Herkes kendisi için en doğru kararı vermek ister. Hızlı karar verenlerin de, uzun uzun düşünenlerin de ortak noktası, kendileri için “mükemmel olanı” tercih etmek istemeleridir. Karar verme noktasında söyleyebileceğim en net şey şudur: Hiçbir karar kusursuz değildir. Her karar, attığımız her adım, bir risk içerir. Artısının yanında, eksi tarafı da vardır. Bir şeyler kazanırken bir şeyler kaybederiz. Çünkü bir şeyi tercih etmek, başka bir şeyden vazgeçmektir.
Ne yardan, ne de serden geçemeyenler, sonunda ikisini de kaybetme riskiyle karşı karşıyadır çoğu zaman... Yar sevgilidir, ser de baş… Kendi rahatı ve sevgili arasında o kadar kararsız kalmıştır ki, artık sevgili başka yâre gider, kafası da başka yarda olduğu için bir daha rahat etmez. O aradaki zaman kaybında da giden, kendi ömrüdür.
Karar vermediğimiz her an, ömrümüzden eksilir. Bu, hangi kıyafeti giyeceğine, ne yiyeceğine karar vermek gibi basit meseleler de olabilir, hangi üniversiteyi tercih edeceğine karar verememek gibi büyük meseleler de olabilir. Çoğu kişi, izleyeceği filmi seçerken izleme süresinden daha fazla vakit harcamaktadır.
Her sabah en iyi ihtimalle on dakika ne giyeceğinizi düşündüğünüzü varsayalım. Bir ayda toplam beş saat eder. Her gün on beş dakika ne yiyeceğinize karar vermekle geçiyor diye düşünelim, ayda yedi buçuk saat yapar. Senede doksan saat, yaklaşık 4 gün yapar. En iyi ihtimalle yemek ve giyinme ihtiyacınız için yaşadığınız kararsızlıkla ömrünüzden her sene 6,25 gün, elli yıl yaşasanız 312,5 gün kaybediyor olabilirsiniz. Bu misaller çoğaltılabilir.
Bu sebeple dünyada başarılı olmuş insanların çoğunun gardıroplarına bakıldığında genelde aynı renk, aynı kesim kıyafetler olduğu görülmüştür. Günlük yaşanan kararsızlıkların en basit çözümü, önceden verilen kararlardır. Hafta sonu bir haftalık yemek listesini buzdolabının üzerine asmak, bir haftalık kıyafetini detaylara kadar kombinleyerek askıda hazırlamak, izlenecek filmler, okunacak kitaplar, ziyaret edilecek yerler defteri hazırlamak ve ihtiyaç olduğunda listeden seçmek gibi…
Aslında hepimiz sık sık film tavsiyeleriyle karşılaşırız. Ancak biz o an izlemeyeceğimiz için dikkate almayız ve gerçekten film izlemeye ihtiyaç duyduğumuzda izleyecek film bulamayız. Bu sebeple tavsiye filmleri bir düzen içinde not etmek, bize epey vakit kazandıracaktır.
Bir de kararsız kitap kurtları var… Her ay düzenli kitap alışverişi yapıp, hangi kitaptan başlayacağına karar verirken uzun vakit kaybedenler… Bunun için de o anki ihtiyaç ve ruh hâlinizi tespit ederek bir okuma listesi yapabilir ve o listeye göre kitaplarınızı bitirebilirsiniz.
Günlük hayatta en sık yaşanan kararsızlıklardan bahsettim. Sizler de bu misallere göre kendi özel kararsızlıklarınıza çözümler üretebilirsiniz.
Peki, ânî gelişen hadise ya da durumlar karşısında ne yapmalıyız? Böyle durumlarda hemen bir durum değerlendirmesi raporu hazırlamalıdır. Önünüze boş bir kâğıt alarak bir tarafına o durumun sizin için “olumlu”, diğer kısmına da “olumsuz” tesirlerini yazabilirsiniz. Yazdığınız bu maddelere puan vermekte fayda var. Çünkü her olumlu, “aynı derecede” olumlu; her olumsuz da “aynı derecede” olumsuz değildir. Çıkan neticeye göre de hızlı bir şekilde karar vermek ve uygulamak gerekir.
