Rabiatü'l Adeviyye - 2
Kendiliğinden Pişen Et
İkindi vakti Râbia’ya bir misafir geldi. Oruçluydu. Evinde bir parça et vardı, fakat Râbia misafirle ilgilenmekten akşama yemek hazırlayamadı.
Ezan okundu ve oruçlarını açmaları için Râbia ekmek ve su almaya kalktı. Bir de baktı ki, etin bulunduğu tencere kaynamakta… Et kendi kendine çok güzel şekilde pişmiş. Eti sofraya koydu ve iftar ettiler. Misafir:
“-Hayatımda bu kadar lezzetli bir yemek yemedim!” dedi. Râbia:
“-Allah, her hâlinde kendisini düşünen ve rızâsını isteyenlere işte böyle ikramda bulunur.” dedi.
Bire On
Yine bir gün Râbia’nın evine iki kişi geldi. Evde de iki ekmek vardı. Konuşurlarken kapı çalındı. Bir garip Allâh rızâsı için ekmek istiyordu. Râbia iki ekmeği de fakire verdi. Konuşmalarına devam ederlerken tekrar kapı çalındı. Bir kişi kapıda beklemekte idi ve kucağı ekmek doluydu. Râbia ekmekleri saydı. On sekiz taneydi. O:
“-Ekmeklerden ikisi eksik!..” dedi.
Ekmekleri getiren kişi sakladığı iki ekmeği de vererek gitti.
Oradakiler hayretle bu işin sırrını sordular. Râbia:
“-Allâh Teâlâ Kur’ân-ı Kerîm’inde «Kim bir iyilikle gelirse ona on katı verilir…» buyurmaktadır.. Ben de O’nun vaadine güvendim.
Hasan-ı Basrî ile
Hasan Basrî bir gün Râbia’ya:
“-Yokluğu nerede buldun?” diye sordu. Râbia:
“-Hak Teâlâ’ya teslim oldum ve tüm işlerimi O’na havale ettim…” buyurdu. Yine Hasan-ı Basrî:
“-Sana ihsan olunan ilimden bir harf olsun öğret, ey Râbia!..” dedi. Hazret-i Râbia cevâben:
“-Ey Hasan! Kölelikten kurtulduğumdan beri iplik eğirip satarım da, geçimimi böylece temin ederim. Fakat hiçbir zaman iki akçeyi bir avucumda yan yana getirmedim. Korktum ki, ikisi bir yere gelirse beni Hak Teâlâ’dan uzaklaştırır, mârifetullahtan alıkoyar!..”
Cennet-Cehennem
Râbia bir elinde ateş, bir elinde de ibrik olduğu hâlde dışarı çıkar. Sorarlar:
“-Neden bunları taşıyorsun?” diye...
“-Ateşle cenneti yakmak istiyorum, su ile de cehennemi söndürmek. Böylece kim Allâh’a, «Allâh için ibadet ediyor», kim de cennet isteği, ya da cehennem korkusuyla ibadet ediyor ortaya çıksın!..” diye cevap verir.
Hırsız, Rabbin Huzurunda…
Râbia’nın evine bir gece hırsız girer. Bakar ki, Râbia namazda... Bu durumdan istifade ile evin her tarafını araştırır, ama işine yarayacak bir dünya malı bulamaz.
Bu sırada namazını bitiren Râbia, eli boş dönecek olan hırsıza seslenir:
“–Ey ihtiyaç sahibi, kusuruma bakma!.. Sana verecek eşyam ve param yoktur. Seni büsbütün eli boş göndermek istemiyorum. Ne olur, yanında bulunan ibrikten bir abdest alıp iki rekat olsun namaz kıl, Yaratanına ibâdette bulun, büsbütün eli boş dönme!”
Hırsız heyecanlanır, ürperti sarar bedenini… Sonra Râbia’nın dediği üzere, abdest alır, namaza durur ve seccadeye kapanır.
İşte o sırada ellerini açıp dua eden Râbia:
“–Ya Rabbî, der, ben vazifemi yapıp Sen’in kapına gönderdim. Hiç olmazsa, Sen’in kapından boş dönmesin.”
O sırada pırıl pırıl gözyaşı dökmeye başlayan hırsızın dilinden, tevbe ve istiğfar cümleleri duyulur. Gerçekten de yaptıklarına pişman olup tevbe etmektedir. Bunu gören Râbia sızlanır:
“–Ey Rabbim, bu adam senin kapına ilk defa geldi, hemen kabul ettin. Ama ben bunca senedir kapındayım, kabul edildiğimi hâlâ bilemiyorum!..”
O sırada kulağına bir ses gelir:
“–Onu da senin hatırın için kabul ettik!”
Betül Demir
YORUMLAR