlatıldığı eser, isminden de anlaşılacağı üzere Allah Rasûlü tarafından “Gökyüzündeki yıldızlar gibidir.” tabiriyle medhedilmiş ashâb-ı kirâm efendilerimiz arasından şehâdete nâil olmuş bulunanların hayatını konu ediniyor.
Giriş kısmında şehâdetin fazileti, şehid mertebesinde olan kişiler, şehidliklerin ziyareti vb. konular hakkında İslâm kaynaklarından istifadeyle kısa ve öz açıklamalar yapılmış. Daha sonra kitap altı bölüm hâlinde okuyucunun istifâdesine sunulmuş.
Kitabın bölümleri “Bedir Şehidleri”, “Uhud Şehidleri”, “Bi’rü Maûne Şehidleri”, “Recî Şehidleri”, “Mûte Şehidleri” ve “Hendek ve Hayber Şehidleri” başlıklarıyla sıralanmış.
Kendisi esaret altında ölüme mahkûm edilmiş bir sahabînin Allah Rasûlü’nün ayağına bir diken batmasına bile râzı olamayacak kadar ulvî bir muhabbetle dolup taştığını okuyoruz bu kitabın satırlarında… “Seyyid-i Şühedâ” yani “Şehidlerin Efendisi” Hazret-i Hamza başta olmak üzere, şehâdet âşığı peygamber dostlarının nasıl kahramanlıklarla dolu bir hayat yaşadıklarını müşâhede ediyoruz. Aşkla içilen şehâdet şerbeti neticesinde bazısının cennette Allah tarafından karşılandığını, bazısının cennet bahçelerinde gezindiğini, birinin kanı Allah Rasûlü’nün kanına karışırken, bir diğerinin Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ile komşuluk yapma nîmetiyle müjdelendiğini öğreniyoruz.
YORUMLAR