İnsan Kendini Tanımalı

İnsan kendini tanımalıdır. Kendini tanıyan insan, hareketlerine, başkalarının empozeleriyle değil, kendi hür irâdesiyle yön verir. Kendisine hoş gelen, mizâcına uygun tavırlar sergiler. İstediği yerlerde bulunur ve orada bulunmaktan mutlu olur. İstemediği, kendine hoş gelmeyen, mizâcına ters düşen yerlerde bulunmaz.

Mizaç, kişiliğin bir boyutudur. Mutluluk veya mutsuzluk, kişinin karakterinin çizdiği ölçüdedir. Yine mutluluk, kişinin hayâta bakış ölçüsüncedir. Ancak hayata bakış ölçülerimizi de çevremizdeki faktörler belirler. İyi ortamlarda yetişenler, genellikle iyi davranışlarda bulunurlar. Hayata bakış ve değerlendirmeleri de o nispettedir. Güzel bakan, güzel görür. Hayata olumlu ve müspet bakan, genelde ahlâkî seviyesi yerinde kişilerdir. Bunlar, nitelik ve nicelik bakımından oturmuş değerlere sahip fertlerdir.

Kötü ortamlarda bulunan insanlar da menfî davranışlar sergilerler. Böylesi kişilerin geneli, kötü ahlâklı olur. Hayata bakışları hep olumsuzdur. Güzele bile çirkin olarak bakıp, etraflarına devamlı bir negatiflik tablosu çizerler. Bunların mutluluğu bulması hakikaten zordur. Çünkü insan, hayata nasıl bakıyorsa, öyle görür. Bu sebeple olan bitenden hep hayatı suçlamak, büyük bir budalalıktır. Hayata “bozuk” bakan, “tamam” şeyleri de bozuk görür.

Siz hayata güzel ahlâkınızla ne verdiyseniz, ne kattıysanız, gelecekte onu alırsınız. Hayata güzel ahlâkıyla, faziletleriyle, sevgiyle bakan, aynı şeylerin hayatının diğer aşamalarında kendine geri döndüğünü görecektir.

Ahlâkî prensipleri kazanmada ümitli olmalıyız. Ümide sarılarak yeniden yapılanmak için sabırla yüce Mevlâ’dan yardım istemeliyiz.

Kişiler, akıllarıyla kendilerini anlayabilmeliler ki, kendilerini çözebilsinler. Kendini keşfederek çözen insan, kendine hâkim olabilir. Bunlar ise ancak hür irâdeyle başarılabilir. Yüce Mevlâ, biz insanları bu donanımda yaratmıştır. Aynaya bakan insan, yüzünü görebilir. Fakat rûhunu göremez. Bunun için kişinin kendisi üzerinde çokça düşünmesi gerekir.

Mutlulukta, insanların dış görünüşlerinden çok iç görünüşleri önem arz eder. Günümüzde alabildiğince dış görünüşler allanıp pullanmakta, fakat iç âlemler hep ihmal edilmektedir. Hâlbuki ahlak, mutluluk, başarı; iç âlemle alâkalıdır. Demek ki, önce iç âlem kuvvetlendirilmeli, süslenmeli, geliştirilmeli ve gerekirse düzeltilmelidir. Günümüz insanları birçok şeye sahip olmalarına rağmen mutsuz ve tatminsizler… Bu ise, gönül âleminin ihmal edilmesinin en açık bir göstergesidir.

Biraz önce, insanın ruhunu göremediğinden bahsederek kendisi hakkında düşünmesinin gereğini ifade etmiştik. Kişinin kendini düşünmesi; iç âlemini gözlemlemesi, ihtiyaçlarını fark etmesi, doğru yer ve zamanda amaca uygun tepkiler vermesi demektir. Bu şekilde kendini tanıyan insan, en yakınından en uzağına çevresindeki insanlarla yapıcı, olumlu, sağlıklı bir iletişim içerisine girer. İşte “sağlıklı gelişen ahlâk” tanımlaması da budur zâten.

Karakterine son hâlini vermek, önce Allah Teâlâ’nın takdiriyle, sonra da insanın kendi irâdesiyledir. Güzel, doğru, takdire değer, gerçek, asîl, saf, mükemmel olan her ne varsa insan, bunların üzerinde yoğunlaştıkça, güzel ahlak ortaya çıkar. Unutulmasın ki; iyi olmak isteyenler, iyi şeyler yapmadıkça iyi olamazlar. İyi davranışlar, her zaman ve her yerde iyidir, evrenseldir. İyi ahlâk, faziletli davranışların bileşkesidir. Faziletli davranışlar da, iyi bir niyet ve azimle ortaya çıkar. Tohum ekmeden bitki yetişmeyeceği gibi, iyi niyet ve gayret olmadıkça iyilikler gelişip kötü hasletler yok olmaz.

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle