Hâtıralar Peygamberlerin Hakîkî Vârisleri

Peygamber Efendimiz, insanlara “üsve-i hasene” yani “en güzel örnek” olarak gönderilmiştir. Hayatıyla, söyledikleri ve yaptıklarıyla “güzel bir insanın nasıl olması gerektiğini” öğretmiştir. O büyük peygamber, vefâtından sonra geride maddî bir mîras bırakmamıştır. Zaten peygamberlerin hakîkî vârisleri; hâliyle kâliyle, onların bıraktığı ilim, hikmet ve mârifeti taşıyan “Hak Dostları”dır. Böyle Allah dostlarını tanımak, ne saâdet ve ne büyük bahtiyarlıktır. Onların söz ve davranışlarından alınacak nice dersler ve ibretler vardır. Biz de yakınında bulunmak bahtiyarlığına erdiğimiz Musa Topbaş Efendi’nin böyle hikmetli söz ve davranışlarından bir kısmını daha sizinle paylaşmak istiyoruz:

* Maddî doyum ile mânevî doyum, birbirinden tamamen farklıdır. İnsan evim olsun, arabam olsun, şunu yiyeyim, bunu yiyeyim der. Mesela müzeyyen bir sofrada hepsinden tıka basa yiyen bir insan, en sevdiği yiyecekten bir lokma dahî yiyemez hâle gelir. Ama mânevî sofralar böyle değildir; yedikçe insanın iştahı artar:

“- Daha yok mu?” demeye başlar. Çünkü mâneviyât âlemi sonsuzdur.

* Kâinâttan gerektiği gibi ibret alamayanlarda, Allah korusun, kötü huyla başlar: Kaprisler, ihtirâslar, hased, ucub, kibir… vb.

* Hizmet etmek çok önemlidir. Ancak “ihlas”la hizmet edilirse semere alınır, bereket hâsıl olur. Yoksa elde “boş bir yorgunluk” kalmış olur. Ya da “kendini diğer insanlardan üstün görme” gibi mânevî hastalıklar zuhûr eder.

* Musa Efendi:

“- Riyazât nedir?” diye sorar ve ardından cevabını yine kendisi verirdi:

“- Mütevâzî bir hayat yaşamak, nefse her istediğini vermemek, kifâyet miktarı nefsi doyurmak, kısacası nefsi palazlandırmamak!..”

Hazret-i Mevlânâ’nın buyurduğu gibi, “Nefsi yağlı-ballı şeylerle yedirip şişirmeyin. O, sonunda toprağa verilecek bir kurbandır.”

* Hanımlara sık sık şu îkazlarda bulunurlardı:

“- Çok gezmek iyi değildir. Haftanın bir gününü hasta ve komşu ziyâreti, yetim, fakir ve garipleri sevindirmek gibi hizmet gâyesine tahsis etmeli, diğer günlerde ise çoluk-çocuğunun terbiyesiyle meşgul olmalıdır. Çünkü hizmete en çok ihtiyacı olan kimseler bunlardır!..”

* Musa Efendi, dâima hakîkati söyler ve hiç taviz vermezlerdi. Zaten insan, dînî hayatında tâviz vermeye başladığı zaman önünü alamaz. Tâviz, tâvizi getirir ve neticede büyük bir hüsranla karşılaşılır.

* Zikir, kalbde mekân tutarsa; oraya mâsivâ, yani Allah’tan başka yabancılar (nâmahrem) giremez. Bunun için devamlı zikir hâlinde bulunmak, yani Allah’ı hatırlamak, Cenâb-ı Hakk’ın emirlerinde hassasiyet göstermek ve ölüme her an hazırlıklı olmak şarttır.

* İnsanoğlunun üç büyük tuzağı vardır. Bunlar: Servet, şehvet ve şöhrettir. İnsan bunlara kapılıp aldanırsa zelîl olur.

* Merhamet konusunda insanların farklı tiplerde olduğunu ifade ederlerdi. Bazıları, kendi çocuğuna merhametli iken bazılarının merhameti umuma karşıdır.

* Her ân “İnsanlara bir iyiliğimiz dokunsun, faydalı olalım!” endişesi içerisinde olmalıyız. Hayatımız boyunca bunu nefisimize tatbik etmeliyiz.

Rabbim, bizleri bu dünyada olduğu gibi âhirette de o mübârek zâtlara yakın eylesin!.. Onları seviyoruz, inşâallâh, kişi sevdiğiyle beraberdir.

 

PAYLAŞ:                

Zahide Topcu

Zahide Topcu

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle