Zannımca bazı sevende ne iz’an, ne de ihlâs var.
Hattâ çok yazık, sevgi yok, ahmak etmiş ihtiras var!
Evvelâ, okurken yudumlamak için biraz kekik demle. Tamam, hafif yakıcıdır; lâkin çok temizleyicidir. Zaten bu yazı da biraz öyle. Şimdi hazırsan, yudumla…
*
Elbiseye, yiyeceğe, oyuna, eğlenceye, her yere parası olan insanların, mânevî hizmetler için vakit ve para harcamak istemediği bir ülkede, sokaklardaki nâhoş manzaralar için başka sebep aramaya gerek kalmamıştır. Allah insanlarımıza akıl-fikir versin, diye yalvarıyorum.
*
Îmansızlığı ve îmân etmiş olanlara düşmanlığıyla şan salmış olanları gördükçe, Furkan 63’te, câhillere “Selâm!” deyip geçmemi tavsiye buyuran Rabbime, A’râf 155’teki ifâdesiyle, “İçimizdeki beyinsizler yüzünden bizi helâk etmesin!” diye duâ ediyorum.
*
Cinsî sapkınlıklarını, insan hak ve hürriyetleri kapsamındaki mâsum tercihlermiş gibi lânse etmeye çalışan ve hayâsızlığına saygı bekleyen gürûhun hakîkatini Rabbimiz, A’râf Sûresi, 80-84. âyetlerde bildirmekte… Üstüne söz söylemiyor ve Allâh’a inanıyorum.
*
Kudüs ziyâretimizin ilk dakikalarında gözüme çarpan hakîkat, şapka inkılâbıydı. Sonra bir de baktım ki, bütün sokaklarda ya kipa ya fötr şapka... Türkiye’de ve dünyada yaşanmışların ve yaşanacakların aslını anlamak isterseniz, gidin ve Kudüs’ü dikkatle seyredin, tavsiye ediyorum.
*
Îkâz edildiğinde rencide olacak kadar hassas ruhlu olan herkesi, çevresindekileri îkaz etmek zorunda bırakmayacak kadar hassas olmaya dâvet ediyorum.
*
Erkeğin tesettürü, sadece gözlerini kapatması değildir. İffetli erkek, iki diziyle göbeği arasını sakınmakla mükelleftir. Vakur ve edepli bir erkek, zarûret yokken bağrını bacağını açıp gezmez. Daracık giymez. Her nâneyi yerim, her yere de giderim, çünkü erkeğim, demez, diyemez! Bu câhilce söylemleri reddediyorum!
*
Birilerinin, tesettüre dâir âyet-i kerîmeleri ve hadîs-i şerîfleri, salağa yatarak yok sayması yeni değil. Bu, eskiden beri münâfıkların âdetidir. Nifak ehli, nefse esârette, küfre hizmette ve şüphesiz hezîmettedir. Onlar gibi olmaktan Allâh’a sığınıyorum.
*
Herkes kendince hoş, kendince boş. Herkes kendince zayıf, kendince kuvvetli. Herkeste hata da var, doğru da. Her bir kişi çalışkan da âtıl da. İnsan işte! Bazen iyi, bazen kötü... Bazıları ise, hep birilerini toprağa verecek, hep gidenlerin ardından söz söyleyecek ve hep sonsuza kadar ahkâm kesecek gibiler. Bunlardaki nasıl bir gafletse, onu-bunu karalıyor, aklını çeldikleri kişileri kukla gibi oynatmaktan medet umuyorlar, seyrediyorum.
*
De ki: “Seni tanıyorum. İhtirâsını, korkaklığını biliyorum. Kazmaya çalıştığın kuyunun da saçmaya çalıştığın fitne adlı tohumun da sırtıma ve yüzüme ayrı konuştuğunun da farkındayım. Yine de seni seyrederken, huzurla çayımı yudumluyor ve sabırla, çevirdiğin filmin sonunu bekliyorum.”
*
Baş olma hırsıyla yanıp tutuşanı, yükseldiği zannıyla battıkça batarken; sâfî bir gönülle gayret edeni de her an yeni ve aydınlık bir ufka yelken açarken görürsün. Hırs şeytandandır, gayret îmandan… Hırs ne kötüdür, gayret ne güzel! Ve başarı, ancak Allâh’ın lûtfudur, biliyorum.
*
Çabuk alışıyoruz. Sonra zor geliyor, ayrılmak... Bunu fark edince, kış başında yazlıkları, yaz başında kışlıkları elden çıkarmaya başladım. Hem sonraki mevsime çıkacağımız meçhul, hem alışmak iyi değil dünyaya… Bir insana, bir kazağa, bir eve, bir sokağa, bir makâma… Alışmak iyi değil. Hissediyorum.