Kararlarımızdan doğan neticenin sorumluluğunu almak da kararı vermek kadar önemlidir. Sorumluluğunu göze aldığımız neticeler bizi yıkmaz. Burada aldığın kararda neyi tercih edip neyden vazgeçtiğini bilmek çok önemlidir. Bir tercih yaptıktan sonra netice olumlu da olumsuz da olsa, geçmişi ya da aldığımız kararı sorgulamayı bırakmalıyız. O ânı ve tercihimizi en iyi hâle nasıl getiririz, onunla ilgilenmeliyiz. Çünkü aldığımız kararlar için yaşadığımız pişmanlık, bizdeki enerjiyi tamamen tüketir.
“-Evet bunu yaptım. Belki doğru bir karar değildi, ancak bundan sonrası için güzel dersler çıkardım. O yanlış kararı vermesem, bugünkü bana ve şuuruma sahip olamayacaktım!” deyip yola devam etmek gerekir.
Başarısızlık diye bir şey yoktur, sadece geri bildirim ve tecrübe vardır. Bu kâideyle adım atarsak kararlarımızı çok daha kolay veririz. Böylece hayatımızda zaman kazanırız. Başarılı olmuş bir sinema yönetmenine:
“-Başarınızı neye borçlusunuz?” diye sorarlar. Yönetmen:
“-Tecrübelerime borçluyum.” der.
“-Tecrübelerinizi neye borçlusunuz?” diye sorarlar. Yönetmen:
“-Tecrübelerimi yanlış kararlarıma borçluyum.” der. Şaşırırlar ve sormaya devam ederler:
“-Peki efendim, yanlış kararlarınızı neye borçlusunuz?” O da der ki:
“-Yanlış kararlarımı da yapmış olduğum hatalara borçluyum.”
Şimdi biraz da bizim için çok önemli olan, büyük kararlardan bahsedelim. Burada durum biraz değişiyor ve “bilenlerle, ehil kimselerle istişare etme” devreye giriyor. Önemli bir karardan önce yapabildiğimiz kadar istişare yapmalı, onlardan uygun olan fikirleri kâğıda yazmalıyız. Daha sonrasında değerlendirme tamamen bize ait olmalıdır.
İstişârenin neticesi, kararımızda “yüzde kırk dokuz” tesire sahip olmalıdır. Çünkü sağlıklı fertler, kendisi için en doğru kararı verir. Doğumundan itibaren yaşadığı bütün yolculuğa, insanın bizzat kendisi şahitlik etmiştir. Başkaları ise kendi tecrübelerini göre, kişinin durumunu değerlendirir. Elbette burada soğukkanlı ve tarafsız bakacak uzmanlardan yardım almakta fayda var. Uzman kişiler, kişinin gerçekten ne istediğini ortaya çıkaracak çalışmalar yapar ve netlik kazandırır. Çünkü bazen o kadar fazla “dış sese” mâruz kalırız ki, ne istediğimizi duyamaz hâle geliriz. Hayatımız için gerçekten önemli kararlar aldığımız dönemlerde, bizi tanımayan ve duruma büyük resimden bakabilen uzmanlarla çalışmak önemli, diye düşünüyorum. Zaten doğru kararları vere vere, karar verme sisteminin nasıl işlediğini öğreneceğiz. Ve zamanla ihtiyacımız kalmayacak.
Çalıştığımız birçok arkadaşın da okudukları üniversiteleri, âileleri öyle istediği için tercih etmiş olduğunu gördüm. Alanlarında çok başarılı ve istedikleri bölüme puanları yeten kişilerdi. Okullarını tamamlamış olmalarına rağmen hâlâ âilelerine kızgınlardı ve hâlâ pişmanlık yaşıyorlardı. Bazıları diplomayı ailesinin önüne atıp hayallerinin peşinden gitmiş, bazıları ise âilesinin istediği bölümde devam ediyordu. Elbette kendi istek, arzu ve hayallerini çocuklarına dikte etmeyen; onların mizaç, düşünce ve meyillerini göz önünde bulundurarak onları edindikleri tecrübelerle hayata hazırlayan anne-babaları bu söylediklerimizden istisna tutmak gerekir.
Netice itibariyle bu hayat, sizin hayatınız ve kararlarınızla kimseyi tatmin etmek durumunda değilsiniz. Başkasının kararları üzerinde başarılı olmak gerçekten zordur. Unutmayın, aldığınız her karar ömrünüzden biraz daha vermektir.
YORUMLAR