Hangi Babalar Sevilir

Başlığı şöyle de ifade edebilirdik: Siz olsanız, babanızın nasıl olmasını isterdiniz?

Haydi beraberce düşünelim:

“Hoşgörülü” olmasını isterdik. Bizi, hatalarımız sebebiyle durmadan azarlamayan, eksiklerimizi yüzümüze vurmayan, bazen alttan alan, görmezden gelen, ama bizi ciddi yanlışlara sürükleyebilen hatalarımızda ise müsamahasız ve dikkatli…

Bu kadar hoşgörülü olması için “bizi anlamasını”, “dünyanın gerçeklerine, hayatın gidişâtına vâkıf olmasını” ve “çocukların ve gençlerin psikolojisinden haberdar olmasını” isterdik. Mesela başkasıyla bizi kıyaslamamasını isterdik. Çünkü biz, tek başımıza bir ferdiz. Her insanın bir benzeri daha olmadığı gibi, biz de başkasıyla kıyaslanamayacak kadar “tek”iz; bizim de üstün yönlerimiz olabileceği gibi eksik ve hatalarımız var. Bizi, biz olarak tanısın, bilsin. Bizi anlasın ve bizimle iftihar etsin.

“Fedâkâr” olmasını isterdik. Evini, âilesini, çocuklarını her şeyin üstünde tutsun; bize ekmek getirmek için gösterdiği fedakârlığı bize vakit ayırarak da göstersin. Bizimle gezsin, oynasın, eğlensin. Bizimle bazen çocuk olsun.

“Âilesini kanatları altına alıp onu kötülüklerden korusun.” isterdik. Sırtımızı verdiğimizde bir dağa dayandığımız hissedelim, isterdik. Başkasına yukarıdan bakmak için değil, güvende olduğumuzu hissetmek için… Onun sevgi ve büyüklüğünün bizi, sokakta uluyan köpekten, semadaki gök gürültüsünden, sınıftaki haşarı çocuktan, kötülerin musallat olmasından, aç kalmaktan, kimsesiz kalmaktan koruduğunu hissetmek isterdiz. O varsa bize bir şey olmaz duygusuydu bu… Korkusuz, güçlü ve yiğit bir babaya sahip olmak gibi bir şey işte…

Babamızın bizi “sevmesini, ancak sevdiğini göstermesini” isterdik. Eski babalar gibi, çocuğu uyuduktan sonra yanına gidip öpen değil de, aynı Peygamber Efendimiz gibi kucağına alıp öpen, bineğine bindirip gezdiren bir baba isterdik. Bizi sahiplenen, seven, sevdiğini göstermekten utanmayan bir baba…

Sonra babamızın “muzip” olmasını isterdik, ciddî, ama muzip… Zaman zaman espriler yapan, fıkralar anlatan, bilmeceler soran bir baba… Çocukla çocuk olmasını bilen bir baba… Hep somurtan, hep kurum satan bir baba değil asla!.. Gülen, gülümseten bir baba!..

“Çocuklarına karşı eşit davranan” bir baba olması da şarttır, birine aldığını diğerinden esirgeyen, birini sevip diğerine durmadan kızan baba istemeyiz biz… O zaten “sevmeyi de kızmayı da iyi bilir”. Sevgisiyle şımartmaz, kızmasıyla küstürmez.

Biz, “hayatı bizimle paylaşan” bir babamız olmasını isterdik; ufuk açan, güzel bir muallim olan, dertlerimizi dinleyen, bizimle birlikte çözümler üreten, hayata hazırlayan, ama her şeyden önce gerçek hayatı, ebedî hayatı öğreten baba…

Biz, “sözünde duran” bir baba isterdik; geçiştirme vaatlerle çocuğunu avutmak yerine, söz verdiğinde onda çakılı kalan babalar isterdik.

Sonra “içkisi, kumarı, uyuşturucusu, çalması-çırpması olmayan tertemiz babalar” isterdik bir de… Temiz olmak, temiz kalmak için…

“Allah’ı bilen, âhireti bilen” bir baba isterdik; çünkü onları bilen kendisini de, bizi de bilirdi. Ona yaklaşmak için gayret eder, kulluğunu unutmaz ve bize de unutturmazdı.

Bilmiyorum, çok şeyler mi istedik?!

Peki, siz babanızdan neler isterdiniz?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle