Nasıl hoşgörülü, nasıl saygılı, nasıl “karnı geniş” insanlarmışız da haberimiz yokmuş. İçimiz kaldırmasa da ekranlarımız, dijital cihazlarımız her türlü görsel içeriği kaldırıyor. Film ve dizi sektörünün en kalifiye müşterileriyiz. Müşteriliğimiz ebeveynlerimizden miras bize... 90’lı yıllarda ülkemizde önü alınamaz bir yabancı dizi furyası başlamıştı. Özel kanalların çoğalmasıyla bu furya ciddi bir ivme kazandı. Bütün âile fertlerinin evde olduğu akşam vakitlerinde yayınlanan bu diziler, âdeta soluksuz izleniyordu. Neticeler kısa vadede kendini göstermeye başladı; diziler, aile içi çatışmadan tutun, ahlâkî dejenerasyona kadar müslüman Türk toplumunu ifsâd etme yönünde ilerliyordu.
Televizyon artık hayatın bir parçasıydı. Soğuk kış akşamlarında âilece ekran karşısına geçiliyor ve uyku vaktine kadar dizi, yarışma, film, açık oturum, spor müsabakası izleniyordu. Gençlerin favorisi, gece yayınlanan talk show programlarıydı. Bir süre sonra şifreli ve ücretli kanallar yayına başladı. Müstehcen içerikli bu kanallar da bir süre ayakta kaldı. Takip eden yıllarda internet, çevirmeli bağlantı girdi hayatımıza… Derken dizüstü bilgisayarlar…
Chat, sohbet odaları, atari oyunları yerini piley siteyşın (play station)’lara bıraktı. 2000’lere gelindiğinde milenyum çağı bizi bekliyordu. Tuşlu telefonlara kamera özelliği eklenmişti. Teknoloji hızla ilerliyordu. Cep telefonu almamaya direnenler, ev ya da iş yerindeki sabit hattan yaptıkları cep telefonu görüşmelerinin faturasını ağır ödüyorlardı. Sonra ne mi oldu? Toplumun kâhir ekseriyetinin telefonu oldu.
2000’lerin ortalarında sosyal medya platformları adını duyurdu. İngilizce olduğu için önceleri elit bir kesim iştigâl ediyordu bu platformla... Sonraları dil seçenekleri arasına Türkçe’yi de ekledi bu platform… Ne de olsa müşterisi çoktu. İnsanlar yapıp ettiklerini, yiyip içtiklerini fotoğraflayıp bu platforma ekler oldular. Sonra bir başkası, bir başkası derken dijital dünya kucağını açmış; din, inanç, ırk tanımadan tüketiciye içerik üretir olmuştu. Dijital eğlence ve film platformları, “Diğer kanallarda reklâm izleyeceğime, paramla dizimi, filmimi izler, yoluma devam ederim!” diyenlerin gözdesiydi.
2000’lerde doğan çocuklar; bu sosyal ağların, dijital platformların, medya ve internetin içine doğdular. Ağladılar, emzik yerine baby finger videoları açıldı, izletildi, sustular. Gazlandılar, “johny johny yes papa” şarkısıyla gazları “dindi”. Akraba, eş-dost ziyaretinde emzik yerine eline telefon-tablet verildi; yeter ki bi sussun, bi otursundu, anne de rahat bi nefes alsın, pastasını yerken çayını yudumlasın, bi sosyalleşsin’di. Kimi babalar zaten selâmetlikti. Anneye yardım mı? Pardon, o neydi?!
Akşama kadar yoğun iş temposunda çalışıyor, akşam yemeğinden sonra koltuğunda telefonuna dalıyor, oyun oynuyor, ayaklarını uzatıp maç izliyordu. Anneler durur mu hiç? Dizi başlamak üzereydi. Kimi anneler, akşam yemeği hazırlık ve toparlama işini dizi saatine ayarlıyor, dizi başladığında çay-çerez hazır oluyor, ihtiyaç molaları 3 saatlik dizinin reklâm aralarında veriliyordu.
Dijital çağın akıllı çocukları, sebep-sonuç ilişkisi kurmakta çok mâhirdi. Anne-babayı ekranla haşır neşir görmek, zaten onları 1-0 öne geçiriyordu. Şu taktik de fena sayılmazdı: İstediği bir şey olmayınca çığlık atıyor, bağırıyor, kendini yerlere atıyor; bunu gören ebeveyn de dayanamayıp eline telefonu veriyor, çocuğu “susturuyordu”!.. İşte ne olduysa burada oldu. Filmin en can alıcı sahnesi burası… Buraya bir ünlem koyalım!
Hani gençler Kore fan’ı, Kore’ye gitme hayalleri kuruyor, Kore dizileri izleyip Kore müzikleri dinliyor; hattâ Kore mutfağının tatsız-tutsuz yemeklerini yemeyi bir mârifet sayıyor ya…
Türkiye’de de yayın yapan o bilindik, gayr-i ahlâkî, ücretli film ve belgesel platformuna üyeliği var; orada her türlü diziyi hafta sonu, gece-gündüz, misafir, gezme-tozma dinlemeden izliyor, sezonları level atlar gibi bir bir bitiriyor ya…
Hani gece vakti odasından mavi ışık eksik olmuyor, bilgisayarıyla bütünleşiyor, hâdiseyi “akşam yatmaz, sabah kalkmaz”a bağlıyor ya…
Hani namaz kılmıyor, iftardan uyuyana kadar yemek yiyor, uykuda oruç tutuyor(!), tesettüre girmiyor, saçını boyamadığı renk kalmıyor, aykırı takılıyor, “ben …ist oldum” diye bilmediği izm’lerin peşinden sürükleniyor ya… Buraya da bir ünlem koyalım!
Dijital dünyaya mâruz kalma; anlam, düşünme, muhayyile, fikir dünyasını dumûra uğratıyor. Îman ve amel noktasında, ibadete ve dînin emir/kurallarına karşı duyarsızlık, tembellik, isteksizlik, iki yüzlü tavırlar geliştiriliyor.
Neden Dijital Platformlar?
Ortada problem görülen bir durum ya da davranış varsa, sebep ve onu oluşturup geliştiren âmiller de vardır. Evet, dijital platformlar ve video kanalları, gençler tarafından çok tercih ediliyor. Âile ve toplum yapımızı ifsâd etmekten başka hiçbir gayesi olmayan bu kanallar, pek çok gencin gözdesi… LGBT faaliyetlerini mâkul ve insan hakları seviyesinde gösteren, hayvanlardan daha aşağı içeriklerle izlenme rekorları kıran, ülkemizde çektiği filmlerle ülkemizi dünyaya “kötü, geri kalmış, zavallı, Batı hayranı” olarak tanıtan platformlardan en öne çıkanı, on binlerce aboneye ulaşmış durumda. Aboneler beyaz yakalı, elit âilelerin çocukları değil sadece. Bizim çocuklarımız da bu bataklıkta…
Neden? Çünkü;
- Bu platformlar reklâmsız ve kesintisiz bir dizi, film, belgesel izleme imkânı sunuyor. Hız çağı gençliği, beklemeyi, reklâm izlemeyi kabul etmiyor.
- Dizilerin süreleri kısa. Özellikle Kore dizileri 13-16 bölümde final yapıyor. Bizdeki diziler gibi seneler almıyor dizinin final yapması… Diziler, izleyiciyi senelerce Arka Sokaklar’da gezdirmiyor!
- Bazı içeriklerin sezonu ve bölümleri platforma yüklenmiş olarak izleyiciye sunuluyor.
- Film ya da dizi içerikleri indirilebiliyor. Bu, söz konusu içeriklerin internet bağlantısı olmadan da izlenebilmesi demek.
- Bölümlerin kısa ve sürükleyici olması, bir hafta sonu izlenilip bitirilmesi mânâsına geliyor. Bu da gençleri “Hafta sonu ne yapsam?” derdinden kurtarıyor.
- Gençler şahsî telefonundan, tablet ya da bilgisayarından istediği içeriğe erişebiliyor. Televizyon gibi herkese açık bir durum yok. Dolayısıyla ebeveynin izlenen içeriklere müdahale etme şansı yok denecek kadar azalıyor. Gençler bunu avantaj olarak görüyor.
- Gençlik dizileri birinci tercih. Gençler, akşam anne babalarıyla oturup töre, eşkıya, çukur, cinayet, mafya, girift ilişkiler ya da savaş dizisi izlemek istemiyorlar.
- Gençlerin tercihi ve bilhassa Güney Kore sinema sektörünün sunduğu türler; hem güldüren hem ağlatan senaryoları ile dikkat çekiyor. En çok izlenen türler; macera, korku, aşk, romantizm, fantastik gizem, komedi olarak sıralanıyor.
- Kore sinemasının tutmasının en önemli sebebi, oyuncuların mâsum, bebek yüzlü, saf görüntüleri... Erkek oyuncuların bile bebeksi yüze sahip olmaları, bilhassa ergen kızların dizi izleme sebepleri arasında ilk sırada yer alıyor.
- Film ve dizilerde kullanılan görsel efektler, renkler, görüntü teknikleri gençleri çok cezbediyor. Film ve dizilerin afişleri de gençlerin odak noktası olan görselliklerle hazırlanıyor.
- Film ve diziler genellikle mutlu sonla bitiyor. Duygu odaklı, doğal, steril diziler... Diyaloglar kısa, anlatımlar sade, mesaj net… Bu, izleyicinin arayıp da bulamadığı bir şey!
- Kuzey Doğu Asya’da bulunması ve kültür bakımından Budizm, Konfüçyanizm gibi yerel dinlerden beslenmesi yönüyle Güney Kore insanı; misafirperver, nazik ve cana yakın görülüyor. Bu durum, gençlerin filmleri kültürümüze yakın görmesine yol açıyor. Karakterler düşmanlarını bile selâmlayarak rolüne devam ediyor. Her ne kadar hıristiyan misyonerler marifetiyle ülkede Hıristiyanlık, Çin marifetiyle ateizm yaygın olsa da halk, geleneklerine bağlı görünüyor. Bu kültür, dizileri de besliyor.
- Ünlem koyduğumuz noktalardan ikincisinin cevâbını verelim: Genç ya da ergenler, âilede alamadıkları bağlılık, güven ve sevgi gibi duyguları bu hareketlerle tatmin ediyorlar. Âilesi tarafından anlaşılmadığını düşünen ergenler, kendini filmlere veriyor. Karakterlerin sergiledikleri oyunculuklar tam da gençlerin özendiği hayat tarzını sunuyor. Kimlik karmaşası ve rol model ihtiyacı içerisinde olan ergenler, âdeta bu oyuncularla özdeşleşiyorlar. Bir gruba ait olma ve kendini kabul ettirme ihtiyacında olan, anlaşılmadığını düşünen, yalnız hisseden ergenlere bu içerikler terapi gibi geliyor. Sığındıkları bir liman âdeta… Kendini ifade edemeyen ergenlerin bu yolla kendini ifade etmesi, toplumda kabul görme ve onaylanma isteğini de dizginliyor.
- Minimal hayat tarzları, yer sofrasında yemek yemeleri, bazı insanî vazifeleri duyarlı bir fert havasında sunmaları dolayısıyla bu diziler çok popüler. Hayvan hakları, engelli kimselere yardım eli uzatma, sivil toplum kuruluşunda aktif görev alma gibi pozlar, Z kuşağını 12’den vurmaya yetiyor.
- İmam Hatip Liseli bazı gençlerin “Kore Fan’lığı” da karakterleri beyefendi, hanımefendi, saygılı, ahlâklı bulup kendilerine yakın hissetmelerinden kaynaklanıyor.
- Bu film/dizileri izleyen ciddi bir ergen/genç kitle var. Fan sayfalarında, gruplarda bir araya gelerek Kore kültürü temalı toplantılar düzenliyorlar. İçlerinde Kore’ye gitmek isteyenler çoğunlukta… Bu noktada K-Pop hareketi ve BTS grubundan bahsetmemek olmaz.
K-Pop ve BTS Mâsum mu?
Başlıkta, “Mâsum mu?” diye sormamızın bir sebebi var: Çünkü makyajlı, saçları boyalı, bebeksi yüzlü ve ilginç kıyafetli 7 gencin oluşturduğu Güney Koreli bir müzik grubu BTS… Açılımı, “Kurşun Geçirmez İzciler” (bangtan-senyeondan) olan grubun, İngilizce adları ise, “Beyond The Scence: Sahnenin Ötesinde”...
ARMY; “Genç nesle atılan kurşun gibi fazla beklentilerin, baskıların ve psikolojik zorlukların karşısında kurşun geçirmez şekilde duracağız!” mottosu da yol haritaları…
2013 yılından beri piyasadalar... Yaptıkları müziğe, Kore Pop kısaca K-POP deniliyor. Gruptaki gençleri ilk bakışta kız zannedebilirsiniz, zira erkek olduklarına dair alâmetler az.... İşte bu nokta önemli: Çünkü grubun organizatörlerinin bir hedefi var: Cinsiyetsizleştirme, duyarsızlaştırma, üçüncü cinsiyet ve LGBT fikrine kitleleri hazır hâle getirme projesi...
Ayrıca grup üyelerine dinleri sorulduğunda; kendilerini inançsız, dinsiz, ateist ya da hıristiyan olarak tarif ediyorlar. Hıristiyan olanlarda misyonerlik arka planı da var. Bu “temiz yüzlü”, sakal ve bıyıktan arınmış çocuklar, yaptıkları müziklerle dikkatleri çekiyorlar. Müziklerde kullanılan enstrümanlar son derece soft sesler ve tınılar... Müziklerin sözleri de herkesi saran, kuşatan, her kesime hitap eden cinsten… Bu da grubun “mâsumiyetinin” (!) bir başka delili… (Devam edecek…)
YORUMLAR