*
Sev, sohbet et, hürmet et, ikrâm et, şefkat göster, paylaş; fakat dengeyle… Birine çok alışma. Ve kimseyi de kendine fazla alıştırma. “İnsan dediğin, fânî bir fasıldır. Allah ve aşkı bâkî ve asıldır.” Husûsiyetle en çok sevdiğim kişiye bakarken içimden bu mısrâyı tekrarlıyorum.
*
Pencereyi örten perde, ihtiyaçtır. Duvarları da örten perde, israftır. Biraz insafla düşünürsen aynı neticeye varacağını düşünüyorum.
*
Kendini değil, vazifeyi merkeze aldığın, kendi menfaatini değil, umûmun kârını hesapladığın, “Ben!” demekten geçip “Biz!” demenin tadına vardığın, dedikoduya lâl olduğun, sağdakinden-soldakinden ziyâde kendi eksiklerinin ve kusurlarının acısıyla dolduğun vakit gel, bekliyorum.
*
Birini, hikmetlerini sıralayarak oruç tutmaya iknâ etme gayreti kıymetli olmakla beraber, orucu faydaları için tutmak, bir nevî ticârettir. Oruç; şeksiz şüphesiz, tam bir itaatle, yalnızca “Allah emretti!” diye îfâ edilirse ibadettir. Aklediyorum.
*
Ezan sesinin nasıl bir şifâ olduğunu yaşayınca bilebiliriz. Semâlardan bu kutlu sesi hiç eksik etmesin, bizleri lâyık hâller ve huşû yüklü secdeler ile nasiplendirsin, ezandan rahatsız olan ruhlara îman versin, diye niyâz ediyorum.
*
Babaannem, “Dünyanın çivisi çıkmış!” derdi. Vefâtından sonra dünyanın kalan çivilerinin, bilumum vidalarının, contalarının ve dişlilerinin de dağıldığını, şükür ki göremedi. Her yanda acâyip bir karmaşa!.. Biz de, diyorum, araya kaynamadan şöyle îmanla yaşayıp ölebilirsek, ne âlâ! Ve tabi, bu vesîleyle, babaannemim rûhu için üçer İhlâs, birer Fâtihâ ricâ ediyorum.
*
Etrafında ve aynanda seyrettiğin yetişkin insan manzaralarından için daralırsa, gözlerini kapat ve gönlüne şunu hatırlat: Hepsi geçecek. Bu sırada sen, sana düşeni yapmaya devam et. Gayret et. Tebliğ et. Duâ et. Tevbe et. Hak’ta sebât et. Bâtılla mücâdele et. Kendi adıma dünyaya ve imtihanlarına dayanma gücünü böyle tazeliyorum.
*
Bir de düşün: Ya dünya okulundan mezun olduğumuzda, âhirette verilecek karne? Ya o karnenin yanında verilecek olan belge? Sâhi! Lisans, yüksek lisans, doktora bir tarafa, bu hususta vaziyetin ne? Hüsn-i niyetle, sadece soruyorum.
*
Yemek de ekmek de hoşaf da piştiğinde, sonrası, şükür... Allah muvaffak ede de… “Mübârek Ramazan ayında, orta yerde yiyip içmelerini ve sigara tüttürmelerini yadırgayanlara, hiç utanma belirtisi göstermeden, “Mâzeretliyim!” diyen tiplerin, husûsî hâllerini sancak gibi açmış olduklarını fark etmelerini engelleyen gafletin ve arsızlığın sebebi olan bozuk gıda acep ne?!” merak ediyorum.
*
Allah aşkına, ekmeğinizin hamurunu abdestli yoğurun. Somunlarınızı evinizde pişirin. Lokma temiz olmadıkça, hislerin ve fikirlerin temizlenmesi de mümkün olmayacak, iyi bilin. Muhtevâsını, kimin hangi duyguyla yaptığını bilmediğiniz aşı yemeyin, sevdiklerinize de yedirmeyin. Ricâ ediyorum.
*
Yalan, kendisine tenezzül edeni zelîl eder. Îmânı olanın yalanı, yalanı olanın îmânı olmasa gerektir. Yalan söyleyen aldatmış, “Aldatan bizden çıkmış” olur. (Bkz: Müslim, Îmân, 164) Bu, Hazret-i Muhammed -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in tebliğ ettiği hükümdür. Yere atılamaz! Pazarda satılamaz!
*
Sevdiğini, sevmediğin tarafa iftirâ ederek yüceltmeye kalkışırsan, batırırsın. Israrla böyle yaparsan, ya câhilsin, ya düşmansın. Mahbûbuna zarar veren sevgi, aman, olmaz olsun! Zannımca bazı sevende ne iz’an ne de ihlâs var. Hattâ ne yazık sevgi yok, ahmak etmiş ihtiras var!
*
Kekik çayını da, şu yazıyı da bünyemize şifâ eyle, Rabbimiz. Âmin.
YORUMLAR