Yüce Mevlâmız, bizleri her an sonsuz ihsânlarla rızıklandırıyor. Farkında olduğumuz ve olmadığımız binbir türlü sırla dolu olan mûcizevî hediyeler ihsân ediyor. Ve biz, âciz kulları, O’nun lutuf ve ihsânlarını, ikrâm ve in’amlarını saymaktan bile âciziz.
İşte, sizlerle paylaşmak istediğim mevzu da, Rabbimizin en büyük lutuf ve ikrâmlarından biri olan abdest, gusül ve namazdır. Yüce Rabbimiz, bu emirleriyle kullarına meşakkatten çok rahatlık, sıkıntıdan çok sağlık murâd etmiştir. Çünkü O, sonsuz merhamet ve lutuf sahibidir.
ABDESTİN FAYDALARI
Namaz kılmak için ve bazı ibadetler için şart koşulmuş olan tahâret, gusül ve abdest ile temin edilebilir. Acaba günde beş defa îfâ edilen bir ibâdet için zarûrî kabul edilmiş bulunan abdest ve gusülde ne gibi hikmet ve faydalar vardır? Vücudumuzla abdest suyunun temâsı esnasında dökülen mânevî günah ve kirlerin yanında, bedenimize ve sağlığımıza yönelik maddî ne gibi faydalar meydana gelmektedir?
* * *
Abdest ve gusül sayesinde;
*Vücudumuzda biriken elektronlar atılır. Bu sayede elektronların bizde bırakmış olduğu huzursuzluk ve gerginlik hâli ortadan kalkar.
*Genel dolaşımdaki aksaklıklar giderilir ve böylece vücut dinçliğini muhafaza eder.
*Vücuda âit koruma sisteminin temeli olan lenf dolaşımı en yüksek seviyede çalışır.
Bu üç hususu biraz daha detaylı incelersek;
Sağlıklı bir vücudun temel yapısı, statik elektrik dengesiyle çok yakından alakalıdır. Havanın elektriğinden plastik giyim eşyalarına ve mobilyalara kadar birçok faktör vücuttaki statik elektrik dengesini bozarak ciddî problemlere yol açar. Otomobilden inince veya bir koltuktan kalkınca -âdeta canlı bir kondansatör gibi- fazla elektronlarla dolarsınız. Bu durum sizde sinirlilikten tutun da, yüzünüzün kırışmasına kadar birçok rahatsızlıklara yol açar. Bu saydıklarımızın tek çaresi, abdest ve gusüldür. Bu yollarla fazla elektronlarını atan birçok kimsenin, bir bebek yüzü gibi taze ve nûrlu bir çehreye sahip olduğunu, bugün hiç kimse inkar edemiyor. Suyun bulunmadığı hâllerde toprakla yapılan teyemmüm de abdestin sağlık açısından sağlamış olduğu faydaları temin etmeye yeterlidir.
Bugün abdestin mûcizevî tesirlerinden habersiz olanlar, vücutlarındaki elektrostatik dengeyi korumak için binbir yola başvurmaktadırlar.
* * *
Kan dolaşımı, kalpten dokulara, dokulardan da kalbe olmak üzere “iki yönlü bir akış” içinde devam etmektedir. Bu akış, özellikle dokularda kıldan ince borular vâsıtasıyla cereyan eder. İşte bu ince damar sistemi, iç çevresinde yakılamayan gıda artıklarıyla ve çeşitli sebeplerle daralır ve dokular beslenemez hâle gelir. Oysa ki, sağlıklı bir vücutta, bu damarların lastik gibi esnek ve daralmamış olması gerekir. Peki bu nasıl sağlanacaktır?
Abdest veya gusül sırasında derimize değen farklı sıcaklıktaki su, kılcal damarların bir dalgalanmayla açılıp kapanmasını ve eğer varsa tıkanmaya başlayan damarların açılmasını sağlar. Vücut dokularında biriken artık maddeler, genel dolaşıma geçer ve böylece dokularda büyük bir zindelik vücûda gelir.
Artık madde birikimleri, vücudun en çok el, ayak ve yüz dolaşımında meydana gelmektedir. Bilindiği gibi abdest de bu noktaları hedef almıştır.
* * *
İnsan vücûdunun temel koruma sistemi, beyaz kan dolaşımıyla olur. (Lenf dolaşımı) Bu dolaşımla vazifeli olan kılcal damarlar, tenfosit dediğimiz beyaz kan hücrelerini, dokuların en ücra köşelerine kadar götürürler. Vücudun herhangi bir yerinde mikrop, yabancı madde ve özellikle kanser hücresi varsa, bu minik savaşçılar taşıdıkları kuvvetli zehirlerle onları öldürürler. Kansere veya mikroplu hastalıklara yakalanmak, bu savunma sisteminin bir yerde âciz kalıp teklediğine işaret eder. Çok yönlü ve karışık bir sistem olan lenf dolaşımında, kılcal damarların çok iyi çalışması öncelikli şartlardandır.
Abdest sırasında el ve ayakların yıkanması, vücut merkezine uzak olan bu noktalardaki kılcal damarların dolaşım hızlarını arttırır. Ayrıca lenf sisteminin en önemli bölgeleri olan yüz, boğaz ve burun yıkanması, bu sisteme bir masaj ve güçlendirme tesiri yapar.
Bugün insan biyolojisi konusunda söz sahibi olan bir uzmana, “lenf sistemimize nasıl canlılık kazandırırsınız?” diye sorarsanız, ister Müslüman, ister münkir olsun size ana hatlarıyla abdest almayı târif edecektir.
* * *
“Ey îman edenler, namaz kılmaya kalktığınız zaman yüzünüzü, dirseklerinize kadar ellerinizi yıkayın. Başınızı mesh edip, topuklarınıza kadar ayaklarınızı yıkayın. Cünüp iseniz boy abdesti alın…” (el-Mâide, 6) buyurmaktadır, Yüce Allâh.
Âyet, bundan sonra teyemmümü anlatır ve son bölümünde de, abdestin farz kılınış hikmetlerinden birini şu şekilde açıklar:
“Allâh size bir güçlük çıkarmak istemiyor. Fakat sizi temiz kılmak, size olan nîmetlerini tamamlamak istiyor. Umulur ki şükredersiniz.” (el-Mâide, 6)
Bu âyette geçen “nimetlerin tamamlanması” şeklindeki ifâdeyi, modern tıp, yeni anlamaya başlamış bulunuyor. Evet, abdest almakla yukarıda belirtmiş olduğumuz tıp hârikaları gerçekleşmekte ve Cenâb-ı Hakk’ın vermiş olduğu sağlık nimeti, tamamlanmış olmaktadır.
NAMAZIN FAYDALARI
Namaz, hadîs-i şerîfte; “dinin direği” olarak vasfedilen bir ibâdettir. İbadet ise, yine Kur’ân-ı Kerîm’de belirtildiği üzere, “yaratılışımızın sebebi” dir.
Namaz, Allâh’ı zikretme sırrının farklı derecelerdeki tecellî mekânı ve mü’minin mi’racıdır. Rûhî bakımdan binbir mânevî tecellî ve ziyâfetin makâmı olan bu ibâdete devam sayesinde, vücudumuzun da sayısız istifade ve nasibi vardır.
* * *
Göz merceklerinin kasılmadan görebildiği ve böylelikle rahatlayıp dinlendiği mesafe 1,5 metre civarındadır. Bu mesafe ise, namaz kılan kişinin secde yaptığı yere olan uzaklığıdır. Bilindiği gibi namazda secde yapılan yere bakılır ve böylelikle farkında olmadan göz mercekleri dinlendirilir. Günde 40 rekat hesabı ile bu dinlenme takrîben bir saat tutar ki, bu nimet, göz için bulunmaz bir sağlık reçetesidir.
Vücudun en zahmet çeken yerleri, eklemlerdir. Ve bütün eklemler, namaz içinde yıpranmışlıkları gidererek sağlıklarına kavuşurlar. Şunu da açıkça belirtmek gerekir ki, namaz dışında hiçbir hareket tarzı, vücuda bu ölçüde fayda sağlamaz. Ayrıca namazın bir ibâdet disiplini içinde devamlılığı, eklemlerdeki bu huzuru ömrün sonuna kadar götürür.
