Bir milleti anlayıp tanımak için onun diline ve kültürüne bakmak gerekir. Anadolu insanını tanımak için de onun kullandığı, kültürüne işlemiş deyim, atasözü ve kelimelere bakmalıdır. Bu mânâda, İslâm’ın günlük hayatımıza ne kadar sirâyet ettiğinin en büyük işaretleri, günlük hayatımızda kullandığımız söz ve ifadelerdir.
Meselâ insanımız, başına bir musibet gelse, “Bu da Allah’tan…” der. Aşamadığı bir imtihanla karşılaşsa, “Bu bizim imtihanımızmış!” diyerek hâlini kabullenir. Peşpeşe aynı dertlerle muzdarip olsa, “Bu, benim kaderim!...” diyerek Allâh’a ve kadere teslimiyetini dile getirir.
Pek çok benzeriyle birlikte bu söz ve ifadeler, İslâm’ın hamuruyla yoğrulmuş bir kültürden geldiğimizi ortaya koyar. Bizim insanımızda hep iyi insan olma meyli vardır. Aslında her insan, fıtrat olarak iyiliğe meyyâl doğar. Ancak içinde bir de karanlık tarafı, kötü ve günaha meyilli yönü vardır. Bu mânâda insanın doğup büyüdüğü âile, çevre, toplum ve muhatap olduğu kültür; onu şekillendirir.
İşte bu topraklarda doğup büyüyenler, bu hususta biraz daha talihlidir. Zira bu topraklar, hayır ve güzelliklerle mayalanmış, kültür ve medeniyetimiz, hayır, hizmet, fedâkârlık, infak, cihad, edeb ve nezâketle yoğrulmuştur. İnsanımızda her ne kadar amelî konularda eksiklikler olsa da yardımseverlik, iyilik etme ve iyi insan olma arzusu hep ağır basmıştır. Bunda şüphesiz dinimizin insanları sâlih amellere ve hayırlı insan olmaya yöneltmiş olmasının çok büyük bir payı vardır.
Îman dairesine girebilmek için ilk olarak kelime-i şehâdet getirmek, yani kalp ile tasdik ettiğimizi dil ile tekrar etmek; sonra da sâlih amel ve ibadetlerle bu îmanı perçinlemek gerekir. Mü’min, sâlih ameller işledikçe hayırlı insan olur. Hayırlı insan, hem kendisine, hem çevresine “hayır” ve “güzellikler” getirir.
Hayırlı insanın ortaya çıkması, aslında toplumsal bir inşâ meselesidir. Her hayırlı insan, cemiyetin ortak mahsulüdür. Ve hayırlı insanlar, başka hayırlı kimselerin yetişmesine, cemiyetin hayra doğru dönmesine de emek sarf ederler. İşte bu, kurtuluşun kapısıdır. Tıpkı Rabbimizin buyurduğu gibi…
“Sizden, hayra çağıran, iyiliği emreden ve kötülükten men eden bir topluluk bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir.” (Âl-i İmrân, 104)
Hayırlı insan olmak için çok idealist, çok mükemmeliyetçi düşünmeye gerek yoktur. İnsan, hayatı bir mücâdele alanı ve kendi bulunduğu yeri de mücâdele mevzisi olarak görürse, o zaman en yakınından ve en yakın hadiselerin düzeltilmesinden başlayabilir. Yani iyi insan olmanın ölçüsü, çok büyük işler başarma değil, başarabildiğin kadar iyi işler yapmaktır.
Bazen bir arkadaşımızın gönlünü kazanmak, iyi insan olmaktır. Bazen yoldaki bir taşı kaldırıp insanlara verdiği ezâyı gidermek, bazen bir cümlemiz ile bir başkasının yüreğine düşürdüğümüz mânevî bir heyecan, iyi insan olma işaretimiz olabilir.
Peygamber Efendimizin hadîs-i şerîflerinde çok defa rastladığımız “sizin en hayırlınız” ifadesi, çok çeşitli konularda hayırlı insanın kim olduğunu ortaya koyar. Bir de hayırlı insan olmanın tek bir vasıfla olmadığını… Meselâ, “Sizin en hayırlınız Kur’ân’ı öğrenen ve öğretendir.” (Buhârî, Fedâilu’l-Kur’ân, 21), “Sizin en hayırlınız insanlara faydalı olandır.” (Beyhakî, Şuab, VI, 117), “Sizin en hayırlınız hanımlarına iyi davrananlardır.” (Tirmizî, Rasâ, 11/1162), “Sizin en hayırlınız selâmı yayandır.” (Bkz: Ebû Dâvud, Edeb, 132-133/5197), “Sizin en hayırlınız komşusuna iyi davranandır.” (Tirmizî, Birr, 28/1944) gibi…
“Hayır”, mutlak iyilik mânâsınadır. “Şer”, zarar, hasar ve kabahatlere sebep olan şeydir. Kur’ân-ı Kerîm’de “hayır” kelimesi, 139 yerde geçmesine rağmen, “şer” kelimesi daha az geçer.
