“Sana İbrahim’in ağırlanan misafirlerinin haberi geldi mi? (Bunlar meleklerdi.) Onlar, İbrahim’in yanına girmişler, selâm vermişlerdi. İbrahim de selâmı almış, içinden, «Bunlar, yabancılar!» demişti. Hemen (sezdirmeden) âilesinin yanına giderek semiz bir dana (kebabını) getirmiş, onların önüne koyup «Yemez misiniz?» demişti. Derken onlardan korkmaya başladı. «Korkma!» dediler ve ona hikmet ehli bir oğlan çocuğu (Hz. İshâk’ı) müjdelediler. Karısı çığlık atarak geldi. Elini yüzüne çarparak, «Ben kısır bir kocakarıyım!» dedi. Onlar, «Bu böyledir. Rabbin söylemiştir. O, hikmet sahibidir, hakkıyla bilendir.» dediler…” (ez-Zâriyât, 24-30)
Kur’ân-ı Kerim, bu âyetlerle Hazret-i İbrahim’e misafir olan insan kılığındaki melekleri haber verir. Bu melekler, Hazret-i İbrahim’e İshak -aleyhisselâm-’ı müjdelemek ve akrabası olan Hazret-i Lût’un kavminin helâkını haber vermek üzere gelmişlerdi.
Ancak hikmet sahibi Rabbimiz, onları melek sûretinde değil, insan kılığında göndermişti. Bu, bizim için de ders taşır. Biz, misafirin kimliğini ve Allah katındaki derecesini bilemeyiz. O yüzden her birini Hızır gibi, Melek gibi ağırlamaya çalışmalı ve onları bize Rabbimizin gönderdiğini düşünmeliyiz.
Misafir, selâmla girer; selâmetle çıkar. Selâm ve huzur getiren, karşılığında muhabbet ve ikram görür. Art niyetle gelen de eli boş döner. Herkese niyetinin karşılığı vardır.
Misafirin ihtiyacını düşünmek ve ona göre hazırlık yapmak, ev sahibinin şânındandır. Burada da ev sahibine firâset, olgunluk, cömertlik ve hizmet düşer.
Melekler, gelir gelmez kimliklerini ve niyetlerini izhâr etmediler. Hazret-i İbrahim’in tatlı telâşını seyrettiler. Böylece Hazret-i İbrahim -aleyhisselâm- gönlünce hazırlık yaptı ve sofrasının en nadide yiyeceklerini onlara takdim etti. Biz de Allâh’ın bize lutfettiği nimetleri güzelce hazırlayıp takdim etmeli ve gönülden buyurun diyerek soframızı “hiç tanımadığımız misafirlere” bile açabilmeliyiz. İkramın karşılığı, ikramdır. Onun ikramına, melekler de hem müjde ve hem de birtakım sırlar vererek mukabele etmişlerdi.
Misafire düşen, ikramı kabul etmek ve ev sahibinin gönlünü hoş etmektir. İkram edilenden yüz çevirmek, onu basit, çirkin görmek; tedirginlik meydana getirecek bir nankörlüktür. İkramı kabul etmek de ikramdır.
Allah kullarına ikramını çeşitli vesileleri bahane ederek takdim eder. Dilese Rabbimiz o misafirleri göndermeden de Hazret-i İbrahim ve hanımına Hazret-i İshâk’ı lutfedebilirdi.
Bu ufacık kıssanın bize anlatılmasında da nice nice hikmetler vardır ki, herkes kendi gönül kabınca başka hikmetler devşirebilir.
YORUMLAR