Mûsâ Efendi’den
“İnsan çok susar, fakat bir sürahi suyu içemez. Acıkırsın, ama bir kap yemekten fazla yiyemezsin. Fakat ruhâniyet böyle değildir. Sonsuzluğa karşı doymak yoktur. İnsan geçici dünya menfaat ve heveslerinden kurtulduğu zaman huzûr ve sükûna kavuşur. O zaman dünyada huzûru yakaladığı gibi ukbâsı da huzûrlu olur.
Rûhun gücünün artması ve şeffaflaşması riyâzâtla, zikirle, ölümü çok düşünmek, seherleri ihyâ etmek, dîni meclislere bağlı olmak, sâlih ve sâdıklarla beraber olmakla gerçekleşir. Sûfi demek, kalbi sâfiyet kazanmış kimse demektir. Asr-ı saâdette birbirlerine sorarlarmış:
“−Bugün bir yetim başı okşadınız mı, bir hastayı ziyâret ettiniz mi?”
Demek ki, bütün iş kalbde toplanıyor. “Ölmeden evvel ölmek”, “Mâsivâdan sıyrılmak” her sâlik için gereklidir. Rûhâniyetin dirilmesi için, nefsin zebûnu olmaktan kurtulmalıdır.”
* * *
“Hiçbir insanı küçümsememek, hafife almamak gerekmektedir. İnsanları bırakın hayvanâtı bile şefkatle kucaklamalıdır. Bu yol sevgi ve şefkat yoludur. İnsan sevgiyi tattıkça şefkat ve hizmeti artarak devam eder.”
“Teslimiyet öyle olmalı ki, İbrahim -aleyhisselâm- teslimiyeti, Züleyha Vâlidemiz’in aşk ve sevgisi… Gönülde Cenâb-ı Hakk’a karşı böyle bir sevginin yer etmesi gerekir.”
* * *
“Kalb dağınıklığına dikkat etmemiz gerekir. Sâlih kimselerle beraber olmanın yollarını aramalıyız. İşlediğimiz bir günah dolayısıyla, ibadetlerimizde meydana gelen düzensizliklerden kurtulmak için her an gayretli olmalıyız.”
“Sıhhatimizin kıymetini bilmeliyiz. Sıkı hizmet dönemlerimizde dahî derslerimizi ihmâl etmeyelim, ibâdetlerimizde gevşekliğe düşmeyelim.”
“Ömür kısa, vakit çok dar, dünya bir misafirhâne, bir gölgelik, iki kapılı bir han… Böyle olmasına rağmen dünyayı bütün gücümüzle kucaklamaya çalışıyoruz.”
* * *
“Doyuncaya kadar yemek, gafletle yemek israf olur. Feyiz vermez. Her şeyi kifâyet miktarı yapmalıdır ki, nefsimiz palazlanmasın!.. Hazret-i Mevlânâ, «bedeni yağlı ballı şeylerle fazla beslemeyin, nihayetinde bu beden toprağa girecektir.» buyurmaktadır.”
“Cenâb-ı Hak kendi husûsiyetlerine yakın olan kulları sever. Merhamet, şefkat, af gibi nice güzel sıfatlara sahip kimseleri sever Allâh.”
* * *
“İnsanı felâkete götüren üç tuzak vardır: şehvet, servet ve şöhret... Bu üç engele takılan insanlar zelîl olur. İnsan, nefsini terbiye ederken, malı, Allâh için kazanıp O’nun yolunda harcamalıdır. Fânî lezzetlerden vazgeçenler, mânevî lezzetlere ulaşırlar.”
“Evlerimizdeki eşyalar her sene değiştiriliyor. Seneye daha güzeli çıksa yine değiştiriliyor. Önemli olan evlerimizde huzûrun olmasıdır. İsterse her şeyimiz tam olsun, huzûrumuz yoksa bunun ne kıymeti olur?!. Boş gezmeler yerine hasta ziyâreti, yoksullara yardım için ziyâretler yapılabilir.”
* * *
“Merhamet ve güzel ahlâk sahibi olmalıyız. Bunlar çocukluktan belli olur. Şefkat ve merhameti çocuklarımıza çocukluktan itibaren aşılamalıyız. Nasıl zamanında ekim dikim yapıp mahsul zamanından endişe duymuyorsak çocuklarımızı da zamanında terbiye edip mahsul alırken endişe duymayalım.”
“Bütün işlerimizi hakkını vererek yapmak şiârımız olmalıdır.”
* * *
“Hasta ve yatalak kardeşimize hizmeti bir ganimet bilmeliyiz.
Ne zaman gönlümde bir sıkıntı olsa, Mahmud Sâmî Efendi’nin kaleme aldığı “Hazret-i Ebûbekir” kitabını okur, ferahlarım. Bir ara gönül darlığı olmuştu. Sami Efendi Hazretleri sabah akşam şifâ âyetlerini okumamı söylediler.”
Cenâb-ı Hak, cümlemizi bu ve benzeri nasihatlerden fazlasıyla istifâde eden kullarından eylesin. Âmin.
YORUMLAR