Hicretiniz Mübarek Olsun!..

İlk bebeğini heyecanla kucağında taşıyan arkadaşımla hastahâne önünde beklerken yanımıza tekerlekli sandalyeyle bir ihtiyar dede getirildi. Pamuk dedenin el ve yüzündeki derin çizgiler, gözlerindeki yorgunluk ve ciğerlerinden çıkan iniltiler, fizikî yaşının hayli ileri, psikolojik yaşının ise bu yaştan da öte olduğunu gösteriyordu. Yakınlarının ve hattâ bizlerin yardımıyla hastahâneye girişi zorlukla yapıldıktan sonra, arkadaşımın kucağındaki dünyalar tatlısı bebeği işaret edip:

“-Alican da kısa bir müddet sonra bu dede kadar büyüyecek!..” dedim.

Annesi, önce biraz bozuldu, sonra bebeğine sarılarak:

“-Ama…” diye başlayan uzun cümleler sarf etse de; sonunda her bebeğin yaşlanıp ihtiyar bir dede olacağı fikrini kabul etti.

* * *

Zaman, hızla akan bir şelâle gibi süratle geçiyor. Bizler, yılların farklı heyecanları ve meşgûliyetlerinden dolayı fark edemesek de; hızla büyüyor, dünya hayatımızın hitâmına hızla yaklaşıyoruz. Hatta ölümden ve ölüm ötesi hesaba yaklaşmaktan korkanlar için yavaşlamanın çaresi olmadığını belirtiyor, Cennet’e kavuşmak için başka bir yol olmadığını ifade ediyoruz.

İşte bir yıl daha bitirdik. Dünya yolculuğunu bir yıl daha eksiltip ömür sermayelerimizi bir yıl daha tükettik. Kucağımızda çabucak büyümesini istediğimiz bebeklerimiz bir yaş daha büyürken, ihtiyar dede ve babaannelerimiz bir yıl daha yaşlandı. Cennete ve dahî hesaba bir yıl daha yaklaştık...

Sınav tarihi yaklaşan öğrencinin sınav kaygısının artması gibi hesabın, kabrin ve sıratın korkusu hepimizi biraz daha sardı. Geçmiş yıllara nisbetle camilerimiz daha dolu, vakıflarımız, derneklerimiz daha aktif, daha fazla sohbet ve seminerlerimiz olmakta... Buna rağmen İslâm âleminde acı, kan ve gözyaşı oluk oluk akmaya devam etmekte... Yine mağdur olanlar, zayıf bırakılanlar, ağlayanlar müslümanlar, kadınlar, çocuklar…

Allah Rasûlü’nün hicretini ve bu hicret öncesinde yaşanan acı ve gözyaşlarını ümmet olarak bir kere daha yaşıyoruz.

Bugün hep birlikte zulümden adâlete, alçaklıktan yüceliğe, değersizden değerliye, kötülükten iyiliğe hicret etmek istiyoruz. Tıpkı Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- gibi zorluk, açlık, korku ve ümitle Mekkelerden Medînelere yola revân olduk. Medineli Ensar gibi, tepelerde, ağaçlarda müjdeli haberleri beklerken Mekkeli muhâcirler gibi, selâmete ulaşacağımız günleri özlemekteyiz.

Hicret, Âdem -aleyhisselâm-’ın cennetten çıkarılış günahını, gözyaşlarıyla temizlemesiyle başlamıştı. Hazret-i Nûh’un îman edenleri tufandan kurtararak gemiye bindirmesi, Hazret-i İbrahim’in insanlığı küfür, zulüm ve şirkten temizlemesiyle devam etmişti. Hazret-i Mûsâ, mü’minleri Nemrud’un zulüm diyarından hicretle çıkarmış, Hazret-i Yusuf atıldığı karanlık kuyulardan hicretle kurtulup Mısır’a sultan olmuştu. Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ise, Mekke’de örmeye başladığı kutlu dâveti, hicretle Medine’de bir devlet ve medeniyet kimliğiyle ilân etmişti.

Bu ve benzeri pek çok hicretin arefesi, nefislerin en zor imtihan günleriydi. Îmanların kıyasıya denendiği, en acı tercihlerin yapıldığı çetin zamanlardı. Ananın evlattan, evladın sıladan, ihtiyarların doğup büyüdüğü topraklardan gözyaşlarıyla çıkarılmasıydı. Tâ ki Kutlu Nebî -sallâllâhu aleyhi ve sellem- dahî Mekke’den ayrılırken Hacer-i Esved’e sarılmış, bir yamacın ardından son bir kere baktığı Mekke’ye:

“-Sen, Allah katında beldelerin en sevgili olanısın. Çıkarılmış olmasaydım, senden çıkmazdım. Senden başka bir yeri yurt tutmaz, yuva kurmazdım!..” buyurmuştu. (Ahmed bin Hanbel, Müsned, IV, 305; Tirmizî, Menâkıb, 68/ 3925)

* * *

Hicret, hakkın hâkimiyeti için bütün zorluklara göğüs germektir. Tıpkı bugünlerde olduğu gibi adâlet ile zulmün, hayır ile şerrin, iyilik ile kötülüğün kıyasıya çarpıştığı demlerdir. Tıpkı bugünlerde olduğu gibi, bâtılın zulmü karşısında hakkın sonuna kadar direndiği anlardır.

Allah nûrunu elbet tamamlayacaktır. Sünnetullâh budur. Yalnız bu yolculukta îmanlar imtihan edilecek, saflar belli olacak, nefislerin gayret ve dereceleri kaydedilecektir…

Hicret; teslîmiyetin mihenk noktasıdır.

Hicret; Allâh’a ve Peygamberine verilen sözün son noktasıdır. Bütün zorluklara rağmen yılmadan, yorulmadan, taviz vermeden yola devam edebilmektir.

Şarkından garbına, bir vücutta kardeş olmanın, her dem aynı acıyı ve aynı sevinci hissetmenin adıdır. Bütün zorluklara ve yasaklamalara rağmen iyiliği emredip kötülüğü nehyetme faaliyetini gerçekleştirmenin adıdır.

Merhum Necip Fâzıl’ın ifâdesiyle;

“-Kim var?” diye meydana çıkılınca, sağına ve soluna, kolayına ve zoruna bakmadan fert fert:

“-Ben varım!..” diye atılarak elini taşın altına koyabilmektir.

Her türlü kolaylık ve konfora rağmen her dâim Rabbin rızası için yorulmak, acıkmak ve zafer gelinceye dek çalışıp duâ etmektir.

Hicret, önce gönüllerde başlar, sonra şehirlere iner…

  1. Hicretiniz ve Hicrî Yılbaşınız mübarek olsun.
PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle