İstiaze Ve Besmele

İstiâze: Himâyeye girmek, onun sayesinde hoşlanılmayan şeyden kendisini korumak anlamındadır. Allah Teâlâ’dan yardım dilemek, O’nun kudret ve büyüklüğünü itiraf etmektir.

Kul, “Eûzü billâhi mineş şeytânirracîm” yani “Kovulmuş şeytanın şerrinden Allâh’a sığınırım.” diyerek kendisinin şeytana karşı koymaya, onun zarar ve hilelerini def etmeye kendisinin gücünün yetmeyeceğini itiraf etmiş ve onu yaratan Allah Teâlâ’nın ilim, kudret, hikmet ve azametine sığınmış olur.

Cenâb-ı Hak, Kur’ân okumaya başlamadan önce, “İstiâze”yi, şeytandan Allâh’a sığınmayı emretmiştir:

“Kur’ân okuduğun zaman o kovulmuş şeytandan Allâh’a sığın!” (en-Nahl, 98)

Bu âyet-i kerîme çerçevesinde, Kur’ân-ı Kerim okumaya niyet herkes önce “Eûzü-Besmele”yi çekmeli, sonra kıraat ve tilâvete başlamalıdır. Cebrâil -aleyhisselâm- Peygamber Efendimize ilk vahiy olan “Alak Sûresi’nin ilk beş âyetini” getirirken, “İstiâze” ve “Besmele”yi de öğretmiştir.

İstiâze ile insan, Kur’ân-ı Kerim okumadan önce ağzını boş, mâlâyâni ve çirkin sözlerden temizlemiş olur. Dil, böyle bir temizlikten sonra Kur’ân okumaya hazır hâle gelir. Gönlünü, şeytanın vesvese, tuzak ve hilelerine karşı koruma altına almış olur. Hasan-ı Basrî -rahmetullâhi aleyh- demiştir ki:

“Kim Cenâb-ı Hakk’a, hakikat üzere, huzur-i kalp ile istiâze ederse, Allah Teâlâ onunla şeytan arasına üçyüz hicab koyar. Bunların her biri semâ ile arzın arası kadardır.”

İstiâzede geçen “Allah” lafzı, Cenâb-ı Hakk’ın en büyük ve en kapsamlı adıdır. O’ndan başka kimseye bu ad verilmemiştir. Allah adı, bütün ilâhî sıfatları kendisinde toplayan, rubûbiyetin niteliklerine sahip, kendisinden başka hiçbir ilâh bulunmayan hak varlığın adıdır.

Şeytan, “hayırdan uzak kalan” mânâsında “şetane” kelimesinden türemiştir. İblis’e bu adın verilişi, Cenâb-ı Hak’tan uzak oluşu ve isyankârlığı yüzündendir. Sırf bu anlamı sebebiyle insan, cin ve hayvanlardan isyankâr olanlara da bu isim verilmektedir. İbn-i Abbas -radıyallâhu anhümâ-’dan rivâyet edildiğine göre, Şeytan daha önceden “Azâzil” veya “Nail” ismindeydi. Allâh’a isyan edip lânetlenince bu adı aldı.

Racîm; hayırdan uzaklaştırılmış, hakir görülmüş, taşlanmış demektir. “Recm”, yani “taş atmak” kelimesinden türetilmiştir.

 

BESMELE

Besmele, Kur’ân-ı Kerim’in anahtarıdır. Tevbe Sûresi dışındaki bütün sûreler, besmeleyle başlar.

Mushaf-ı şerifte iki besmele vardır. Bunların ilki, Neml Sûresi’nin 30. âyetinde geçen besmeledir. Bu besmelenin Kur’ân-ı Kerim’in ve o sûrenin bir parçası olduğunda şüphe yoktur. İkinci besmele çeşidi de, sûrelerin başında yer alan besmeledir. Mezhepler, bunda görüş ayrılığına düşmüştür. Meselâ Şafiî mezhebi, bu besmelelerin her birinin sûreye bağlı bir âyet olduğu görüşündedir ve namazda yüksek sesle Fâtiha’yı okuduklarında, besmeleyi de açıktan okurlar. Hanefîler ise, sûre başlarındaki besmeleleri, birer âyet kabul etmekle beraber o sûrenin bir parçası şeklinde değil, müstakil âyetler olarak görürler. Bunlar, sûreye dâhil değil, sadece sûreleri birbirinden ayırmak için konulmuştur. Fâtiha’nın bir âyeti olarak görmediklerinden, namazda Fâtiha’yı açıktan, besmeleyi ise gizlice okurlar.

Besmele, istiâzeden sonraya bırakılmıştır. Çünkü kalbi güzel şeylerle süslemeye başlamadan önce kötü şeylerden temizlemek gerekir. Böylece Allah Teâlâ’dan başka her şeyden irtibat kesilmiş ve bütün benliğiyle Cenâb-ı Hakk’a dönülmüş olur. Bu durum, namazdan önceki taharete benzer.

Bismillah: Allah Teâlâ’nın ismiyle demektir. Bu ise, devamı gelmediği için bütün fiilleri içine alan çok geniş bir mânâya gelmektedir. Kul, “Bismillâh” dediğinde, “Ben Allâh’ın yardımı, tevfîki ve bereketi ile başlıyorum; O’nun yaratması ve takdiri ile sonucu, yine O’na havale ediyorum.” demektedir.

Besmele, sadece Allâh’ın rızasına uygun, hayırlı işlerde söylenir. Allâh’ın yasakladığı hususlara besmele ile başlamak hem vebâlli, hem de yasaklanmıştır. Besmele ile, Allâh’ın bereket ve yardımı istenmiş olur.

Rahman: “Rahmet” lügatte kalbin inceliği ve şefkat anlamlarına gelir. Genel olarak bütün nimetlerle yarattıklarının hepsine sonsuz merhamet eden demektir. Rahman, Allah Teâlâ’nın özel isimlerinden birisidir. Onun dışındaki birisine bu isim verilemez.

Rahîm: Rahman kelimesi ile aynı kökten, “rahmet”ten türemiştir. Bağrında taşıdığı cenine şefkat ve merhamet beslediği için ana rahmine, aynı kökten “rahim” denmiştir. Rahîm kelimesi, Rahman’a göre daha husûsî bir mânâ taşır. Rahman dünya ve âhirette, bütün mahlûkata rahmeti içerirken, Rahîm, bilhassa âhiret hayatına dönük olarak, tevbe eden, îman edip sâlih amel işleyen kimselere karşı merhameti anlamak için kullanılır.

Peygamber Efendimiz besmele ile ilgili şöyle buyurmuştur:

“Başlangıcı «bismillâhirrahmânirrahîm» olan duâları, Cenâb-ı Hak reddetmez.”

Müslümanların bütün hayırlı işlerine besmele ile başlamaları emrolunmuştur. Besmele, o hayırlı işe bereket ve kolaylık verir.

Bizde bundan sonraki yazılarımız için “Kovulmuş şeytandan Allâh’a sığınıyor ve Rahman ve Rahîm olan Allâh’ın adıyla” başlıyoruz.

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle