Hikmet Ve Güzel Öğütle!

Rabbimiz, Kur’ân-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır :

(Ra­sû­lüm!) Sen, Rab­bi­nin yo­lu­na hik­met ve gü­zel öğüt­le ça­ğır ve on­lar­la en güzel şe­kil­de mü­câ­de­le et!..” (en-Nahl, 125)

Bu âyet-i kerimeyi, kendisine rehber alan başta Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ve ashâb-ı güzîn efendilerimiz, en güzel ahlâk örneklerini sergilemişlerdir. Muhataplarına mülâyim bir şekilde davranmışlar, onlara güler yüzlü ve tatlı sözlü olarak yaklaşmışlar, İslâm’ın güleryüzünü insanlara takdim etmeyi vazife kabul etmişlerdir.

Biz de o güzel örneklerin yolundan gitmeli, kâmil bir mü’min hâlet-i ruhiyesi ile, su gibi aziz ve derya gibi engin olmalıyız. Hazret-i Mevlânâ’nın, kötü davranışlarda bulunan insanların eziyetlerine katlanmak hususunda “Toprak gibi ol!” nasihatını unutmamalıyız. Toprak ki, ayaklar altında ezilmeye tahammül eder de, yine mahlûkâta cömertçe ikram hâlindedir.

İnsanlar çeşit çeşittir. Kimi, ilmî delillerden, aklî ve mantıkî izahlardan hoşlanır, tatmin olur. Onları “hikmet” ile iknâ etmelidir. Çünkü hikmet, ilmin, ilâhî sırlarla süslenmiş hâlidir. Bazı insanlar da güzel sohbet eden, güler yüzlü ve tatlı dilli insanların nasihatlerinden istifade eder. Aslında bütün insanlar, güler yüzü ve samimi bir muhabbeti takdir ederler. Onun için eskiler, “Tatlı suyun başı kalabalık olur.” demişlerdir. Eliyle bal satarken, yüzü sirke satan kimselerin müşterisi olmaz. Bu yüzden biz, ballar balını takdim eden insanlar olarak, hiçbir şekilde yüzümüzü ekşitmemeli, insanları kendimizden ve dinimizden uzaklaştırmamalıyız.

Tebliğimize, en yakınlarımızdan başlamalı; çocuklarımızı ve âilemizi ihmal etmemeliyiz. Çocuklarımızı Allah ve Peygamber sevgisi ile, Evliyâullah sevgisi ile yetiştirmeli, kıyamet gününde Allah ve Rasûlü’nün kendileriyle övüneceği yüz akı nesiller yetiştirmeye çalışmalıyız.

Âileler, çocukların, nesillerin ve netice itibarıyla toplumların yetiştiği mekteplerdir. Anne-babaların hissiyât, kültür, tecrübe, heyecan ve gâyeleri, çocuklarına da akseder. Onun için biz, tebliğ faaliyetlerimizde çocuklarımızı ve âilemizi atlayarak değil, bilakis önce onlardan başlamalı; elimizin ve gönlümüzün uzandığı yere kadar da genişletmeliyiz.

Mevlânâ, bütün insanları İslâm’a dâvet ederken, “Ne olursan ol, gel!..” demiştir. Âdeta bütün eksik, hata ve günahlarıyla insanlığı İslâm’a, temizlenmeye dâvet etmiştir. Çünkü bu deniz öyle büyük ve öyle engin bir denizdir ki, içine hangi günahla girilirse girilsin, neticede insan tertemiz bir şekilde yıkanmış ve lekelerinden arınmış olarak bu denizden çıkar.

Tebliğ vazifesini ifa eden kimselerin hâl ve mizaçları da bir değildir; bu tebliğe muhatap olan kimselerin de… Herkesin kabiliyet, ihtiyaç ve durumlarına göre tebliğ yapmak çok mühim, çok da zor bir vazifedir. Îman nûruyla aydınlanmış bir gönül, firâset ve basiret dürbünüyle bakan, görüneni delip geçen bir bakış; ilim, hikmet ve irfanla zenginlenmiş bir akıl ve alınteriyle perçinlenmiş bir himmet ve gayret heyecanı gerekir.

Cenâb-ı Hak, bizim ömrümüzü de hizmet ve tebliğ ile ziynetlendirsin. Bizi, gerçek hizmet ve tebliğ erleri olan Rasûllerin, nebîlerin, sıddîklerin, şehitlerin ve nimet verdiği diğer sâlih kullarının kervanına dâhil eylesin. Âmin.

PAYLAŞ:                

Zahide Topcu

Zahide Topcu

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle