İslâm hukukunda “sefer” ve “müsâferet” yolculuk demektir. İslâmî bir terim olarak yolculuk, belirli bir mesafeye gitmek olup, orta bir yürüyüşle “üç günlük” yani on sekiz saatlik bir mesafeden ibârettir. Buna “üç merhale” de denir.
Orta yürüyüş, yaya yürüyüşü veya kafile içindeki deve yürüyüşüdür. Denizlerde ise, mutedil bir havada yelkenli bir gemi ile üç gün (on sekiz saat) sürecek bir yolculuğu ifade eder.
Yolcu, günümüzdeki şartlarda daha süratli bir vasıta ile bu mesafeyi kat edecek olsa, yine “yolculuk hükümleri”ne tâbîdir.
Vatanında veya vatan hükmündeki yerde oturan kimseye “mukîm”, bu yerden çıkıp en az (yürüyerek) on sekiz saatlik bir mesafeye gitmeye başlamış kimseye de “misafir (yolcu)” denir.
Yolculuklarda dinlenme süreleri de dikkate alınmış ve günlük yolculuk süresi, altı saat olarak belirlenmiştir. Normal bir yürüyüşle saatte 5 km. yol alınabileceği için, bir günde 30 km, üç günde de 90 km. “seferîlik mesâfesi” olarak hesaplanmış olur. Bu mesafeyi, rahat, meşakkatsiz ve çok kısa sürede yapmış olmak da sonucu değiştirmez. Hanefî mezhebine göre, yolculukta getirilmiş olan kolaylıklar, sadece yolculukla ilgilidir. (İlleti, mücerred seferîliktir). Yolculukta çekilecek güçlük ve sıkıntı sebebiyle değildir.
Yolculuğun Hükümleri
-Yolcu sayılmak için “yolculuğa niyet ettikten sonra”, yerleşim alanından uzaklaşıp belli bir mesafe kat etmek gerekir. Çünkü yerleşim birimlerinin kenarındaki mezarlık, harmanlık, sanayi bölgesi ve benzeri yerlere kadar gidenlere, örfte yolcu denilmez. Peygamber Efendimiz de Vedâ Haccı için Medine’den yola çıkarken öğle namazını Medîne’de tam kılmış, ikindi namazını ise Medîne’ye yaklaşık 5,5 km uzaklıkta olan Zülhuleyfe’de iki rekât kıldırmıştır.
-Hanefîlere göre, beş vakit namazı kendi vakitleri içinde kılmak gerekir. Çünkü vakit, namazın şartlarındandır. Sadece hac sırasında, Arefe günü, Arafat’ta öğle ile ikindi birleştirilerek öğle vaktinde (cem’i takdim); Müzdelife’de akşamla yatış birleştirilerek yatsı vaktinde (cem’i te’hir) kılınır. Bu, sahih sünnete dayanır. Yolculuk sırasında ise, öğleyi son, ikindiyi ilk vaktinde kılarak ya da akşamı geciktirip son, yatsıyı da ilk vaktinde kılarak “sûrî cem” yani şeklen birleştirme yapılabilir. Bunu da Peygamber Efendimiz, Tebük Gazvesi’nde uygulamıştır. Fakat dikkat edilirse burada, her namaz kendi vaktinde kılınmıştır. Hanefî mezhebi de bunu esas almıştır.
-Yolculuk esnasında ayağa giyilen mest üzerine mesh etme süresi, bir günden üç güne çıkar. Ramazan ayında yolculuk yapılırsa, farz olan orucu ertelemesi mübah olur. (bkz: el-Bakara, 184, 185) Yine yolculuk devam ettiği müddetçe, farz namazlar kısaltılarak kılınır. Yolculuk hangi amaçla yapılırsa yapılsın, seferîlik hükümleri devam eder.
Yolculukta Namazı Kısaltmak
-Yolculukta dört rekâtlı namazların kısaltılarak kılınması, Kur’ân, sünnet ve icmâ ile câizdir. Âyet-i kerimede, “Yeryüzünde sefere çıktığınız zaman, eğer kâfirlerin size kötülük etmesinden (fitne) korkarsanız, namazları kısaltmanızda bir sakınca yoktur.” (en-Nisâ, 101) Burada yolculukta “korku” sebebinin zikredilmesi, o gün yaşanan şartlardaki yolculukların riskini göstermektedir. Bu korku hâli geçmiş olsa ve yolculuklar güven içinde yapılsa da, kısaltma devam eder. Bu konuda Hazret-i Ömer, artık yollarda emniyet sağlandığını ve namazları kısaltmaya gerek olmadığını söylediğinde, Peygamber Efendimiz:
“Bu, Allâh’ın size verdiği bir bağıştır. Allâh’ın sadakasını kabul edin.” buyurmuştur. (Buhârî, Misâfirîn, 4; Tirmizî, Tahâre, 4, 20; Nesâî, Taksîr, 1; İBni Mâce, İkâme, 73)
Peygamber Efendimizin umre, hac ve savaş için yaptığı yolculuklarda, namazları kısaltarak kıldığını bildiren rivâyetler tevâtür derecesindedir.
-Hanefî mezhebine göre, yolcuların namazı kısaltması ruhsat değil, azimettir. Yolcu bile bile dört rekât namaz kılarsa, kötü bir iş (isâet) yapmış olur. Kılmış olduğu son iki rekât, nâfile namaz hükmündedir.
-Hanefî mezhebine göre, yolculuk sırasında konaklama yerinde eğer güvenlik ve rahatlık varsa, farzlara bağlı müekked sünnetleri kılmak gerekir. Yürüyüş ve yolculuk hâlinde, korku, zaman darlığı vb. güçlükler varsa nâfile namaz kılmak gerekmez. Çoğunluk mezhep imamlarına göre ise, yolculukta sabah namazının sünneti dışında farzlara bağlı nâfile namazları kılmak gerekmez.
-Seferî bir kimse, bir beldede on beş günden daha fazla kalmaya niyet edince, “mukîm: yerli” sayılır ve artık namazlarını tam kılar. Eğer on beş günden az kalmaya niyet ederse, seferîliği devam eder.
-Seferîlik mesâfesi kadar uzak bir yere giden kimse, burada belli bir ihtiyacını görmek için bekler ve “bugün çıkarım, yarın çıkarım” diye, kalmaya niyet etmeksizin uzun süre ikametini devam ettirirse, seferîlik hükümlerinden yararlanmaya devam eder.
-Mukîmin kazaya kalan namazları, yolculuğa çıkmasıyla değişmez. Onları dört olarak kılar. Yolcunun kazaya kalan namazları da ikamete niyet etmesiyle değişmez. Yolculuk esnasında kazaya kalan namazlarını iki rekât olarak kılar.
-Namaz, cemaatle kılındığında mukim yolcuya, yolcu da mukim imama uyabilir. Mukim kişi, yolcuya uyduğunda; yolcu olan imam iki rekât sonra selâm verir, namazını tamamlar. Mukîm cemaat ise, imamla birlikte selâm vermeyip namazını dört rekâta tamamlar. Yolcu, mukim imama uyduğunda ise, farz namazını iki değil, dört rekât olarak imamla kılar ve onunla beraber selâm verir.
-Aslî vatana dönüp gelmekle yolculuk hâli sona ermiş olur. Burada oturmaya niyet edilmese de sonuç değişmez. Vatan-ı ikamete dönüşte ise, kalmaya niyet gerekir.
İkamet Açısından “Vatan” Çeşitleri
Vatan üç kısma ayrılır:
a-Vatan-ı Aslî: Bir insanın doğup büyüdüğü veya evlenip içinde yaşamak istediği ya da evlenip yaşadığı yerdir.
b-Vatan-ı İkâmet: “Bir kimsenin doğup, evlendiği ve yerleşmeye karar verdiği yer” dışında, on beş günden fazla kalmayı düşündüğü yerdir.
c-Vatan-ı Süknâ: Bir yolcunun, içinde onbeş günden az oturmak istediği yerdir. Bu vatan ile, “vatan-ı aslî” veya “vatan-ı ikamet” değişmez. Geçici bir kalma yeridir.
Seferîlik konusunda, bu vatanlar, kendi misli ile veya üstü ile bozulur, aşağısı ile bozulmaz. Yani vatan-ı ikamette bulunan kimse, vatan-ı aslîye dönünce misafir olmaz. Eğer aradaki mesafe uzunsa, seferlik hükümleri yolculuk esnasında geçerlidir. Meselâ doğduğu ve hanımının bulunduğu yerden, “öğrencilik, askerlik, işçilik” gibi bir sebeple on beş günden fazla kalmak üzere seferîlik yapan bir kimse, yolculuk esnasında seferîlik hükümlerine tâbî olur. Ancak “vatan-ı ikamet”ine varıp onbeş günden fazla burada kalacağı için seferî sayılmaz. Aynı kişi, memleketine döndüğünde de (üç-beş gün bile kalsa) seferî değildir. Çünkü birisi kalıcı vatanı (vatan-ı aslî), birisi de geçici vatanı (vatan-ı ikamet)dır. İki vatanda da seferî değildir.
Bir kimse doğup yerleştiği yerden, sürekli olarak yerleşmek maksadıyla başka bir yere göç etse, artık ilk vatanı, “vatan-ı aslî” olmaktan çıkar. Meselâ birisi bir şehirde doğsa, ancak evlendiğinde başka bir şehre göç etse ve âilesiyle orada yaşasa, ilk doğduğu mekân, onun için “aslî vatan” olmaktan çıkmıştır. Eğer onbeş günden az kalacaksa, namazlarını seferî olarak kılar.
Bir kimse, bir şehirde otururken âilesini nakletmeden başka bir şehirde de evlense, her iki şehir kendisi için asıl vatan olur. Hangisine gitse mukim sayılır.
Not: Seferîlik konusunda daha geniş bilgi için bkz: Prof. Dr. Hamdi Döndüren, Delilleriyle İslâm İlmihâli; Ömer Nasûhî Bilmen, İslâm İlmihâli.
YORUMLAR