Kur’ân-ı Kerîm’de çok yerde “hayır”; mâ’ruf (iyilik) mânâsında kullanılmıştır. Mâ’ruf ise, İslâm’ın uygun görüp aklın da tasvip ettiği şey, fıtratı bozulmamış bütün insanlar tarafından iyi kabul edilen şey demektir.
Vâbisa İbn-i Ma’bed -radıyallâhu anh- şöyle demektedir:
Bir gün Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in huzûruna varmıştım. Bana:
“-İyiliğin ne olduğunu sormaya mı geldin?” buyurdu.
“-Evet.” dedim. O zaman şunları söyledi:
“-Kalbine danış. İyilik, uygun gördüğün ve yapılmasını kalbin tasdik ettiği şeydir. Günah ise içini tırmalayan ve başkaları sana «yap» diye nice nice fetvâlar verse bile içinde şüphe ve tereddüt uyandıran şeydir.”[1]
Peki, hayırlı insanın özellikleri nelerdir?
Îtikadı düzgün, ilmi sahih, niyeti hâlis, hedefi doğru, yolu müstakîm, prensipleri isabetli, ahlâkı güzel, ameli sâlih insan, “hayırlı insan”dır.
Kendisini, başta Allâh’ın emrettiği şeyleri öğrenmek için yetiştirme gayretinde olan insandır; hayırlı insan.
Bu, ilk vahiy olan “Oku!” âyetinin gereğidir bir mânâda… Faydasız şeylerden yüz çevirmek, boş şeylerle uğraşmamak...
Hâlis niyet içinde olmak, iyi insan olma özelliğidir. Kalbi fesâda bulaşmış, yani kalp ayarı bozulmuş insanın, maddî hastalıkları için başvurduğu doktor gibi, mânevî bir doktora kalbinin ayarını düzelttirmesi gerekmektedir. Kalp ayarı bozuksa, insanın hâlis niyet taşıması biraz zor gerçekleşir.
Fâtiha Sûresi’nde her gün namazlarımızda okuduğumuz “Bizi doğru yola ilet!” (el-Fâtiha, 5) âyet-i kerîmesi, hayırlı insanın bu yöndeki duâsıdır. Dosdoğru yol, Rabbimizin bir hidayet kaynağı olarak göndermiş olduğu Hazret-i Kur’ân’dır. İnsan kendisine verilen sınırlı akıl ile istikâmeti bulamaz. Kur’ân, istikâmet için en güzel rehberdir.
Mü’minin prensiplerinin isabetli olması da yine mânevî dünyasını ilâhî vahiyle tezyin etmesi ile ilgilidir. Allah, mü’min kulunun kalp gözünü açar, firâset verir ve onu güzel kararlar almaya muvaffak kılar. Yani Allah, ihlâs ve samimiyet içinde olan kuluna yanlış yaptırmaz ve onun yolunu açar. Bu da mü’minin işinde ve yaptıklarında prensip sahibi olmasına vesile olur.
Hayırlı insanın diğer bir özelliği de “ahlâkının güzel olması”dır. O, güzel ahlâk numûnesi Peygamber Efendimizi kendisine örnek almıştır. Çünkü Allah, bütün îman sahiplerine Peygamber Efendimizi yüce bir ahlâk üzere yarattığını[2] haber vermiş ve O’nun her hâlinin “üsve-i hasene”[3] olduğunu beyan buyurmuştur. Rengini, Peygamberinin renginden alan mü’minin ahlâkı da “peygamber ahlâkı” gibi güzel olur.
Ömür defterindeki her günü, bir öncekinden daha hayırlı ve sâlih amellerle dolduran bir mü’min, hayatı da “hayır”, ölümü de “hayır” olarak Rabbine kavuşur.
Rabbimiz bizleri hayırlı insanlardan ve hayır işlerde istihdâm ettiği sevgili kullarından eylesin. Âmîn!.
[1] Ahmed b. Hanbel, Müsned, IV, 227-228; Dârimî, Büyû’, 2.
[2] Kalem,4
[3] Ahzap, 21
YORUMLAR