Hanımların Kronik Ağrılarının Sebepleri Nelerdir?

 

Hamiyet Hanım, öncelikle sizi tanıyalım. Ardından da sorularımıza geçelim.

Ben Hamiyet Özdemir Atalar, fizyoterpistim. Altı yıldır bu mesleği yapıyorum ve işimi çok seviyorum.

“Fizyoterapi nedir?” diye sorulursa, insanın fizikî ve psikolojik olarak “iyi olma hâli”dir. İnsan kendisini fizikî ve psikolojik olarak iyi hissediyorsa, iyidir. Çünkü bedenimizdeki değişiklikler, zamanla zihnimize de tesir eder. Fizyoterapistler sağlıklı fertlerle ilgilendiği gibi, engelli veya çeşitli fizyolojik rahatsızlıkları olan kimselerle de ilgilenir.

Ben geleneksel ve tamamlayıcı tıp kliniğinde çalışıyorum. Benim alanım, genellikle omurga sağlığı ve kadın hastalıkları… Sağlıklı fertler için de egzersiz planlaması yapıyorum. Meselâ bir fibromiyalji hastası geldiğinde ona bütüncül bakıyoruz; beslenme programından egzersizine, ihtiyaç varsa psikolojik durumuna kadar kişinin hayat kalitesini artıracak şekilde yardımcı olmaya çalışıyoruz.

Özellikle beslenme biçimimizin bedenimize ve mânevî hayatımıza çok tesiri var. Son yıllarda paketli gıda tüketiminin artmasının bunun üzerindeki tesiri oldukça fazla... Bu gıdalar vücutta toksin birikimine sebep oluyor. Bu da özellikle bağırsak sisteminin bozulmasına yol açıyor. Mâlum, bağırsak da vücudun ikinci beyin sistemi gibi... Bu yüzden beslenmeye çok önem veriyoruz.

“Aralıklı beslenme”ye, bazıları “aralıklı oruç” diyor. Biz, orucu sadece ibadet için yaparız, beslenme sistemi için değil! Bu yüzden “aralıklı beslenme” vurgusunu yapmak isterim. Bazıları “21 gün açlık” falan yapıyor. Bunları kesinlikle tasvip etmiyoruz. Bu tür beslenme şekli, kişiye özel yapılmalı ve bir sağlık uzmanının bu kişinin değerlerini ölçerek o şahsın ihtiyacına göre yaptırması lâzım. Bizim milletimiz uçlarda yaşamayı çok sevdiği için bu tür şeyler hemen popüler oluyor. Her şey kararında ve bir uzman kontrolünde yapılmalıdır.

 

Fizyoterapiste en çok kimler gelir?

Fizyoterapiste en çok kadınlar geliyor. Çünkü kadınlar, yaşadıkları şeylerin yükünü içlerine atmayı seviyorlar. İçimize attığımız her şeye vücudumuz bir şekilde tepki veriyor. Fibromiyalji hastalığı, bu tepkilerden biridir. Bu hastalığın yüzde sekseni kadınlarda görülür. Kadınlar çok detaycı, mükemmeliyetçi; problemleri çok düşünüyorlar. Bu hastalığa yakalanan erkeklerin de çok detaycı ve mükemmeliyetçi olduğunu görüyoruz.

Yine kadınların hastalık olarak görmediği, ama tedavi gerektiren hastalıkları oluyor. Bunlar regl ağrısı, idrar kaçırma, pelvik taban dediğimiz (rahim, mesane ve bağırsağı içine alan kısımlardaki) ağrılar... Burada karşılaşılan ağrıların çoğunluğu, aslında vücudun dertlerini bir çeşit dışa vurma şekli… Bu rahatsızlıkların hepsinin bir çözümü var. Ama hanımların bu sinyallerin farkına varıp dikkate almaları gerekmektedir.

 

Vücudumuzun rahatsızlık sinyallerini nasıl anlayabiliriz?

Meselâ sürekli omuz ağrısı olan bir kişi, düşünmesi lâzım: Benim omzum ilk ne zaman ağrıdı? Ağrıya yol açan asıl faktörü bulmak lâzım. Gelen hastaların çoğunluğunun ağrısı kronikleşmiş. Beş yıldır çekilen bir ağrıdan bahsediyor meselâ... Bazıları fizik tedaviyle geçiyor, bazıları ise ne yapılsa ağrı geçmiyor. Çünkü beyin o ağrıyı kodlamış oluyor. Aslında orada bir ağrı yok. Biz ağrı var zannediyoruz. Orada beyne ağrısız hareketi öğretip kodlatmamız gerekiyor. Çünkü beyin, eğitilebilen bir yapı… Biz manual (el ile yapılan) terapilerle, bu ağrısız hareketi öğretiyoruz. Bu tür bakımlar, genelde ihmal edilir. Hâlbuki verimli bir hayat, ideal bir eş ve anne olabilmek için kendimize zaman ayırıp problemlerimizi çözmemiz gerekiyor.

Bir de hayatı kısa molalar vererek yaşamalıyız. Biz bir hanım olarak dinlenmeye ihtiyacımızın olduğunu kendimize kabul ettirmeliyiz. Bazen işlerin ortasında her şeyi bırakıp beş dakika sadece kendi bedeninizi dinlendirmek için oturmak gerekiyor.

 

Dinlenmek için neler yapabiliriz?

Nefes egzersizleri, pelvik taban egzersizleri çok mühim… Pelvik taban için “kadının merkezi” diyebiliriz. İdrar kaçırma problemleri, vajinismus vs. birçok kadın hastalıkları bu egzersizle çözülebiliyor. Pelvik taban egzersizleri, kişinin kadınlığının farkına varmasına da yardımcı oluyor. Meselâ gelen hastalarımız, bir-iki defa geldikten sonra, regl ağrılarından tamamen kurtulduklarını söylüyorlar.

“-Siz bana ne yaptınız da geçti?” diye soruyorlar.

Aslında biz yaptırdığımız egzersizlerle pelvik tabanı harekete geçirmiş oluyoruz, başka bir şey yapmıyoruz. Pelvik taban egzersizlerinin ömür boyu yapılmasını tavsiye ediyoruz.

Hanımlardaki bazı ağrıların kronikleşip uzun yıllar devam etmesinin bir sebebi de o hastalığın bazı kazandırdıkları faydaları kaybetmek istemeyişi olabiliyor. Meselâ normal sağlıklı zamanlarda eşinden az ilgi gören kadınların çoğunda kronik ağrılar vardır. Bu ağrılar sebebi ile eşinden ilgi görmeye başlar. Doktora götürülmek, o hastalık sebebi ile merhamet görmek vs. hanımların hoşuna gider. Bu yüzden bu hastalıkları şuuraltları kaybetmek istemez! Zira hastalık giderse, ilgi de gidecektir. Bu yüzden bazı hanımlar, eşinin dikkat ve ilgisini çekmek için maalesef hastalıkları kullanırlar. Bu kronik ağrıların çoğu, eğer ona eşi gibi ilgi gösterecek kimse kalmazsa, eşlerinin ölümü ile biter.

Bu yazıyı okuyup şuuraltlarındaki bu ilgi çekme maksadıyla üretilen ağrıların gitmesi için hanım kardeşlerimize şu tavsiyelerde bulunabiliriz.

-Öncelikle hanımlar, kendilerine zaman ayırmanın önemini kavramalıdırlar. Yaşadığınız problemler ve ağrılar, sizin ve çevrenizdekilerin hayat kalitesini düşürüyorsa, bunun için sızlanmakla vakit kaybetmemeli, bir psikolog veya fizyoterapistten yardım almalıdır. Çünkü bu sıkıntılar, sizin zamanınızı çalar ve sevdiklerinizle lâyıkıyla ilgilenemezsiniz.

