Bundan 27 yıl önce Ermeni haydutların işgalinden dolayı evini terk etmek zorunda kalan 71 yaşındaki Fitat Kahramanova Teyze, yanında getirdiği anahtarını sakladığı sandıktan çıkararak evinin kapısının kilidini açacağı günü beklemeye başladı.
Bugünlerde bizler ve bütün dünya çok önemli ve tarihî hâdiselere şahitlik etmekteyiz. Şefkatli ve kahraman Azerbaycan analarının yetiştirdiği, ordumuzun yiğit askerleri, zaferlerini altın harflerle tarihe yazmaktadırlar. Artık yıllardır süren vatan hasreti, nihayet vuslata dönüşmektedir.
27 Eylül sabahı Ermenistan’ın provokatif ve sinsice, mâsum sivil insanlarımıza ve topraklarımıza yaptığı saldırıya, güçlü Azerbaycan Ordusu misli ile karşılık vermiştir. Hattâ işgal edilmiş topraklarının önemli bir bölümünü, bazı stratejik noktaları ve birçok köyü ve önemli şehirleri bir çırpıda geri almış ve almaya devam etmektedir. İşgal ettikleri topraklardan arkalarına bakmadan kaçan Ermeniler, cephede mertçe savaşamamışlar, her zamanki gibi kalleşçe hareket ederek maalesef mazlum ve mâsum sivil halkı katletmeye başlamışlardır. Savaş suçu sayılan bu sürece, ikiyüzlü dünya âdeta kör ve sağır kesilmekte, bunu da “tarafsız” gözükme maskesiyle yapmaktadır.
Büyük mütefekkir Cemil Meriç; bu alçakça davranışı ne güzel tarif etmiştir:
“Zulmün olduğu yerde tarafsız gibi davranmak, namussuzluktur.”
Bu zorlu süreçte Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, devlet adamları, kanaat önderleri ve Türk halkının maddî ve mânevî desteği, hususiyle de Türkiyeli anaların duâları, Azerbaycan ordusuna ve halkına büyük bir moral ve güç vermektedir.
Biz biliyoruz ki, Türkiye’de bir asker şehid olduğu zaman nasıl ki, Azerbaycan’da anaların gözü yaşla doluyorsa, Azerbaycan’da bir asker şehid olduğu zaman da Anadolu’daki anaların yüreğine kan damlıyor. Bugün ise Karabağ’dan gelen zafer müjdeleri, artık hem Anadolu’da hem de Azerbaycan’daki bütün anaların gözyaşlarını sevinç gözyaşlarına dönüştürmektedir. Türk Dünyasının büyük şâiri Bahtiyar Vahabzâde “Azerbaycan-Türkiye” şiirinde bu kardeşliği ne güzel ifade etmektedir:
Dinimiz bir, dilimiz bir
Ayımız bir, ilimiz bir,
Aşkımız bir, yolumuz bir
Azerbaycan-Türkiye.
Birdir bizim her hâlimiz
Sevincimiz-melâlimiz,
Bayraklarda hilâlimiz
Azerbaycan-Türkiye.
Bu savaşta elbette askerî strateji, teknik donanım vb. hususiyetler de çok önemlidir. Ama evlâtlarını vatan, millet, bayrak, din ve toprak sevgisi ile yetiştiren, onların yüreklerine millî ve mânevî değerlerimizi ilmek ilmek işleyen analarımızı da burada hayırla yâd etmek gerekmektedir.
Tarihte yüzlercesine rastladığımız fedakârlık örneklerinde olduğu gibi, bugün de evlâdını cepheye gönderirken büyük bir sükûnetle:
“-Evlâdım, kadîm toprağımız Karabağ’a bayrağımızı dikmeden gelme. Ya zaferle gel ya da vatan yolunda kurban ol, şehid ol!..” diyen ana, ne büyük bir ruh yüceliği sergilemektedir.
Bugünlerde Azerbaycan insanı, büyük bir beraberlik rûhu içerisinde kenetlenmiş durumdadır. Halkımız büyük bir dayanışma, kardeşlik, cömertlik ve fedakârlık örneği gösterdi. Güçlü Azerbaycan devleti, bir taraftan cephedeki askerini koruyup kollarken, diğer taraftan düşman tarafından sinsice saldırıya uğrayan sivil vatandaşlara da her türlü yardım ve desteği göstermektedir. Ancak bu necip ve asil halk, devletinin yardımına koştuğu gibi, bir taraftan cepheye, bir taraftan şehid olan, yaralanan mazlum kardeşlerine neredeyse elindeki ekmeyi ikiye bölerek yarısını onlara gönderme heyecan ve fedakârlığını da sergilemiştir.
Evet, zafer yolunda şehidlerimiz var. Bu zaferler, onların fedakârlıkları iledir. Muhterem Üstadımız Osman Nûri Topbaş, Azerbaycanlı kardeşlerimiz için kaleme aldığı yazıda bunu ne güzel ifade etmektedir: “İnanıyoruz ki, bugünlerde verilen şehidler, âdeta mübârek bayramların şiârı olan kurbanlar gibi, -inşâallah- gelecek güzel günlerin müjdecisi olacaktır.”
Bu cümleden olarak; aziz şehidlerimizin kıymetli hatıraları da bu vefakâr milletin yüce kalbinde yaşamaya devam edecektir. Bu güzel vatan uğruna canlarını seve-seve fedâ eden aziz şehidlerimizi yâd etmek ve bunu, yeni yetişen bütün genç nesillere anlatmak hepimizin bir vazifesi olmalıdır.
Kur’ân-ı Kerîm’de Allah Teâlâ, “Allah yolunda öldürülenlere sakın ölüler demeyin. Onlar diridirler, lâkin siz bilmezsiniz!” (el-Bakara, 154) buyurmaktadır.
Şehid olmak, Allâh’ın izniyle, zaman ve mekânlar üstü diri olmak demektir. Şehid olmak demek; canımızı toprak, vatan, bayrak, azadlık (hürriyet) ve azîz değerler uğrunda kurban vererek rûhun ölümsüzleşmesi demektir.
Biz biliyoruz ki, yüreği vatan sevgisi ile dolu olan azîz şehidlerimiz, kadîm topraklarımızda bayrağımızın dalgalanması için gençliğinin baharında canlarını seve seve kurban eylemişlerdir. Bu, ne büyük bir fedakârlık ve yüceliktir!
Şehidlerimiz için hüzünlenmekle birlikte bugünler, vatanperverlik, şeref ve kahramanlık günleridir. Şehid sahibi analarımız da evlâtlarına sessizce gözyaşı dökmekle beraber, onların şehidlik zirvesine ve tarihe altın harflerle yazdıkları destana bakarak başını dik tutmalıdırlar. Vatan, bayrak ve toprak; şehidleri ile yücelir ve yükselir. Şâirin dediği gibi:
“Bayrakları bayrak yapan, üstündeki kandır.
Toprak, eğer uğrunda ölen varsa vatandır.”
“İki devlet, bir millet” hâlinde tek yürek şiârı ile her zaman Azerbaycanlı kardeşlerinin yanında olan Türk halkını ortak tarihimiz altın harfler ile kaydedecektir.
Bir destan yazılan bu savaşta vatan, toprak ve bayrak uğrunda kahramanca vuruşan her bir yiğit askerlerimizi şükran ve minnetle yâd ediyoruz. Gâzilerimize Rabbimiz’den âcil şifâlar ve uzun ömürler temennî ediyoruz.
Karabağımız uğrunda bize bu güzel toprakları canları pahasına yeniden kazandıran şehidlerimiz başta olmak üzere, bütün şehidlerimizi rahmet ve minnetle yâd ediyoruz. Ruhları şâd olsun. Mekânları Cennet olsun.
YORUMLAR