Kim kimin yükünü çekti, aslında pek belli değil,
Çok şey bekliyorsun ondan, oysa yaşı elli değil.
Evlâdından helâllik isteyişini tuhaf bulanlar olabilir. Onlar der ki:
“-Ne münâsebet canım! Sen onu dokuz ay karnında taşıdın! Doyurdun, giydirdin, derdini çektin! O sana desin! Sen niye ona diyesin!?”
Sen de onlara de ki:
“-Çünkü o çok husûsî emânete hakkıyla riâyet edemedim. Hatalarım oldu. Eksiklerim oldu. Kendi başımın derdiyle uğraşmaktan bîtap düştüğüm ve onu ihmâl ettiğim oldu. Acemiydim, câhildim. Bilmem ki, o mu benim yükümü çekti, ben mi onun yükünü çektim? Bu sebeple ara ara yavrumla hep helâlleşirim.”
Ardından, şu yazmış olduklarımı evvel sen, hazm ederek şükürle, fikirle oku; sonra da başkalarına okut. Hepsi hoşuna gitmeyebilir. Biliyorum, zaten her zaman, her yerde karşına da çıkmayacak kadar, dümdüz anlatılmış hakikatlerdir.
Şimdi, al yavrunu karşına ve bütün samimiyetinle, de ki:
“«-Bana büyük gelen dalgalardan geçtim. Sen geldin, ortalık duruldu!» desem, yalan olur. Sen, hiç tanımadığım yeni bir insan, hiç tecrübe etmediğim bir yeni iş ve sürprizlerle dolu, yeni bir muammâ idin. Soruma, soru eklendi seninle… Cevapları bulup baş başa verip de yürüyüşe geçmemiz ise seneler aldı. «Ancak kıvâma geldin!» desem eksik olur; çünkü ben de sen kadar toydum ve seninle beraber kıvam buldum.
Birikim ve tecrübe açısından olduğu kadar, yorgunluk ve yıpranma açısından da senden ilerideyim. Hayatı bana bakarak öğrenmeye çalışırken, kim bilir ne kadar çok zorluk çektin. Herkes gibi ben de kendime has ve karmaşıktım. Zaten, seyrettiğini fark edince temelli heyecan yapıp çoğu zaman elime yüzüme bulaştırdım. İşte bu sebeple, bana hakkını helâl et yavrum... Seni seviyorum.”
* * *
Sebeb-i hayat olduğun insanla, onu gaflet içinde, besmelesiz eylemiş olma ihtimaline binâen… Abdestsiz emzirdiğin, caka olsun diye giydirdiğin, övünmek için okuttuğun günler için, helâlleş.
Vaktiyle, dünyadan haberi olmayan o mâsuma, mânâsız veya çirkin bir isim takmış, kibarlık ve hoş kelâm dururken, kabalık ve bed söz öğrettiysen…
“-Öp elini kızım, o senin dayın sayılır!”,
“-Öp elini oğlum, o senin halan sayılır!” mavalıyla, nâmahremi mahrem diye tanıtıp fikrini zedelediysen, helâlleş.
“Daha küçük!” diyerek edepsizce giydirdiysen, “Daha anlamaz!” diyerek yanında her şeyi mevzu ettiysen, “Bacak kadar boyunla, bana akıl mı veriyorsun!?” diyerek haklı-haksız ittiysen, helâlleş.
Ortamların ne kadar tehlikeli ve kirli olduğunu bildiğin hâlde; kariyer, maaş, sigorta emeli ve:
“-Onca yıl ben baktım, çalışsın, biraz da o bana baksın!” talebiyle, kız-oğul ayırt etmeden, elinle götürüp bilmem hangi okulun yurduna bıraktıysan…
“-Nasıl olsa okul onu eğitir, benden bu kadar!” diyerek, analık-babalık vazifeni öğretmenin ve okulun inisiyatifine bıraktıysan, helâlleş!
Zararlı ve yanlış olanı “hediye”, faydalı ve doğru olanı “ceza” diye sunduysan, bayramlarda büyüklerini ziyaret etmek yerine, filanca otele dolduysan, hatasını alâka ile mükâfatlandırıp başarılarını ilgisiz koyduysan, helâlleş.
Tavsiye ederim! Sorulduğunda, îman ettiği Rabbinin ve Peygamberinin ismini; hangi dînin, hangi mezhebin, hangi yolun mensûbu olduğunu söyleyemiyorsa çocuğun, helâlleş. İnandığı Allâh’ın emrettiği beş vakit namazı kılmıyorsa, orucun mânâsını, bilmeyen birine anlatamıyorsa; zekât, gusül, teyemmüm ne, bilmiyorsa, Kur’ân okuyarak huzur bulmuyorsa, helâlleş.
Sen takvâ üzere giyinmeye çalışırken, oğlun-kızın taytla geziyorsa, sen câmide namaza devam eder, sohbetlere giderken, çocuğun alışveriş merkezlerinde fink atıyorsa, sen hayırlı işlerle meşgûl olurken, o cep telefonundan başını kaldıramıyorsa, helâlleş.
Dikkatini çekerim! Senin tatlı bir desen olarak algıladığın sarmalda, çocuğun pedofili görüyorsa… Senin çocuksu bir huzur bulduğun gökkuşağında o, eşcinsellik seyrediyorsa… Bir “Tek göz” gördüğünde, senin Hazret-i Âişe’nin örtüsünü hatırlamana mukâbil o, masonları yâd ediyorsa… Kediler, sana Ebû Hüreyre’yi, yavruna satanistleri hatırlatıyorsa, anla ki, helâl sofrandan değil, sosyal medyanın, zehri şifâsına baskın mutfağından gıdalanmış çocuğun, helâlleş.
Acıkmasına mahâl vermeden yedirip içirmiş, eskimesine fırsat bırakmadan yenisini alıp giydirmiş, Allah için tenkit ve takdir etmemiş, bu dünyanın bir de ötesi olduğu hakikatini öğretmemişsen, helâlleş. Birkaç çocuğun var da aralarında adâleti gözetmemiş, böylelikle birini diğerinden nefret ettirmişsen; başarılarını görmezden gelmiş, acze düştükleri noktaları öne çıkartarak başkalarının çocuklarıyla gereksiz yere kıyaslayıp boyunlarını bükmüşsen, kaldıramayacaklarını bildiğin yükü yüklemiş, tutamayacaklarını bildiğin emri vermişsen, helâlleş.
Evlâdına nişan, düğün ederken:
“-Aman canım, zaten ömürde bir defa!” deyip Allâh’ın râzı olmadığı işlere dalmış, “Ne derler?!” kompleksiyle, hakkı bâtıla bulamış, israfta ve açılıp saçılmakta yarışmış, kadın-erkek karışmış, hâsılı evlâdını evlendirirken üzerine düşen fazilet ve vakarla davranmamışsan, helâlleş.
Maddî ihtiyaçlarını karşılamak için geceni gündüzüne kattığın hâlde, fikrî ve îmânî ihtiyaçlarını göz ardı etmişsen… Temel İslâm eğitimini vermek hususunda vasıflı bir gayret göstermemişken, bilim olimpiyatlarından matematik olimpiyatlarına, o imtihandan bu imtihana yarış atı gibi çatlatana kadar sürmüşsen, çocuğunla helâlleş.
Şu dünyada biricik gâye, meslek ve makam sahibi olmakmış gibi davranıp şahsiyet ve mânâ adına zerre kadar yatırım yapmadıysan, kabuk için emek verip de öz için kımıldamadıysan, âile cemaatini toplayıp iki satır kitap okumadıysan, iki vakit namaz kıldırmadıysan, helâlleş.
Dertleşmek istediğinde çocuğunu başından savdıysan, daha mühim (!) işleri öne sürerek onu hep ikinci plâna attıysan, “döker saçar, kafa şişirir!” diye başka sofraya oturttuysan, komşunla rahat söyleşmek adına, televizyon başında savunmasız bıraktıysan, helâlleş.
İkide bir lâf çarpmaktan, kucaklamayı unuttuysan, “Hatâsız kul yok ki!” diye öpüp tesellî etmek varken:
“-Eşek kadar oldun, hâlâ adam olamadın!” diye bağırıp durduysan… Sabırla ve şefkatle yardımcı olman gerekirken dikenli bir nefes sunduysan… Hayır duâ ile ferahlatmak yerine bedduâya boğduysan, helâlleş.
Hattâ… Bütün bu yanlışları yapmamış olsan da helâlleş! Çünkü o, nicesinin arayıp bulamadığı bir nîmetken sana lûtfedildi. Allah onu başkasından esirgerken, sana ikrâm etti. O’ndan gelmiş, O’nun rızâsını kazanmana sebep edilmiş böylesine kıymetli bir emânete hakkıyla riâyet edemediğini kabûl edip helâlleş.
Eksiğini fark etmeyi, hatasını telâfî etmeyi, helâllik istemeyi de senden öğrenebilsin; özüne, kendine, Rabbinin ondaki sanatına saygısını geliştirebilsin, diye helâlleş.
Ve şu îkazları hiç unutma:
“Yakıtı insan ve taş olan Cehennem ateşinden kendinizi ve çoluk çocuğunuzu koruyun!” (et-Tahrîm, 6)
“Hepiniz bir sürünün çobanı gibisiniz… Çoban sürüsünü koruduğu gibi siz de evinizde ve emriniz altında olanları Cehennem’den korumalısınız.”[1] (Onlara İslâm’ı öğretmezseniz, mes’ûl olursunuz.)
Vesselâm…
[1] Bkz. Buhârî, Ahkâm, 1; Müslim, İmâret, 20.
YORUMLAR