Hiç şüphesiz ki, Cenâb-ı Hakk’ın Peygamber Efendimiz’e lutfettiği en büyük mûcizesi Kur’ân-ı Kerim’dir. İkinci mûcize ise, Mîrac’dır. Mîrac, Allah Teâlâ ile Peygamber Efendimiz arasında mahrem bir şekilde, tamamen âlem-i gayb şartları altında gerçekleşmiştir. Bu vuslat ânının bir nişânesi ve hediyesi olarak, ayrıca Mîrac lezzetini bir nebze de olsa tadabilsinler diye Ümmet-i Muhammed’e “namaz” hediye edilmiştir.
* * *
Namaz ilk farz kılınan ibadettir. Rabbimiz, namazın kendi katındaki değerini göstermek istercesine, onu, arada Cebrâil’in aracılığı olmadan, Peygamber Efendimiz’i bizzat kendi katına kabul ederek (en yüksek ufukta iki yay arası diye buyurduğu yakınlıkta) lutfetmiştir. Hâlbuki diğer bütün farzlar, Cebrâil vâsıtasıyla Peygamber Efendimiz’e bildirilmişti.
Buradan yola çıkarak diyebiliriz ki, Rabbimiz bizden ibadetlerimizde birinci sıraya namazı koymamızı istemektedir. O hâlde namaz neden bu kadar önemlidir?
Bunun cevabını hemen Rabbimizden öğrenelim:
“Sana vahyedilen Kitâb’ı oku ve namazı kıl. Muhakkak ki, namaz, hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Allâh’ı zikretmek, elbette ibadetlerin en büyüğüdür. Allah yaptıklarınızı hakkıyla bilir.” (el-Ankebût, 45)
Demek ki, imtihan için geldiğimiz bu dünyada, kötülüklerden kaçabilmenin, hayâsızlıktan kurtulmanın ilacı, hakkıyla kılınan bir namazdır.
Peki, mü’mini mü’min yapan namaz, nasıl edâ edilir?
Bunun cevâbını da Mü’minûn Sûresi’nden öğrenelim:
“Onlar ki, namazlarında huşû içindedirler.” (el-Mü’minûn, 2)
“Ve onlar ki namazlarına devam ederler.” (el-Mü’minûn, 9) Yani namazdaki hâllerini, namaz dışında da devam ettirirler.
* * *
Namaz, ruhumuzun dinlenerek sükûnete kavuştuğu sâkin bir liman gibidir. Sıkıntılı olduğumuz zamanlarda hemen kılınan iki rekât Hâcet Namazı ve ardından Rabbimize gözyaşıyla yakarmak ne tatlıdır!.. “Çâresizim Rabbim!.. Sen’den başka gidecek kapım yok!..” diyebilmek, yine O’nun esmâsında ferahlamak…
“Sabır ve namaz ile Allah’tan yardım isteyin. Şüphesiz O (sabır ve namaz), Allâh’a saygıdan kalpleri ürperenler (huşû sahipleri) dışındaki herkese zor ve ağır gelen bir vazîfedir.” (el-Bakara, 45)
* * *
Çok sevinçli olduğumuzda, mutluluktan ayağımızın yerden kesildiği anlarda; “Rabbim! Bu zafer, bu sevinç Sen’dendir!.. Beni kaydırma!..” diyerek kılınan veya her yatsı namazından sonra Rabbimizin çeşit çeşit nimetlerinden istifade ettiğimiz ve kazâsız belâsız bir günü daha geçirdiğimizin şuuruyla kılınan iki rekât “Şükür Namazı” ne huzur verici bir iksirdir.
* * *
Gecenin en zifiri karanlığında, sükûtun gözyaşıyla buluşup îtirafların başladığı, riyânın uğrayamadığı teheccüdlerde, secdenin hıçkırıklarla süslendiği zaman kılınan namazın lezzeti, acaba başka nerede vardır?
Hele sürünerek kalktığımız sabah namazlarında, buz gibi suyun verdiği zindelikle kılınan namazın ardından, yine seccadenin üzerinde uyumanın huzurunu hangi yatak verebilir ki…
Öğle namazı olmasaydı, gün içindeki telâşemizden, oturmayı unutabilirdik belki de… Öğle namazında Rabbimizin kelâmıyla, O’nun huzurunda dinlenmek ne büyük bir lütuftur!..
İkindi namazı olmasaydı, dünya meşgalelerinin bitmeyeceğini zannederdik herhâlde… İşlerimizin en yoğun, en bitmez ânında, âniden okunan ezân, âdeta âniden gelecek ölümü hatırlatır bizlere…
Akşam namazını daha bir erken kılmak isteriz. Kıyamet, akşam kopacakmış ya, onun korkusu herhâlde… Kıyamet sabahına borçsuz kalmanın endişesini taşırız içimizde…
Yatsı namazı ise, “küçük ölüm” olan uykudan evvelki son kulluk vazifesi gibi gelir. O yüzden daha bir tefekkür duygusu kaplar yüreğimizi… Günün son namazı, ömrün sonbaharı gibi usulca eser rûhumuzun derinliklerinde…
* * *
Şüphesiz ki, Rabbimizin bizim namazımıza ihtiyacı yoktur. Ama bizim, ona çok ihtiyacımız var. Hem de en zor an dediğimiz kıyamet geçidinde... Ebû Hüreyre -radıyallâhu anh-’tan rivayet edilen hadîs-i şerîfte İki Cihan İncisi, Biricik Rehberimiz Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyuruyor:
“Kıyamet gününde kulun hesaba çekileceği ilk ameli, onun namazıdır. Eğer namazı düzgün olursa, işi iyi gider ve kazançlı çıkar. Namazı düzgün olmazsa, kaybeder ve zararlı çıkar. Şâyet farz(namaz)larından bir şey noksan çıkarsa, Azîz ve Celîl olan Rabb’i:
«-Kulumun nâfile namazları var mı, bakınız?» buyurur.
Farzların eksikliği, nâfilelerle tamamlanır. Sonra da diğer amellerinden de bu şekilde hesaba çekilir.” (Tirmizî, Mevâkît, 188. Ayrıca bk. Ebû Dâvud, Salât, 149)
* * *
İki Cihan Serveri Efendimiz, vefat etmeden evvel, fem-i muhsinlerinden (mübârek ağızlarından) dökülen, ümmetine son nasihatları:
“-Aman! Namaz! Namaza devam ediniz! Aman, ellerinizin altındaki insanlara iyi davranınız. Onlar hakkında Allah’tan korkunuz!” olmuştur.
* * *
İnşâallah güzel bir mü’min olarak, can kuşu ten kafesinden uçmadan, hesab defterlerimiz önümüze açılmadan, Rabbimizin bize emrettiği “ilk farz” ve Sevgili Nebîsinin -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ağzından dökülen “son nasihat” olan namazlarımızı hakkıyla kılıp Mîrac lezzetini tadanlardan oluruz.
YORUMLAR