Ablam ve annem rahmetli oldular, ömürlerinde çarşıya gitmediler. Beyleri neler getirmişse onu giydiler. Belki bazen beylerinin getirdiği elbise ve kumaşların rengini-desenini beğenmediler, ama bu onların kalbini de çok meşgul etmedi. Zira dünyanın süsüne, ziynetine çok gönül kaptırılırsa, aslî vazifemiz olan kulluğu unutmaya başlarız.
Hanımlar dış dünya ile ne kadar alâkadar olurlarsa, çarşı-pazara ne kadar çok çıkarlarsa, o kadar stresli olurlar. Çünkü göz, kalbin penceresidir. Kalbi, ne kadar çok şey meşgul ederse, o da, o kadar yorulur. Halbuki çocukların terbiyesi de, ev hanımlığı da gönül huzuru ve sabır gerektiren işlerdendir.
Öfke ile, aceleyle hazırlanan ve yenilen bir yemek, onu yiyen insanda mânevî terakkîyi yavaşlatır, bazen de durdurur. Nasıl ki her lokmanın helâl olmasına îtina gösterilmesi gerekirse, ocağın başında yemeği pişirirken de, sofraya konulup beraberce yenilirken de gönül hoşluğu ve huzur hâli olması şarttır. Aksi hâlde yemek, mânen pişmemiş olur ve mânevî melekelerde hamlık yapar.
* * *
Sahip olunan bütün nîmetler, Cenâb-ı Hakkın rızâsına uygun kullanıldığı müddetçe nîmettir, aksi hâlde sahibi açısından imtihan, musîbet, külfet ve belâdır. Para böyledir, bindiğimiz araba böyledir, hatta giydiğimiz kıyafet böyledir. Meselâ giyindiğimiz elbiseyi almak için saatlerce çarşı-pazar geziyorsak, o çok kıymetli olan vaktimizi heder ediyoruz demektir. Yine üzerimizdeki kıyafeti, bedenimizi güzelce örtme vazifesi dışında, insanlara tepeden bakmak için giyiyorsak, bizim için mânevî bir musîbet olmaya başlamış demektir. Çünkü Peygamber Efendimiz, elbisesiyle gurur ve kibir peşinde olanların Allah’ın rahmetinden uzaklaştıklarını haber vermiştir.
* * *
Telefonlarda çok konuşmak hatalıdır. Bazıları, zarurî işlerinin dışında, saatlerce telefonda sohbet etmektedirler. Bu hem kendimiz, hem de konuştuğumuz kimse açısından zaman israfıdır. O kıymetli vakitler içerisinde, nice hayırlı işler yapılabilir.
* * *
Ev hanımları, mümkün mertebe ev işlerini kendileri yapmalıdırlar. Bu, hem âilenin mahremiyeti açısından, hem de âile bütçesi ve israfa kaçmamak cihetinden önemlidir. Eski âile hayatımızda, herkesin yapacağı bir iş vardı. Zaman zaman birbirine yardımcı olmanın dışında herkes, canla başla kendi vazifesini bilir ve yapardı. Bu iş bölümü ve karşılıklı anlayış, âilenin saadet ve huzurunu temin eden en büyük hasletlerdendi.
* * *
İnsanoğlunun üç tuzağı vardır. Bunlar: Servet, şehvet ve şöhrettir. İnsan bunlara kapılıp aldanırsa, zelîl olur. Kim mânevî lezzetler için, fânî lezzetlerden vazgeçerse Allah o kuluna, bambaşka ihsânlarda bulunur. İmanın ve mâneviyatın tadını ikram eder.
* * *
Gıybet çok mühim bir hastalıktır. Kimsenin arkasından, onun hoşlanmayacağı şekilde konuşmamalıdır. Söylediğimiz kusurlar arkasından konuştuğumuz şahısta yoksa ona iftira etmiş oluruz. Eğer konuştuğumuz şeyler doğru ise bu da gıybettir. Cenâb-ı Hak, Müslümanların birbirlerinin gıyabında kötülüklerinden bahsetmelerini her hâlükârda yasaklamıştır. Zaten bizim vazifemiz, insanların kötülüklerini araştırmak, ortaya dökmek değildir. Biz öncelikle kendi hatalarımızı araştırıp onları telâfî etmeye çalışacağız.
Hanımlar dînî ve mânevî meselelerde çok gayretlidirler. Yalnız iki husus, onların bu gayretlerini gölgede bırakır: çarşı-pazar ve dilleri…
Allah hepimizi, rızâsı peşinde koşan sâlih ve sâliha kullarından eylesin. Âmin.
YORUMLAR