Peygamber Efendimizle Evlenmesi
Ümmü Seleme annemiz, iddet müddetini tamamladıktan sonra, Hazret-i Ebûbekir ve Hazret-i Ömer gibi ashâbın ileri gelenleri kendisine tâlib olduğu hâlde O, hepsini nâzikçe reddetmiştir. Kendisini çocuklarına adayan bu mübarek hanımın hâline acıyan Allah Rasûlü -sallallâhu aleyhi ve sellem- kendisine izdivaç teklifinde bulunmuştur.
O; Peygamber Efendimiz’in böyle bir teklifte bulunmasının kendisi için kaçırılmaz bir fırsat olduğunu biliyordu. Ancak Peygamber Efendimiz’in genç ve güzel diğer hanımlarının yanında, yaşlı, dul ve çocuk sahibi olarak bulunmanın zamanla kendisini ve Allah Rasûlü’nü rahatsız edeceğinden korkuyordu. Bu sebeple, Peygamber Efendimiz’den kendisini affetmesini isteyerek şöyle bir haber gönderdi:
“-Ben kıskanç bir kadınım; yaşlıyım ve çocuklarım var. Ayrıca evlenebilmeme izin vermek için velîlerim yanımda değil!..”
O’nun bu mazeretlerine karşılık, Rasûlullâh şöyle cevap gönderdi:
“-Yaşlı olduğunu söylüyorsun; ben senden daha yaşlıyım. Kıskançlıktan bahsediyorsun; Allah’a duâ ederim, umulur ki, Allah senden kıskançlığı giderir. Çoluk çocuğunun bakımı ise, Allah ve Rasûlü’ne âittir. Burada bulunan ve bulunmayan velîlerinin ise, bu evliliğe karşı çıkacaklarını hiç sanmıyorum.”
Bunun üzerine Ümmü Seleme, hicretin 4. yılının Şevval ayında Rasûlullah -sallallâhu aleyhi ve sellem- ile evlenerek âdeta yaptığı duânın bereketini görmüş ve “müminlerin annesi” olma şerefine kavuşmuş bulunuyordu.
Evlenme merasimi sırasında Rasûlullah -sallallâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz misafirlere “velîme” (düğün yemeği) verdi.
Nikâh kıyıldıktan sonra, Rasûlullah -sallallâhu aleyhi ve sellem-, O’nu, daha önce vefat etmiş bulunan Ümmü’l-Mesâkin Zeynep bint-i Hüzeyme’nin hânesine yerleştirdi. Yanında üç gece geçirdi.
Ahlâkı
Hazret-i Ümmü Seleme; dirayetli, sözü yerli yerince söyleyen ve bu sebeple de sözü dinlenen muhterem bir hanımdı. Hatta zaman zaman bu sözleri, Hazret-i Ömer gibi birisini bile durdurabiliyordu.
Nitekim bir defasında Hazret-i Ömer, Peygamber Efendimiz’in hanımlarının, o İki cihan güneşini üzdüğünü duymuş ve çok hiddetlenmişti. Kırıcı konuşmaya başlamıştı ki, Ümmü Seleme, onun sözünü kesti ve:
“–Sana şaşmak lâzım, ey Hattâb’ın oğlu!.. Her şeye burnunu soktun da şimdi Rasûlullah ile hanımları arasına mı giriyorsun?”
Bu söz üzerine Hazret-i Ömer daha sonra şöyle diyecektir:
“–Onun bu sözü, beni öyle bir yakalayışla yakaladı ki, içimdeki bütün öfkeyi dağıtıp atıverdi.”
* * *
Ümmü Seleme bilgili ve kültürlü bir kadındı. Hazret-i Peygamber zaman zaman onunla istişarede bulunur ve bazen onun görüşü istikametinde hareket ederdi. Nitekim Hicret’in 6. senesinde Mekkeli müşriklerle yapılan Hudeybiye Antlaşması esnasında Hazret-i Peygamber, bir konuda onun görüşüne müracaat etmiş ve buna göre hareket etmiştir.
Kısaca hatırlayacak olursak, Peygamber Efendimiz, ashâbı ile birlikte umre yapmak üzere Mekke’ye hareket etmiş ve müşriklerin engellemesi ile karşılaşmıştı. Uzun münakaşalardan sonra müşriklerle antlaşma yapılmış ve umre yapmadan Medine’ye geri dönülmesi kararlaştırılmıştı. Anlaşma şartları görünüşte Müslümanların aleyhine idi. Bu yüzden Hazret-i Ömer dâhil herkes, ne yapacaklarını bilemez hâle gelmişlerdi.
Bu sebeple Allah Rasûlü, ashâb-ı kirama kurbanlarını kesmelerini, tıraş olmalarını ve ihramdan çıkmalarını üç kere emrettiği hâlde, ashâb-ı kiram, belki Peygamber Efendimiz anlaşmadan vazgeçer ümidiyle sessiz kalmıştı. Allah Rasûlü bu üzüntüyle kendi çadırına yönelmişti.
Durumu kendisine anlattığında Ümmü Seleme -radıyallâhu anha-:
“– Yâ Rasûlallah! Onları mâzur görün. Onların ümidi bu sene tavaf etmekti. Bu ümitleri boşa çıktığı gibi müşriklerin arzusu üzerine bir de antlaşma yapıldı. Siz çıkıp kurbanınızı kesiniz ve başınızı traş ediniz; bu hâlde onların tamamı size uyacaktır.” dedi.
Peygamber Efendimiz, çadırdan çıkıp Ümmü Seleme’nin dediği şekilde davranınca, ashâb-ı kiram da artık bu anlaşmadan geri dönüş olmayacağını anlayarak O’na uydular ve kurbanlarını kesip başlarını tıraş ettirdiler.
Görüldüğü gibi böylesi hassas bir zamanda, zekâ, basiret ve firâsetiyle hadiseyi tahlil etmiş ve kimseyi gücendirmeden meseleyi tatlıya bağlamıştır.
* * *
Ümmü Seleme -radıyallâhu anhâ- Hayber Seferi’nde, Mekke’nin Fethi’nde, Taif Muhasarası’nda, Hevâzin ve Sakîf gazalarında Rasûlullah -sallallâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in yanındaydı.
Sen ve Kızın Ehl-i Beytimdensiniz!..
Gerek Hazret-i Âişe, gerekse Hazret-i Hafsa -radıyallâhu anhüma-; Rasûlullah’ın bu yeni zevcesini iyi karşılamak için büyük gayret sarfetmişlerdir.
Peygamber Efendimiz -sallallâhu aleyhi ve sellem-, Ümmü Seleme’ye çok büyük bir değer vermiştir. Hazret-i Âişe’den nakledilen bir rivayete göre, Peygamber Efendimiz -sallallâhu aleyhi ve sellem- ikindi namazını kıldıktan sonra hanımlarını ziyaret ederdi. Bu ziyaret ilk olarak Ümmü Seleme’den başlardı. Çünkü o, hepsinin en büyüğü idi. Ve son olarak da Hazret-i Âişe’yi ziyaret ederdi.
* * *
Bir gün Allah’ın Rasûlü, Ümmü Seleme’nin yanında idi. Ümmü Seleme’nin kızı Zeynep de oradaydı.
Fâtımatu’z-Zehrâ, oğulları Hasan ve Hüseyin ile oraya geldi. Rasûlullah bunları kucaklayıp:
“–Ehl-i Beytim, Allah’ın rahmeti ve bereketi üzerinize olsun. Allah her türlü hamde lâyıktır. O ne üstün bir şeref sahibidir!..” buyurdu.
Kızı Zeyneb’in anlattığına göre, Hazret-i Ümmü Seleme bunu duyunca ağlamaya başladı. Rasûlullah, ona bakarak müşfik bir hâlde:
“–Seni ağlatan nedir?” diye sordu. Bunun üzerine o:
“–Ey Allah’ın Rasûlü, (Allah’ın rahmet ve bereketini) ehl-i beytin arasında taksim ettin; beni ve kızımı bıraktın.” cevabını verdi. Onun bu sözü üzerine Rasûlullah -sallallâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurdu:
“– Hem sen, hem de kızın Ehl-i Beyttensiniz.”
* * *
Peygamber Efendimiz, Ümmü Seleme’nin çocuklarını kendi evlâtları gibi sever ve öylece himaye ederdi. Hattâ üvey oğlu Seleme’yi, Uhud’da şehît olan amcası Hamza’nın kızı Ümâme ile evlendirmiştir. Nikâhlarını kıydıktan sonra da ashâbına dönerek:
“-Görüyorsunuz ki ben onu mükâfatlandırdım.” buyurmuştur.
* * *
Peygamber hânesindeki sükûnet ve huzur iklimi, Fahr-i Kâinat Efendimizin hastalanmasına kadar devam etti. Ümmü Seleme ile Peygamber’in diğer hanımları, onun hastalığı müddetince Hazret-i Âişe’nin evinde istirahat etmesine gönül hoşnutluğu ile rıza gösterdiler.
Peygamber Efendimiz’in Vefâtından Sonra
Rasûlullah -sallallâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in vefatından sonra Ümmü Seleme köşesine çekilip münzevî bir hayat sürmeye başladı. Toplum içinde yaşanan hâdiselere müdahalede bulunmaktan çekinerek kendini ibadete verdi.
Ümmü Seleme -radıyallâhu anhâ Hazret-i Peygamber’in hanımları arasında en son vefat edenidir. Hicretin 61. senesinde öldüğü zaman seksen dört yaşında idi. Medîne’de Bakî’ mezarlığına defnedildi. Cenâze namazını Ebû Hureyre kıldırmıştır.
Ümmü Seleme hazretlerinin Kerbelâ olayında Hazret-i Hüseyin ve âilesinin şehîd edildiği haberini alır almaz üzüntüsünden bayıldığı ve vefatının da bu üzüntüden dolayı olduğu bildirilmiştir.
* * *
Ümmü Seleme -radıyallâhu anhâ- validemiz, hadis rivayetinde bulunmuş hanım sahâbîlerdendir. Hattâ bu konuda o, Hazret-i Âişe’den sonra Peygamber Efendimizin diğer hanımları içinde en fazla hadis rivayet eden kişidir. Toplam olarak ondan rivayet edilmiş 378 hadîs-i şerîf bulunmaktadır.
Bu Kıymetli Annemizin Hayatından Çıkacak İbretler
1- Ümmü Seleme annemizin hayatı, İslâm için çekilen çile ve fedakârlıkların pek çok örneğiyle doludur. O, ilk iman eden hanımlardan biri olmuş, Mekke’nin küfür ve işkence muhîtinde bunalarak önce Habeşistan’a, ardından Medine’ye hicret etmiştir. Böylece doğduğu, büyüdüğü toprakları iki defa dinini yaşayabilmek için terk etmiştir.
Tam Medine’ye hicret edeceği esnada, beyinden ve çocuklarından ayrılmış, uzun müddet onlardan uzak yaşamak mecburiyetinde kalmıştır. Bu da kendisinin istikametini değiştirmemiş ve inançlarını sarsmamıştır. Aksine sabır, tevekkül ve teslimiyetini arttırmıştır.
2- Daha sonra Mekke’den Medine’ye tek başına hicret etmeyi göze almış ve bu cesaretiyle müslüman kadının şahsiyetini ne güzel sergilemiştir. Bu mübârek annemizin hayatı, çilekeş hanımlarımıza da büyük bir tesellîdir.
3- Ümmü Seleme annemizin hayatındaki fedakârlıklardan da anlaşıldığı gibi İslâm bize kolay gelmemiştir. Zorluklarla, çilelerle gelmiştir. Ama asla tâviz verilmemiştir. Ümmü Seleme annemiz bir eş, bir anne ve mümine bir hanım olarak imtihan dünyasının zorluklarına, dininden tâviz vermeden katlanarak, bizlere de dini tavizsiz yaşama hususunda müstesna bir örnek olmuştur.
4- Hudeybiye anlaşmasının ardından, Peygamber Efendimiz’in emrine rağmen ashâb-ı kiramın sessiz ve hareketsiz kalmaları üzerine, Ümmü Seleme -radıyallâhu anha-, müminlerin annesi olmanın icâbını yerine getirmiştir. O, bu hengâmede duyguları ile değil, akıl ve firâseti ile hareket ederek “fitne çıkaran değil, ortalığı ıslâh eden” sâliha bir hanım timsali olmuştur.
Aklı, zekâsı, tevâzuu, ahlâk ve olgunluğu ile gerek Peygamber Efendimiz’in hanımlarının, gerekse Allah Rasûlü’nün üzerinde büyük bir tesir bırakmış; kendi devrindeki insanlara da, daha sonraki nesillere de örnek olmuştur.
5- Allah Rasûlü’nün kendisiyle istişare edeceği kadar zeki, kültürlü ve şâir bir hanım olan Ümmü Seleme annemiz; Peygamber Efendimiz’in hayatını büyük bir dikkatle tâkip etmiş, O’nun ümmetine, O’ndan hisseler taşımak için büyük bir gayret sarfetmiştir. Hazret-i Âişe’den sonra, en çok hadis rivâyet eden Peygamber Efendimiz’in hanımlarından birisi olmuştur.
Allah, cümlemize o mübârek annemizim hikmet ve ibret dolu hayatından hisseler almayı nasip eylesin. Şefaatlerine nâil eylesin.
YORUMLAR