Âyet-i kerîmede buyrulur: “Hakkında bilgin bulunmayan şeyin ardına düşme. Çünkü kulak, göz ve gönül; bunların hepsi ondan sorumludur.” (el-İsrâ, 36)
Kalp, bedenimizde hayatın merkezi olduğu gibi, mânevî hayatımızın da merkezidir. Dünya hayatının keşmekeş hâli ile büyük sıkıntılar çeken Âdemoğlunun ilâcı, aslında kendisinde ve kalbindedir. Rabbimiz, bütün dertlere devâ olacak reçeteyi şu şekilde bizlere sunmuştur:
“Onlar, îman eden ve Allâh’ı anmakla kalpleri huzur bulan kimselerdir. İyi bilin ki, kalpler, ancak Allâh’ı anmakla huzur bulur.” (er-Ra’d, 28)
Kalp, Cenâb-ı Hakk’ın nazargâhıdır. Öyleyse orayı her türlü kirden, siyah noktadan, mâsivâdan, hâsılı kalbi Allâh’ın zikrinden alıkoyacak her türlü şeyden temizlemek gerekir.
Nitekim gözler âlemi gezdiği sürece, gereksiz ne kadar bilgi ve görüntü varsa, insanın hafızası onları kaydeder ve bunlar, beyni olduğu kadar kalbi de devamlı meşgul eder. Yani göz neye bakarsa, kalp oraya kayar; harama ve masivâyâ olan nazar da kalbi bozar. Bu da Hakk’a muhabbeti, Hakk’a yakınlığı engeller…
Şemseddin Sivâsî Hazretleri, bu hakikati ne güzel dile getirmiştir:
“Sür çıkar ağyârı dilden, tâ tecellî ede Hak,
Pâdişah girmez saraya, hâne mâmûr olmadan”
Gönlün mâsivâdan uzaklaşmasını sağlamanın en mühim yolu; gözü haram ve gereksiz şeylerden korumaktan geçmektedir. Allah dostlarından Abdülhâlık Gucdüvânî -kuddise sirruh- Hazretleri’nin tasavvufî terbiye olarak tespit ettiği bazı esaslar vardır. Bu esaslar, kişinin bir umman olan tasavvuf yolunda kolayca ilerlemesini hedeflemektedir. Bu esaslardan bir tanesi de “nazar ber kadem”dir. Yani gözün, ayak ucuna bakmasıdır.
Enbiyânın Sultanı olan Rasûl-i Kibriyâ Efendimiz de yürüyüşlerinde gerekmedikçe etrafına bakmaz, husûsiyle ayaklarının ucuna bakarak, yokuştan iniyormuşçasına serî adımlarla yürürlerdi. Peygamber vârisleri olan Allah dostları da bu hususa özellikle dikkat etmişler ve tevâzû hâlinde hep önlerine bakarak yürümüşlerdir.
Hâce Musa Topbaş -kuddise sirruh- Hazretleri, bu konuda:
“Göz, kalbin casusudur. Gözün gördükleri şeyler, kalbi meşgul eder. Bu vesîle ile kalp, gaflete düşmüş olur. Hülâsa, bakılan şey ister iyi olsun, ister kötü olsun kalbi işgal eder, zikirden mahrum eder.” buyurmuşlardır.
“Âdâb” kitabının müellifi olan Muhammed bin Abdullah el-Hânî de şu şekilde temas etmiştir, bu önemli konuya:
“Sâlik (derviş), yolda yürürken ayaklarının ucuna bakarak yürümelidir ki, gözü etrafa takılmasın. Çünkü ayaklarının ucuna bakarak yürümezse, gözü etrafa takılır. Bu ise kalbi perdeler. Kalpteki perdelerin çoğu, birtakım resim ve sûretlerdir ki, bakmak yoluyla kalpte yerleşir. Bunun için sâlik, yolda yürürken gözü şurada-burada gezerse zikirden perdelenir.”
Allah Teâlâ, cümlemizi, bakışlarını haram ve mâsivâdan koruyan, Allâh’ın zikri ile kalbini Sahibi’ne bırakanlardan eylesin. Âmîn!
YORUMLAR