Zenginliğin gerçek ölçüsü kanaattir, ilâhî taksime râzı olmaktır. İmkânı kendinden fazla olanları kıskanmamaktır. Gönül zenginliği lezzeti, ancak kanaat ile tadılabilir.
* * *
Muhterisin gözü, asla doymaz. O, bu sebeple daimî bir fakirlik hâlinde yaşar, mânevî bir açlık hâlinde kıvranır. Her tatminkârlık, onda bir doyum husûle getireceği yerde yeni bir iştiha ve hırs uyandırır.
* * *
Kanaat, Allâh’ın takdir ettiğine râzı olmak, kifâyet miktarıyla yetinmek, yâni ihtiyaçları asgarî ölçüde karşılayabilecek maddî imkânlarla iktifâ etmek ve başkalarının elindeki şeylere göz dikmemek sûretiyle ihtirâsı bertarâf etmektir.
* * *
Kâmil insan, rızk ve nimet sıkıntısı çekmez. Rızkın değil, Rezzak’ın peşindedir. Başkalarının imkân ve nimetlerine göz ve gönül gezdirmez.
* * *
Kanaat; ihtiyaç fazlasına hâcet görmemektir. Mezmûm ahlâkların en tehlikelilerinden olan hırs ve hasedin yegâne tedavisi, ancak kanaatin huzurlu ruhaniyetine bürünmekle mümkündür.
* * *
Kanaatteki istiğnâ hâli, sadece mala karşı değil, o malın doğurduğu kuvvet tezahürünün etrafa uyandırdığı takdir ve alâkalara da şâmil olmalıdır.
* * *
Hased, ferdin fıtratındaki selîm temayülleri felç eder. Mantığını zaafa uğratır. İman ve tevekkülün tabiî tezahürlerini mağlub ve mahkûm eder.
* * *
Kendisini hırs ve hasedin girdabına kaptıranlar, er-geç hüsran ve huzursuzluk gayyâsına düşerler. Hasetçi, haset ettiği kimseye kin, hâinlik, intikam, hile, ayıplama ve onu gıybet etme hisleri ile doludur.
* * *
Hasetçi, haset ettiği kimseden nîmetin alınıp kendisine verilmesini ister. Bu mümkün olmaz ise; “Ne bana, ne ona!..” der. Nîmet sahibinin, nîmet ve istîdatlarından aslâ hoşlanmaz ve onların zevâlini arzu eder. İnsan bilmez ki, belki hakkında hayırlı olan, yaşadığı hâlidir.
* * *
Ruh incelip zarifleştikçe, dünyâya ait bütün imrenmeler ve hasetler ortadan kalkar.
* * *
Muhterisin îmân ve tevekkülü, haset sebebiyle sürekli zaaf hâlinde olduğu için onun rûhânî hayatını zindana çevirir.
* * *
Muhterisin gönlünü saran tamahkârlık, orada ilâhî aşk ve ihlâsa en ufak bir yer bırakmaz.
* * *
Toplum hayatında huzurun ve saadetin birinci şartı, Allâh’ın bizim için takdir ettiğine râzı olmaktır. Zîrâ bu takdir, kader-i mutlak îcabıdır. Kaderse bir sır ummânıdır. Onda gizli olan hikmetlerin künhüne vâkıf olmak aslâ mümkün değildir. O hâlde, Allâh’ın takdirine râzı olup o takdirdeki hikmete îtimad etmek şarttır. Bu hâle muvaffak olamayanlar, içinde her türlü iştihanın tuğyan ettiği bir gayyâ kuyusu anaforunda perişan olurlar.
* * *
Kanaatsiz kimse, zengin bile olsa, fakir ve muhtaçlardan daha fazla huzursuz ve sıkıntı içindedir. Zîrâ o, ne kadar mal kazansa da doymayacak, sürekli daha fazlasını isteyecektir.
* * *
Lokmân Hakîm, evlâdına şöyle nasihatte bulunur:
“Yavrucuğum! Gönlünü kederlerle ve üzüntülerle meşgul etme! Aç gözlülükten sakın. Takdîre rızâ göster. Allâh tarafından sana verilene kanaat et ki, hayâtın güzelleşsin, gönlün sürurla dolsun ve hayattan zevk alasın.”
* * *
Hazret-i Alî -radıyallahü anh- buyurur:
“Fakîr, harîs olan kimsedir; zengin ise, kanaatkâr olandır.”
Günah ve gaflete düşme korkusuyla dünyâ nîmetlerine müstağnî davranmanın, zühd ve takvâ îcâbı olduğu bir gerçektir. Lâkin, bu istiğnâ kalbîdir; fiilî ve zâhirî değildir. Yâni zühd ve istiğnâ, dünyâ nîmetleri ile meşgul olmakla birlikte onları kalbe sokmamaktır. Bu itibarla zühd, fakirlik değil; zengin-fakir her mü’mine gereken kalbî bir tavırdır. İlâhî takdîr netîcesinde zâhiren fakr u zarûret içinde yaşayan bir kimse, kalben dünyevî arzular peşinde sürüklenmekteyse, o, zühd ve istiğnâ ehli sayılamaz. Zîrâ zühd ve istiğnâ, kaderin sevkiyle mecbûren aza kanaat değil; irâdî olarak kalbi dünyâya esir olmaktan muhâfaza etmektir.
* * *
Cenâb-ı Hak, lutfettiği nîmetlere kanaat ederek hâline râzı olan, yüksek ahlâk sâhibi kullarının güzel hâllerinden gönüllerimize hisseler nasîb eylesin! Başkalarının elindeki nîmetlere göz dikerek, dünyânın yaldızlı oyuncaklarına, gelgeç sevdâlarına, avutan neşeli görüntülerine, ihtiras ve hasedin aldatıcı ikbâllerine gönül kaptıranların âkıbetinden ve hasetçilerin hasedinden bizleri muhâfaza buyursun!
YORUMLAR