Kalbin çalışmasında ve hissî sistemlerle olan alâkasında, elektromanyetik eksenler, en ideal çizgilere gelir. Özellikle sağlıklı kişilerin günlük elektromanyetik tesirlerle, göğüs bölgelerinde hissettikleri huzursuzluklara, namaz kılanlarda hemen hemen hiç rastlanmamaktadır.
* * *
Namazın, psikolojimiz içinde pek çok faydası vardır:
Günde bir saat kadar da olsa, dünya telâşesinden kurtulur ve namazın penceresiyle nefes alırız. Namazlarımızı devam ettirmekle, her türlü aşırılık ve günahtan uzak kalır, ihtiras ve buna bağlı streslerden büyük ölçüde kurtuluruz.
Namaz kılanlarda tevekkül duygusu, kendiliğinden gelişir. Böylece rûh hastalıklarında önemli bir rolü olan vesveseler (evhamlar) de giderilmiş olur.
* * *
Namaz, ahlâkî hayatımızı da tanzîm eder. Şöyle ki;
Namaz kılan insanlar, Cenâb-ı Hakk’ın huzûrunda her gün onlarca defa okuduğu, “Yalnız Sana kulluk eder ve yalnız Senden yardım dileriz.” andını, şuur altında yavaş yavaş geliştirerek ahlâkî yapılarını tahlil ederler.
Namazın rûhâniyetinden mahrum bir şekilde, şeklen de olsa onu edâ etmeye çalışanlar, secdeye kapandıkları için gururlarını kırarlar. Bu ise çok hayâtî bir meseledir. Zira ahlâk açısından en tehlikeli hastalık “gurur”dur. Bütün kavgaların, nefretlerin temelinde, nefsin bu zâlim hastalığı yatar. Namazı bir ibâdet ciddiyeti içinde devam ettirenlerin gururları, secdeye her vardıklarında mânevî bir hikmetle törpülenir. Sırf bu açıdan bile namaz, ahlâka temel olan bir ibadettir.
Namaz, insanı kontrol eden titiz bir bekçidir. Îmânda ortaya çıkabilecek aşınmalar ve zaaf, namaz kılanlarda görülmez. Bu yüzden îmânın hastalıkları ve İslâmiyet’in temel yasakları olan riyâ ve yalan, karakter çizgimizde, yerini ihlas ve sadâkate bırakır. Böylelikle Efendimiz’in ifadesinde yerini alan, “Müslüman yalan söylemez.” hükmü tecellî etmiş olur.
Namazın; insanın maddî veya rûhî yapısında ortaya çıkardığı tesirler, bu birkaç satırda sayamayacağımız kadar çoktur.
Fakat kesinlikle unutmamalıyız ki, buraya kadar saymış olduğumuz, maddî, bedenî ve rûhî faydalar; bizim ibadet yapış amacımız olamaz, olmamalıdır. İbâdetler, Allâh emrettiği için ve O’nun istediği şekilde yapılmalıdır. Yoksa, perhiz yapmak için oruç tutmak, vücudu dinlendirmek için abdest almak ve benzeri maksatlarla ibadetleri îfâ etmeye çalışmak, Allâh korusun, insanın âhireti açısından faydadan çok zarar meydana getirebilir.
Biz, Allâh emrettiği için abdest alırız, onun emri sebebiyle namaz kılar ve diğer ibadetlerimizi yerine getiririz. Sonsuz merhamet sahibi olan Allâh, ibadetlerine devam eden kullarına ne gibi faydalar lütfetmişse, bu emirlerini yerine getirdikçe zaten üzerimizde tecellî edecektir.
O halde bizleri sayısız rızıklarla perverde kılan Allâh Teâlâ’ya her an hamd ve şükr hâlinde olmalıyız.
O’nun bizlere sunduğu bu nimetlerin kıymetinin idraki içerisinde, kulluk vazifemizi en güzel şekilde ifâ edebilmeyi Yüce Mevlâmız hepimize nasip etsin. Âmin!
YORUMLAR