Kitap Okuma Alışkanlığını Nasıl Kazanırız, Kazandırırız?

Endülüs İslam âlimlerinden İbn Rüşd’ün hayatını okurken, “Babamın vefat ettiği gün, bir de düğün günümde kitap okumadım. Onun hâricinde her günüm okumakla geçti.” cümlesi ile karşılaşmıştım. Matbaanın, lambanın, elektriğin, teknolojinin olmadığı zamanları ve o zamanların kitaplarını okumanın ne denli zor olduğunu, varın siz tahayyül edin.

Anne-babaların kitap severlere en çok sordukları soru budur:

“-Kitap okuma alışkanlığını nasıl kazandıralım?”

Aslında pek çok soruda olduğu gibi, bu sorunun cevabı da insanın çocukluğunda gizlidir. Alışkanlığın kazanılması büyük ölçüde çocuklukta başlar.

1) Ebeveynin çocuğa örnek olması… Çocuklarımıza yalnızca yatarken değil, aslında uyanıkken kitap okumalıyız. Daha yaşını bile doldurmadan, evlâdımıza elyaflı, cırtlı, kumaş kitaplar alarak bu heyecan başlatılabilir. Sonraki süreçte, “çanta kitap” tarzındaki kitaplar, kalın kartona basılmış “az yazılı, çok resimli” kitaplar tercih edilmelidir. Çocuk, o kitabı dişleyecek, kemirecek, koparmaya çalışacaktır. Ama sevecektir…

İnternette bolca kitap tavsiye siteleri mevcut. Aralarında istifade etme imkânı yüksek olanlar var. “Ne okuyayım, nasıl yapayım?” derdinde olanlar, sosyal medya hesaplarından kolaylıkla bu faydalı sayfalara ulaşıp, onları takibe alabilirler.

Çocuğumuz 2 yaşını geçtikten, konuşup anlamaya başladıktan sonra, dört yaşa kadar yine yaşına uygun kitaplar seçilir. 4-7 yaş aralığında “temalı” kitaplara, kitap setlerine, davranış kazandırma kitaplarına ağırlık verilir ki, zihnin en verimli ve alıcı olduğu zaman aralığı bu vakitlerdir.

Böylelikle yavrumuz, hem güzel konuşacak, hem ne ifade etmek istediğini, nasıl ifade edeceğini bilecek, hem de bir yığın teknolojik âletin ablukasından, o körpecik zihni biraz olsun uzak kalacaktır. Hayal dünyası gelişecek, hâdiseleri sebep-sonuç ilişkisini kuracak, kendine kıssadan hisse çıkaracaktır. Bu uygulamayı yapan bir ebeveyn, çocuğunu emeklemekten kurtarıp yürütmeye, hattâ koşturmaya başlamıştır denebilir. Böyle bir ortamda yetişen çocuk, kitapların dünyasına tatlı bir yolculuğa çıkmış demektir.

2) Şayet alışkanlık, ebeveyn yoluyla kazanılmamış ya da okuma hevesi başlamamışsa, öğretmen giriyor devreye… İlkokul öğretmeni, hayatın her alanında olduğu gibi, belli başlı alışkanlıkları kazandırma ve yaşatmada da son derece mühim bir yerde bulunur.

İlkokul öğretmenimiz, (büyük ihtimalle kendi cebinden karşılayarak) bir sınıf kütüphanesi oluşturmuştu bize... İki öğrenciyi kütüphane görevlisi tayin etmiş, kütüphâne defterine büyük bir titizlikle kimin hangi tarihte, hangi kitabı aldığını, ne zaman teslim etmesi gerektiğini, not etmeyi ince ince tarif etmişti.

Bu vesîle ile bütün sınıf kitap okuyordu. Sınıfta sık sık Necip Fâzıl’ın adı geçer, hiç ezber yapmadığımız hâlde ezberlediğimiz “Sakarya” şiirini okurdu bize… Duyarak ezberlemişiz demek ki… Ömer Seyfettin’in Kaşağı’sından bir bölüm büyük ihtimalle sınıfta sesli okunmuş, Hasan hepimizi gözyaşlarına boğmuştu. “Başını vermeyen Şehit” kitabı, sınıfta neredeyse yok satıyordu. Kemalettin Tuğcu ve diğer birçok çocuk yazarının ana kaynakları bulunurdu, bu mütevazi kitaplığımızda…

Öğretmenlerin okullarda yaptığı okuma saatleri hem bereketli, hem heveslendirici olması yönüyle son derece kıymetliydi. (Devam edecek…)

PAYLAŞ:                

Fatma Çatak

Fatma Çatak

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle