“Hayırlı sabahlar!” demekle başlamalı…
Sabahın ilk ışıklarıyla îlan edilmeli hayırlı bir gün…
Bütün âile, bu sabah da eksiksiz olarak hayırla gözlerini dünyaya açabildiği için şükürle dolu bir nefes almalı ve sonra yüzde tebessümler karşılık bulmalı.
Kırgınlıklar varsa da zarflara koyarak göndermeli sonsuzluğa... Değerleri, kırık camların keskinliğindeki pencerelerden değil, yok olmanın keskin gerçeğinden bakarak anlamalı.
Bizi aynı çatı altında bir âile olarak dünyada kılan Yaratıcı’nın bir gün mutlaka göndereceği vedâ emri gelmeden önce, yüreğimizde dolaşan hüznü, kopup giden bütün sevgi parçacıkları ile toplamalı ve af ile karıp dikmeli tekrar gönle…
Konuşmalı sadece… Ertesi sabaha yapılan planların sahteliğinde değil, bugün aydınlanan günün dakikalarına sığdırmalı, anlatmalı sevdiğine sevdiğini… Gözler görüyorken, zihinler tanışıyorken herkes bilmeli, kalpteki yerini...
Soğuk ellere yaşlı gözlerle dokunarak uzun ayrılığı hazmederken, vicdan hesaplaşmalarından uzak olmak için aslında her şey… Kim bilir nerede hangi sevdiğinin sıkıntısı yüreğinde iken, hangi düşlerin peşinde giderken rûhunu teslim edeceğini bilmeyen insanoğlu, kırgınlığın dikenli hâtıralarından uzaklaşmalı. Ve dönüp ardına bakmadan kalbindeki bütün taşları gurur denizine fırlatmalı…
Milyarlarca rûhun arasından seçilerek muhatap kılınan her insan düşünmeli, niçin bu birliktelik? Eve gelen aynı ekmeğin sıcacık lokmalarını paylaşmak, gecenin ıssızlığından aynı çatı altında korunmak, akıp giden günün karmaşasından sonra her akşam tekrar ve tekrar aynı evde toplanmak, yani “âile olmak” boşuna olmamalı…
Yuva nîmetine sahip olan her fert için, bir başka dönmeli dünya. Seven herkes, kulağına küpe etmeli sonsuzluğu… Kaybetmenin tedirginliğinde kurulmalı cümleler... Ne de olsa yalan ya bu dünya, işte böyle içine işlemeli gerçekler...
İnsanoğlunun ötesinde, farkında belki de bütün kâinât… Çünkü bir huzur kapısı olmak, aslında her dört duvarın düşü… Mekânda değil, zamanda değil, çatıların altında mutluluk nağmeleri dinlenmesi tek isteği… Yoruluyor, yıpranıyor, acıyan, acıtılan her rûhun seyrinde öylece şâhitliğe hazırlanıyor.
Çok değil, kısa bir zamanı kalan hayatın vasiyetidir bu kalplere; her şeye rağmen sevmeli, mutluluğun hakkını vermeli… Adına “yuva” denen her yerde, cennet azıkları pişmeli…
YORUMLAR