İntihar Meyli Nasıl Anlaşılır?
İntihar meyli olan kişiler, bu yönde bazı işaretler gösterirler. Bunları şöyle sıralayabiliriz:
- Hayattan bıktığını, yaşamak istemediğini, yalnız olduğunu, ölümün en güzel çözüm olduğunu sözle ifade etme,
- Ölüm hakkında bilgi edinme,
- Değer verdiği şeylerden vazgeçme,
- Yemek, uyku, konuşma gibi zorunlu ihtiyaçlardaki bozukluklar,
- Sürekli mutsuz ve bezgin olma,
- Anlamsız ve boş bakışlar,
- Alkol, sigara ve uyuşturucu kullanımına karşı istek,
- Âile ve arkadaş ortamından uzaklaşma,
- Endişeli ve gergin olma,
- Davranışlarındaki ânî değişiklikler,
- Kendini değersiz bulduğunu ifade etme,
Daha önce intihar teşebbüsünde bulunanlarda ve alkol-uyuşturucu kullanan kişilerde intihar eğilimi daha yüksek orandadır.
Nasıl Önlenir?
Çocuğa, gence ve yetişkin insana verilen değer ve onu bir fert olarak kıymetli görmek, onun özgüvenini destekler ve kendisini daha değerli hissettirir. Buna ilâve olarak sevgi ve şefkate dayalı âile ortamının bu ve benzeri problemlerin çözümünde önemli roller oynadığı düşünülürse, intiharın önünü almak için ilk yapılması gereken şey de anne-babanın eğitilmesidir.
Âilede verilen eğitimin okulda devam ettiği göz önünde bulundurulduğunda öğretmenin de genci fert olarak değerli görme konusunda aynı hassasiyeti göstermesi gereklidir.
İnsanlar, acı ve sıkıntı veren olaylardan kaçarak mutluluğa yönelmek isterler. Mutsuzluk veren olayları görmemezlikten gelmek, sorunun çözümsüz kalmasına neden olur. Çözümsüz kalan fert, çözümü intiharda arayabilir. Kişinin, çocukluk döneminden itibaren duygu ve düşüncelerini ifade etmesine izin verilmeli, dinlenme ve anlaşılma ihtiyacı karşılanmalıdır.
Hiç kimsenin benzerinin dünyada olmadığı, kendisinin değerli olduğu, yeteneklerinin ve saklı kalmış güçlerinin açığa çıkarılması gerektiği konusunda gence güven telkin edilmelidir.
Genç, olumsuz duygularını (öfke, kızgınlık, korku v.b.) içe atmadan, ama dışarıya da zarar vermeden ifâde etme, yönlendirme ve çözme yolları konusunda eğitilmelidir.
Fertlere, problemler altında ezilmek yerine her zaman bir çözümün olduğu ve yardım alınabilecek kişilerin bulunduğu konusunda yönlendirme yapılmalıdır. Kişiye, kendisi ile aynı veya benzer sorunları yaşamış diğer insanların çözüm yolları anlatılarak, problemin üstesinden gelmesiyle ilgili olumlu bakış kazandırılmalıdır.
Kaygı ve gerilimle baş edebilmesi için dünyadaki problemlerin geçici olduğu, ancak sabır ve hoşgörü ile gerilimlere karşı konabileceği öğretilmeli, bunun için de dînî eğitimin bilhassa inanma ve tevekkül noktalarıyla birlikte verilmesine özen gösterilmelidir.
Hayatını sonlandırma hakkının insana ait olmadığı, böyle bir tercihin Yaratıcı’ya isyan olduğu konusunda şuur aşılanmalıdır.
Karmaşanın baş döndürücü hızla yaşandığı bir çağda, en fazla karışan duygu, insanın kendi hayatını devam ettirdiği çevreye karşı gösterdiği değersizlik duygusudur. Nasıl olduğunu anlayamadığımız bu dünya düzeni içinde, insan kendi düzenini kaybetmeye başlamıştır. Düzen kurma adına verilen değerlerin insanın yaratılış değerleriyle ters düşmesi, kişinin iç dünyasında kendini yetersiz ve değersiz hissetmesine neden olmuştur. Olması gereken “şeyler”le, vazgeçilmemesi gereken “şeyler”in yerini olmazsa olmazlar almaya başlamış.
Dünya düzeni, kişilerin düzeni, doğru ve yanlışların yer değiştirmesi, sonsuzluğun yaşanan ömür ile sınırlandırılması, şahsî menfaatleri gözetmek adına yaşanan bencilliği hak sayma, kendinden başkasının yaşama hakkını elinden alma, kişilerin ruhunda târifsiz yaralar açmış ve açmaya da devam etmektedir. Açılan her yara, insanın kendi dünyasındaki doğrularla giderilmeye çalışıldığından gerçek doğrular kaybolmaya başlamıştır.
Yaratan’ın insana verdiği değeri, kendi hayatında göremeyen çağın insanlarına; dünya hayatında sunulan nimetleri kullanmayı, paylaşmayı ve kendi değerini hissettirecek, sonsuz hayat için gerekli mutluluğu anlatacak âileler, eğitimciler ve doğru rehberlerdir dileğimiz…
YORUMLAR