Meâli:
1- Şüphesiz biz Sana Kevser’i verdik.
2- O hâlde Rabbin için namaz kıl ve kurban kes.
3- Şüphesiz ki, asıl soyu kesik olan, Sana buğzedenin kendisidir.
Sûre Hakkında Bilgiler
Kevser Sûresi, Mushaf’taki sıralamada 108., iniş sırasına göre 15. sûredir. Âdiyât Sûresi’nden sonra, Tekâsür Sûresi’nden önce Mekke’de inmiştir. Medîne’de indiğine dâir rivâyetler de vardır.
Sûre, adını, ilk âyette geçen “Kevser” kelimesinden almıştır. Ayrıca “İnnâ A’taynâ” ve “Nahr” isimleri de verilmiştir. Üç âyettir. Kur’ân-ı Kerim’in en kısa sûresi olduğunda ittifak vardır.
Nüzûl Zamanı
Bu sûre, Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in nübüvvetinin ilk yıllarında, tebliğ esnâsında pek çok zorluk çekerken tesellî vermek için inmiş sûrelerden birisidir. Duhâ ve İnşirâh sûreleri de böyledir.
Her ne kadar Hazret-i Enes -radıyallâhu anh-’den Medine’de indirildiğine dâir rivâyetler varsa da, müfessirlerin çoğu tarafından sûrenin muhtevâsı ve diğer tarihî şartlar göz önünde bulundurularak Mekke’de nâzil olduğu kabul olunmuştur. Hazret-i Enes’ten gelen rivâyeti de doğru kabul ederek, sûrenin hem Mekke’de, hem de Medine’de iki ayrı defa indirildiğini söyleyenler de vardır.
Nüzûl Sebebi
Peygamber Efendimiz, İslâm’ı tebliğ etmeye başladığında, ona muhalefet ve düşmanlık eden kimseler, kin ve öfkelerini, Peygamber Efendimizin şahsına yönelttikleri ve erkek çocuklarının yaşamaması sebebiyle O’na “Ebter: Soyu kesik” demeye başladıkları dönemde indirilmiştir. Bu söz, Peygamber Efendimizi bir insan olarak ister istemez üzüyordu.
İşte Allah Teâlâ, erkek çocuklarının vefât etmesinin bir hikmeti olduğunu işâret bâbında, Peygamber Efendimizi tesellî ediyor; kendisine bu hakareti edenlerin yok olup gideceğini, O’nun şerefli adının ve soyunun ise Allâh’ın vereceği pek çok bereket ve lütufla büyüyerek çoğalacağını bildiriyordu.
Sûrenin bu sebeple indiği hususunda ittifak olmakla birlikte, bu sözü söyleyenin kim olduğu ve ne sûretle söylediği konusunda farklı görüşler vardır.
İkrime’den gelen bir rivâyette, Kureyşlilerin “Muhammed bizden koptu.” mânâsında “betere” fiilini kullanmalarıyla bu sûre inmiştir.
Başka bir rivâyette de, Medine’deki Yahudilerin reisi, Mekke’ye geldiğinde, Mekkeliler onun yanına toplanmış ve Peygamber Efendimizi işaret ederek:
“-Biz hacılara su dağıtan ve Kâbe’ye hizmet edenleriz. Sen de Medinelilerin Efendisisin. Biz mi hayırlıyız, yoksa şu kavminden kopan mı? O kendisini bizden daha hayırlı sanıyor?” diye sormuşlardı. Bunun üzerine Ka’b:
“-Hayır, siz daha hayırlısınız!” demiş ve bu sûre nâzil olmuştu.
Abdullah bin Abbas -radıyallâhu anhümâ-’dan rivâyet edildiğine göre, Allah Rasûlü’nün Kasım ve Abdullah adındaki iki erkek çocuğu, daha küçücük yaşlarındayken peşpeşe vefât etmişti. Bunun üzerine azılı kâfirlerden Âs bin Vâil:
“-Muhammed, yerine geçecek hiçbir erkek çocuğu olmayan bir ebterdir. Ölümünden sonra ismi silinecek ve siz de O’ndan kurtulacaksınız!” demiştir.
Önceki Sûreyle İrtibâtı
Bu sûrede birçok incelikler bulunmaktadır. Sanki bir önceki sûrenin mukâbili gibidir. Rabbimiz, Mâûn Sûresi’nde münâfıkların dört özelliğini sıralar:
1- Cimrilik,
2- Namazı terk etmek,
3- Namazda riyâkârlık yapmak ve
4-Zekât vermemek…
Kevser Sûresi’nde de bu dört menfî özelliğe mukabil, şu dört sıfat zikredilmiştir:
1- Cimriliğin karşısında, “Biz Sana Kevser’i verdik.” âyeti getirilmiştir. Böylece “Biz Sana nasıl her şeyi çokça verdiysek, Sen de insanlara o şekilde cömertçe ver. Cimrilik etme!” denmektedir.
2- Namazı terk etmeye mukabil, bu sûrede “Namaz kıl!” buyrularak namazda devamlılık istenmektedir.
3- Namazda riyâ ve gösterişten uzak durulması hakkında da, “Rabbin için” ifadesiyle ihlâs ve samimiyet vurgusu yapılmıştır.
4- Zekât ve en ufak yardımdan malını esirgemek gibi menfî bir haslet karşısında da insanın sahip olduğu şeyi Allâh’a adaması, onun uğrunda sahip olduğundan vazgeçmesine işaret için “Kurban kes!” buyrulmuştur. Böylece kurban olarak kesilen hayvanlara sarf edilen para kişi açısından bir sadaka olduğu gibi, onların etleri de tasadduk edilebilecektir.
Son olarak “Sana buğzeden yok mu? İşte asıl zürriyetsiz olan şüphesiz odur!” buyrularak; bir önceki sûrede vasıfları sayılan o kötü hasletlere sahip münâfıkların ölüp gittikten sonra, geride bir iz, eser ve faydalı bir amel bırakamayacakları bildirilmektedir. Onlar, hiç yaşamamış gibi kaybolup gidecekler, ama Rasûlullâh’ın dünyada güzel bir adı ve faydalı eserleri kalacak; âhirette ise Allah’ın vereceği mükâfâtlar bitip tükenmeyecektir.
Allah Teâlâ, âdeta şöyle buyurmaktadır:
“Ey Rasûlüm! İnsanların Sana söylediklerine gönül koyma. Bunlara mahzun olup üzülme!.. Biz Sana, dünya ve içindeki her şeyden daha hayırlı pek çok nimet verdik ve vermeye devam edeceğiz. Sen, canını ve malını Allâh’ın dinini yaymak ve yaşamak için seferber et. Bedenle yapılan ibadetlere -ki zirvesi namazdır- devam et. Malını da Allah için harca, O’nun uğruna kurban kes, sadaka ve infakta bulun!.. Bütün varlığınla ve ihlâsla O’nun dinini yaşa!..”
Böylece Rabbimiz, bir yetim olarak dünyaya gelen Rasûlü’nün kalbine inşirah vermekte, O’nu teselli etmekte, insanların saldırı ve ithamlarından O’nu kendi himâyesine almak sûretiyle korumaktadır. Gerçekten insanı, Allah’tan daha iyi muhafaza edecek başka bir sığınak var mıdır?!
Sûrenin Fazileti
Enes -radıyallâhu anh-’tan rivâyet olunduğuna göre; bir gün Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- aramızda bulunurken uyuklamıştı. Sonra tebessüm ederek başını yukarı kaldırdı. Dedik ki:
“-Ey Allâh’ın Rasûlü! Sizi güldüren nedir?” Rasûlullah:
“-Şimdi bana bir sûre indirildi.” buyurdu ve besmele çekerek Kevser Sûresi’ni okudu. Ardından:
“-Siz, «Kevser»in ne olduğunu biliyor musunuz?” diye sordu.
“-Allah ve Rasûlü, daha iyi bilir.” dedik. Bunun üzerine Rasûlullah Efendimiz:
“-O, Aziz ve Celil olan Rabbimin bana vaat ettiği bir nehirdir. Onun başında çokça hayırlı şeyler vardır. O, bir havuzdur.” buyurdu. (Müslim, Salât, 14)
Hadîsin diğer bir rivâyetinde, “O nehrin üzerinde bir havuz vardır.” ifadesi bulunmaktadır. Bu da havuzun, Kevser nehrinin bir bölümü olduğunu ortaya koymaktadır.
YORUMLAR