Hayat kılavuzumuz Kur’ân-ı Kerîm’in indirilmeye başlandığı bir ay olan Ramazân-ı Şerîf’e kavuşmanın heyecanı içerisindeyiz. Bu ayda hem midemize, hem de diğer organlarımıza oruçlu olduğumuzu hissettirecek şekilde yaşamayı temennî ediyoruz. İnşâallah bu Ramazan, bol bol “amel-i sâlih” işlemeye, Kur’ân-ı Kerîm’i hem okumaya, hem anlamaya gayret ederek kötü huylardan arınmaya ve tertemiz bir kul olmaya çalışacağız.
Rabbimiz, oruçla ilgili olarak:
“Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kur’ân’ın indirildiği aydır. Öyle ise, sizden Ramazan ayını idrâk edenler, o ayda oruç tutsun. Kim o ayda hasta veya yolcu olursa, (tutamadığı günler sayısınca) başka günlerde kazâ etsin. Allah sizin için kolaylık ister, zorluk istemez. Bütün bunlar, sayıyı tamamlamanız, size doğru yolu göstermesine karşılık Allâh’ı tâzim etmeniz ve O’na şükretmeniz içindir.” (el-Bakara, 185) buyurmaktadır.
Dikkat edilirse, âyet-i kerîmede Ramazan ayı için öncelikle Kur’ân’ın indirilmesine vurgu yapılıyor. Bunun için Ramazân’ı, Kur’ân’ın dünyayı şereflendirdiği kutlu bir ay olarak düşünüp bunun bayramını yapmalıyız. Kur’ân-ı Kerîm’i daha düzgün okumaya çalışmalı, ezberler yapmalı, bilmeyene öğretmeli ve mânâsını tefekkür ederek öğrendiklerimizle amel etmeye çalışmalıyız.
Günümüzde Ramazan denince, daha çok “oruç ibadeti” ön plâna çıkıyor. Ramazan’da oruca odaklanmak da, sadece iftar ve sahuru beklemek gibi, yemek-içmek merkezli bir gündeme dönüşüyor. Bu da tüketim toplumu olmaya yeni bir katkı sağlıyor.
Teknolojik, ekonomik ve sosyal olarak modern hayatın getirdiği bütün yeniliklerden faydalanabilme imkânı, sınırsız harcamayı ve israfı beraberinde getiriyor. Ramazan’da bu israf, katlanarak artıyor; adını da “cömertlik” ve “ikram” olarak değiştiriyor.
İsraf; ölçüyü aşmak, sınırları zorlamaktır. O, aynı zamanda gaflet, cehâlet ve hata mânâlarına da gelir. İsraf denildiğinde akla ilk olarak yeme içmenin israfı gelse de sağlığın, zaman ve bilginin israfını da göz ardı etmemek gerekir.
Ramazan iftarları; akrabalarımız, dostlarımız ve bazen de mahallemizle beraber olduğumuz, kaynaştığımız en güzel anlardır. Bu samimi sofraları; nefsimize yenik düşmeden, sınırları aşmadan hazırlamak, bizi hem zamanın, hem yeme-içmenin, hem de sağlığımızın israfından kurtarır.
Maalesef Ramazanlarda gerek yemek çeşitleri, gerekse miktarları her geçen yıl artırılıyor: İftâriyelikler, tatlılar ve içecekler derken, sofralarda tabak bardak koymaya bile yer kalmıyor. İftar sofralarına hazırlık da ev hanımlarının saatlerini alıyor. Misafire hizmetler, iftardan arta kalan işler, bütün günü yorgunluk ve vakit israfıyla geçirmeye sebep oluyor. Bu durum nihayet “iftar sofrasını, israf sofrasına” dönüştürüyor.
Evlerin dışında bir de otellerde, lokantalarda vs. çeşitli müesseselerde verilen iftar davetleri var. Buralar “41 çeşit iftâriyelik”, “yiyebildiğin kadar”, “doyana kadar”, “açık büfe”, “sınırsız mönü” gibi ifadelerin geçtiği, israfın her çeşidinin görüldüğü mekânlar hâline gelmiştir.
Açlığın tesiriyle bol çeşitle doldurulmuş tepsi ebatında olan servis tabaklarındaki nîmetler tıka-basa mideye indirilirken, nasıl sindirileceği hiç düşünülmüyor. Hadi biraz tatlı, biraz meyve, ardından çay, olmadı gazoz, derken bir türlü geçmeyen şişkinlikler, reflüler, peşinden yükselen-artan tansiyonlar… Sofralarsa, yiyenler kadar, belki bir o kadar daha fazla kişinin rahatça doyacağı, yarım bırakılmış, çöpe boşaltılmış, hesabı âhirete kalmış yiyeceklerle dolu…[1]
Nasıl Bir Sahur?
Oruç tutmakla, “çok yemek yemeyi hak ettiğimiz” mânâsı çıkarılmamalıdır. Her hâlükârda Sünnet’e uygun olanı tercih etmeli ve bir öğünde çok çeşitli yemekten, tıka basa doymaktan kaçınmalıyız. Yine yemekten hemen sonra su içmenin, tatlı ve meyve yemenin doğru olmadığını artık bilmeliyiz. Her türlü gazozun, aromalı içeceklerin de susuzluğumuzu gidermeyeceğini, gereksiz tatlandırıcı ve glikoz şurupları alarak susuzluğun azaltılamayacağını, aksine artacağını aklımızdan çıkarmamalıyız.
Seher vaktinde uyanıp abdest aldıktan sonra 2-3 bardak su içmeli, sonra iki rekât da olsa namaz kılmalıyız. Bu, hem bedeni uyku mahmurluğundan kurtarır, hem de su doğru zamanda içilmiş olur. Bu sâyede vücut, yemek yemeye hazır hâle getirilir.
Bol miktarda mineral, vitamin, protein, karbonhidrat, lif ve yağ barındıran hurmayı sahurda da yemek, bedenin daha zinde olmasını sağlar. Ayrıca tatlı olmasına karşın ölçülü olmak kaydıyla hurma ve üzüm, kan şekerini yükseltmediği gibi susuzluğu da artırmaz.
Genellikle sahurlarda kahvaltı tavsiye edilir. Bu kahvaltının ne mânâya geldiğini iyi bilmek gerekir. Bol zeytin, tuzlu peynir ya da bunlarla yapılmış hamur kızartmaları, patates kızartması, sucuklu-sosisli yumurtalar; elbette sahur sofrasına uygun olmayan yiyeceklerdir.
Örnek sahur mönüleri
1.
1 kâse yoğurt veya ayran (ev yapımı),
1 porsiyon sebze yemeği (veya bulgur pilavı),
Birkaç dilim tam tahıl ekmeği,
Şekersiz yeşil çay veya açık siyah çay,
Ceviz veya çiğ badem (3-5 adet).
1 kâse çorba,
1 haşlanmış yumurta,
1 dilim tuzsuz peynir,
Bol yeşillik, 4-5 kuru kayısı,
2-3 dilim tam tahıllı ekmek.
Nasıl Bir İftar Sofrası?
Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:
“Sizden biriniz orucunu açacağında hurma ile açsın. Çünkü o hurma, bereketlidir. Hurma bulamayan, su ile iftar etsin, çünkü su temizdir.” buyurmuşlardır. (Ebû Dâvud, Sıyâm, 21; İbn-i Mâce, Sıyâm, 25)
O’nun Ramazan’ıyla ilgili olarak:
“Rasûlullah Efendimiz, (iftar vakti girince) akşam namazını kılmadan önce, birkaç yaş hurma ile iftar ederdi. Eğer yaş hurma bulamazsa, birkaç kuru hurma ile orucunu açardı. Şayet kuru hurma da bulamazsa, birkaç yudum su içerdi.” denmiştir.
Akşam namazı için câmiye gidilmemiş ise, sofranın başında ezânı duâ ile beklemeli; öncelikle 3-5 adet hurmayla iftar edilmeli, bir bardak su içilip namaz arası verilmelidir.
Aç bir mideye, aralıksız yemek doldurmak, mide başta olmak üzere sindirim sistemini ifsat edeceğinden, alışkanlığımız olmasa da akşam namazı arası verdikten sonra yemeğe devam etmek daha doğru olacaktır.
Namazı edâ ettikten sonra yemeğe geçmeli, en fazla 25-30 dakika süresince âheste âheste yenilmelidir. Ev yapımı ılık bir çorba ile başlayıp sulu yemek, pilav, hoşaf, yoğurt veya ayranla devam edilmelidir.
Alışık olsak da tatlıyı en azından iki saat sonrasına bırakmalıdır. Kuru kayısı, karpuz ve kompostolar yemek aralarının tatlısı olabilir. Çay, yemekten en az bir saat sonra içilmelidir. Hattâ çayın teravih sonrasına bırakılması iyi olur. Teravih sonrasında şekersiz çay ve bol miktarda su içilebilir.
Aralarında bir saatten az bir zaman dilimi olmamak şartıyla meyve tüketilebilir. Özellikle yaz için karpuz gibi bol sulu meyvelerin tüketimi oldukça faydalı olacaktır. Tatlı olarak unlu tatlılar yerine sütlü tatlılar, kuru meyveler, pekmez ve bal en ideal olanlardır.
Örnek iftar mönüleri
1.
1 bardak su, birkaç hurma,
1 kâse çorba,
1 kâse salata,
6-7 kaşık kıymalı veya etli sebze yemeği,
1 kâse yoğurt veya cacık,
2 küçük parça pide veya 2 dilim tam tahıllı ekmek.
2.
1 bardak su, 1 hurma veya 1 zeytin,
1 kâse çorba,
1 kâse salata,
2-3 köfte veya 2-3 dilim peynir ya da 1 el içi kadar kırmızı et,
4-5 kaşık zeytinyağlı sebze yemeği,
4-5 yemek kaşığı bulgur pilavı.
Bu Ramazân’ımızın öncekilerden daha hayırlı geçmesi duâsı ile, bol bereketli ve huzur dolu Ramazanlar dilerim.
[1] Büyük iftar organizasyonlarında, iftarlardan artan açılmamış, dokunulmamış yiyecekleri; gıda bankalarına vermekle önemli bir sorumluluk yerine getirilmiş olur. Bu hususta, Gıda Bankacılığı Derneği’nin (http://www.gidabankaciligi.org) adresli internet sitesinden daha geniş bilgi alınabilir.
YORUMLAR