-Az önce ifade ettiğim gibi, egzersiz, bizim hayatımızın bir parçası olmalıdır. Çünkü egzersiz yapıldığında vücudumuzda “mutluluk hormonu” dediğimiz, “serotonin” oranı yükselir. Bunun için her gün minimum otuz-kırk dakika egzersize zaman ayırmalıdır. Bu egzersiz, yürüyüş olabilir, evde plates vs. yapılabilir.

-Nefes egzersizleri yapılabilir. Sağlıklı beslenmeye dikkat edilmelidir. Çünkü zararlı beslenme, kan dolaşımının dengesini de bozuyor.

-Çalışan, devamlı bir şeylerle meşgul olan bir insanın hayatında pek hastalık olmaz. Hayatımızı gözden geçirip boş ve faydasız işlerden yüz çevirerek hayırla meşgul olunursa da zihin ağrı ve hastalık üretmeyi bırakır. Meselâ bizim kurslarımızda, Şehballerimiz’de düzenli ilim meclislerine katılabilirsiniz. Yardım ve hizmet faaliyetlerinde aktif rol alabilirsiniz. Muhtaç ve mahrumlarla meşgul olunursa, şükür hâli daha çok olur. Şehrinizdeki veya apartmanınızdaki öğrenci evlerine sınav zamanlarında yemek yapabilirsiniz. Meselâ mantı evlerinde görüyorum, yetmiş-seksen yaşındaki teyzeler mantı açıyorlar. Vücut hayırla meşgul olduğu için dinç kalmış.

Aynı şekilde yakın akrabalarımdan yetmiş yaşında olanlar var. Yerinden kalkamıyor. Kırk yaşında çocuklarını evlendirmiş. Kocası ölmüş, o da ölüme gözünü dikmiş, kefenini de almış bekliyor. Hayatında hiç hareket yok! Kızları, gelinleri ayaklarında dönüyor. Vücut hareket etmediği için kireçlenmiş, kilo almış. Tabi, hastalıklara da davetiye çıkarmış. Hem kendine yazık ediyor, hem kendisine bakanlara...

Ama bir de öğretmen emeklisi veya yıllarca bir işte çalışmış, emekli olmuş yakınlarım var. Yıllarca belli saatte kalkıp çalıştıkları için emekli olunca da duramıyorlar. Ya Şehballere gidip dînî ilim eksiklerini gideriyorlar ya da her sabah düzenli yürüyüş yapıyorlar, hattâ dikiş-nakış kursuna gidenler oluyor. Bunlar da seksen yaşlarındalar, ama hâlâ vücut dinç! Kimseye muhtaç değil. Muhtaç olmamak için de gayret hâlindeler...

İşte bu hayat tarzı bize örnek olsun; nasıl yaşlanmak istiyorsak, o yönde gayret edelim. Hayatımıza bir hedef ve gâye katmalı, bu uğurda gayret etmeliyiz. Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- hiç boş oturan veya ayağına hizmet bekleyen bir insan örneği olmamış, hattâ böyle olanları da uyarmıştır.

 

Hamiyet Hanım, bu güzel röportaj ve faydalı tavsiyeler için çok teşekkür ederiz. Allah istifade etmeyi hepimize nasip etsin.

Ben de teşekkür ederim. Son söz olarak şunu da ekleyeyim; en küçüğünden en büyük halkasına kadar kâinat devamlı hareket hâlinde… Canlılık ve enerjilerini, hareketlerine borçlular… Biz de onların hâlinden örnek almalı ve hayatımızda her an yeni başlangıçlar yapabilmeliyiz. Mâlum her doğan yeni gün, Allâh’ın kullarına yeni bir ikrâmı… Ve her birimiz, yaşadığımız her günümüzden ve kavuştuğumuz her nîmetten ayrı ayrı hesaba çekileceğiz.

 

Röportaj: Rukiyye GÖNÜLLÜ

 

 

PAYLAŞ:                

Rukiyye Gönüllü

Rukiyye Gönüllü

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle