Hâtıralar

O mübârek topraklarda, kıymetli vakitlerde, muhterem misâfirlere hizmet etmenin çok farklı bir mânevî heyecân ve lezzeti vardır. Çünkü onlar, Allah ve Rasûlü’nün misafiri olarak çok uzak yollardan gelmişler, kâh Ramazan’da oruç tutarak, kâh Hac mevsiminde binbir meşakkati göğüsleyerek o rûhânî atmosferden nasiplenmeye niyet etmişlerdir.

Gezmiş olduğunuz toprakların nice peygambere ve bilhassa Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ve güzîde ashâbına mesken olduğunu düşününce, insan, her an teyakkuz hâlinde bulunmak mecburiyetinde kalıyor.

Mûsâ Topbaş Efendi de, bu mübârek zaman ve mekânların her ân değerlendirilmesini isterdi. Burada boşa geçirilecek her bir dakikanın aleyhimize olduğunu, âdeta altın külçelerini çöp tenekesine atmaktan farksız bulunduğunu tekrar ederrdi. Zamanın kıymetini bildikçe, zamanın bereketleneceğini, pek çok işin kısa bir vakte sığacağını söylerdi. Bize:

“– Sabahleyin kalkınca ilk işiniz abdest almak olsun!.. Sonra da «İlâhî, ente maksûdî ve rızâke matlûbî: Allah’ım, sen benim tek gâyem ve senin rızâna ulaşmak da benim yegâne isteğimdir!..» duâsını yapın. Akşama kadar yaptığınız bütün işlere bu duânın bereketi gelir ve hepsi Cenâb-ı Hakk’ın rızâsına muvâfık olur, inşallâh!.. Sâlih insanlarla arkadaşlık edin. Yoksa nefis her ân kayıp gitmeye meyillidir. Dünya bir misâfirhâne, bir devremülk; bugün var olan, yarın yok!.. Âhiret dağarcığına ne doldurabilirseniz, günde kaç kişinin gönlüne girip “Allah râzı olsun!” dedirtirseniz, kârınız o!..” derdi.

* * *

Bir defasında Medîne’de bir arabanın içinde çantayı unutmuştum. İçinde sofra için verilmiş bir çok emânet para ve pasaportlarımız vardı. Çok telâşe ettik. Ne yapacağımızı şaşırmıştık. Utana sıkıla durumu Mûsâ Efendi’ye naklettik. O:

“– Acelecilik güzel şey değildir!..” dedi. Sonra da “Benim içim ferâh!..” diye ekledi.

Başka bir şey söylemedi. Sonra akşama kadar o da bize yardımcı oldu ve geceleyin çanta, hiç eksiksiz olarak bize dönüp geldi. Çok şükretmiştik… Gurbet elde pasaportları kaybetmek bir tarafa, bir de emânet paralar, bizi bir hayli üzmüştü.

İkindi namazından sonra sofra hazırlıklarını tâkip eder, kardeşlerimizin okudukları Kur’ân-ı Kerîm hatimlerinin, Yâsin-i Şerif ve Kelime-i Tevhidlerin duâlarını yapardık.

* * *

O esnada herkeste bir hizmet telâşı!.. Kimin, nasıl duâsını alırım diye!.. Kalpler yumuşamış!.. Bir tarafta Ravza-i Mutahhara’nın o huzûr iklimi, bir tarafta orucun verdiği letâfet ve nezâket, diğer taraftan okunan Kur’ân-ı Kerîm’ler, zikirler, tesbihler… İnsan, Ramazan’ın feyizli günlerinde, o mukaddes mekânlarda bir başka hâle bürünüyor.

Ramazan’da, Medine halkı da bir başka coşkulu oluyor. Çoluk-çocuk herkesin elinde ufak tefek bir şeyler… İkrâm ediyorlar; sofralarına dâvet ediyorlar, yalvarıyorlar… Herkes, herkes sabah-akşam bir başka diyarın insanları hâline geliyor sanki…

PAYLAŞ:                

Zahide Topcu

Zahide Topcu

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle