Hırçın Çocuklarla Başetmenin Yolları

Anne-babaları en çok mahcup eden davranışlardan biri, kendi çocuklarının bir başkasının çocuğuna zarar vermesidir. Çocuklarının saldırgan davranışları yüzünden sosyal hayattan köşe bucak kaçan âilelerin sayısı azımsanmayacak kadar fazladır.

Çocuğu olan bir arkadaşınız sizi ziyarete geldiğinde ya da onların evine gittiğinizde çocuğunuzun çevresindeki insanlara ve eşyalara vereceği zarar hakkında sürekli endişeleriniz varsa, bu konuda devamlı çocuğunuzla bir anlaşma yapma gayreti içindeyseniz ve artık çaresizlik yaşıyorsanız “hırçın” bir çocuğunuz var demektir.

Sürekli kavga etme temâyülü olan, her şeye itiraz eden, paylaşmaya yanaşmayan, öfke nöbetleri geçiren çocukların idare edilmesi oldukça güçtür. Hırçın çocuklar, size göre hiçbir sebep yokken, başka çocukları ya da sizi ısırabilir, eşyalara vurabilir, çığlık atabilir, kötü sözler söyleyebilirler. Öfkelerini kontrol etmekte zorlanır ve en sonunda sizi çileden çıkarabilirler. Onları cezalandırmamak için kendinize defalarca söz verseniz de, bir anda kendinizi ona bağırırken ya da bir tokat patlatmak üzere bulabilirsiniz.

* * *

Hırçın çocukların davranışlarında sâkinleşmeyi ve duygularında huzuru yakalamak için mutlaka hırçınlığa sebep olan faktörü ortadan kaldırmak gerekir. Aksi takdirde uygulanacak ağır yaptırımlar ve baskılarla kesilen şiddet içerikli davranışlar, çocuğun öfkesinin ya kendisine dönmesine sebep olur ya da çocuğun pasif-agresif davranışlar geliştirmesine yol açar.

Çocuğun öfkesini kendisine yönelttiği durumlarda suçluluk duygusu, tırnak yeme, tırnak kenarlarındaki etleri yolma, tikler, dudaklarını ısırma, daha ileriki yaşlarda ise jiletle kendi bedenine zarar verme gibi davranışlar görülebilir.

Saldırganlık, pasif-agresif bir yapıya dönüştüğünde ise; inatçılık, kıskançlık, sık sık küsme, kaprisli davranışlar sergileme, yemek yememe, asık yüzle dolaşma gibi tavırlar dikkat çeker. Bütün bu pasif davranışların ortak hedefi, karşısındaki kişiyi mânevî olarak üzmektir. Fizikî olarak uygulanamayan şiddet, mânevî yolla uygulanır.

Saldırganlığa engel olmak için uygulanacak baskıcı tutumlar, aktif saldırganlığı söndürmesine rağmen, yine istenmeyen başka olumsuz davranışlara sebep olacaktır.

Saldırganlık, enerjisini “öfke” duygusundan alan bir tepkidir ve çoğu zaman bu öfkeye sebep olan durum, bizim sezemediğimiz, gözümüzle görmediğimiz, fakat çocuğun algıladığı ve başedemediği bir durumun tezâhürüdür. Çocuğun kendisini ve duygularını ifade edememesi, çevresi tarafından anlaşılmaması, davranışlarının sürekli eleştirilmesi, beden enerjisini atabileceği bir ortamının olmaması, âile içindeki problemleri, ilgi ve sevgiye doyamaması, yakın çevresinde öfkesini kontrol edemeyen bir örnek olması, arkadaşları arasında kendisini yetersiz hissetmesi, bir yakınını kaybetmesi, kardeş doğumu gibi sebepler, çocuğun öfke duygusunu şiddetlendirebilir.

Âile fertleri arasında çocuğun saldırgan tepkileri hoş görülmesine rağmen, çocuğun okul çağı geldiğinde, artık saldırgan davranışları daha çok sayıda insanı rahatsız eder ve dışarıdaki insanlar, âile fertlerinin yaptığı gibi her zaman bunları hoşgörü ile karşılamazlar. Çocuğun daha sık karşılaşmaya başladığı engellenme ve eleştirilme durumları, onun öfkesini daha da artırabilir, onun okul ortamından ve akademik çalışmalardan soğumasına yol açar.

* * *

Doğumdan ölüme kadar öfke, her insanın hayatında varlığını sürdüren bir duygudur. Dünyaya gelen bebek, karnı acıktığında, altı kirlendiğinde, uykusu geldiğinde öfkelenip ağlamaya başlar. Bedenî ihtiyaçlar kadar sosyal ihtiyaçlar da önem kazandıkça kendisi ile oyun oynanmadığı için, yalnız kaldığı için öfkelenir. Dili kullanmaya başladığında kendisini kelimelerle anlatamadığı için sinirlenip saldırganlaşır. Okul döneminden itibaren hayat boyunca öfkeyi en çok besleyen durum ise, kişinin haksızlığa uğradığına inanmasıdır.

Hayat boyunca herkesin maddî veya mânevî haksızlıklara uğradığını düşündüğü durumlar olur ve adâlet duygusunun sarsılması, öfke duygusunu harekete geçirip insanları hırçınlaştırır. Her insanın öfke ile baş etme yolları ise, farklı farklıdır. Kimisi öfkesini kaynağına yöneltirken, kimisi öfkesini geneller ve çevresine yansıtır, kimisi öfkesini kendisine döndürür ve içine atar. Her ne şekilde olursa olsun, öfkenin tezâhürü ya kişinin kendi huzurunu ya da çevresinin huzurunu bozar.

Adâlet, kişiye kendisini güvende hissettiren en önemli kavramlardan birisidir; adâletin olmadığı yerde insanların mutsuz ve öfkeli olması çok normaldir. İnsana ya da topluma ait adâlet kuralları, her zaman vicdanları susturmasa da, İlâhî adâlete sığınabilmek, öfkeyi dindirecek, mutsuzluğu giderecek en büyük güçtür.

Erken çocukluk döneminden itibaren çocuğun verdiği saldırgan tepkileri takip edip anında doğru müdahalelerde bulunmak, ileride çocuğun kendi öfke duygusunu nasıl kontrol edeceğini belirler. Çocuğun ilk saldırgan davranışlarıyla baş edemeyip onu istediği şey ile ödüllendirmek, hırçınlığını pekiştirir; ileride şuuraltında bağırıp çağırmak, her kapıyı açan altın anahtar olarak kodlanır.

Ayrıca çocuğun saldırganlığını küçük yaşından dolayı önemsememek ve masum olarak kabul edip görmezden gelmek, saldırganlığı çocuğun gözünde meşrûlaştırır. Şiddet, normal bir tepki olarak hayatında yer almaya devam eder. Çocuğun her seferinde hırçınlığı eleştirildiğinde ise, artık eleştirilmenin bir önemi kalmaz ve çocuk arsızlaşarak her şeye rağmen bildiğini okumaktan haz duymaya başlar.

Öfke, kontrol edilmesi o kadar zor bir duygudur ki; atalarımız, “Öfke, baldan tatlıdır.” demiştir. Bir yetişkinin öfkesi ile nasıl başettiği, erken çocukluk dönemindeki yetiştirilme usullerine ve âile yapısına bağlıdır. Âilede büyükler, öfkelerinin nasıl yansıtıyorlarsa, çocuklar da bu “kalıp davranış modellerini” kopyalayacaklardır. Saldırgan çocukların büyüdüklerinde suça daha meyilli fertler oldukları, ileride daha ciddî sosyal sıkıntılar yaşadıkları ilmî bir gerçektir.

* * *

Hâmileliğin anlaşıldığı ilk günden itibaren evlâtları sevgi ile büyütmek, kişiliğin tabiî bir parçası olan öfke duygusunun karakterdeki yerini azaltacak, merhamet ve hoşgörünün yerini ise sağlamlaştıracaktır. Hayatın olumlu-olumsuz her anında Allâh’a sığınan anne-babalar olarak onlara örnek olabilmek, çocuklarımızın duygusal gelişimlerine en değerli katkıyı sağlayacaktır.

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle