Kullarını “ahsen-i takvîm” üzere (en güzel şekilde) yaratan Allah Teâlâ, imtihan hikmetine binâen bütün kâinâtı ve canlıları hizmetine vermiş; akabinde kendilerine özel hitapta bulunarak Kur’ân-ı Kerîm’i vahyetmiştir. Bununla birlikte içlerinden ümmetlerine düşkün, sıkıntıya uğramalarına üzülen, şefkatli ve merhametli peygamberler vazifelendirmiştir. Kur’ân-ı Kerîm’de, “Ahsenü’l-Hâlıkîn: yaratanların en güzeli” olarak vasıflandırılan Allah Teâlâ’nın dünya ve âhirette insan için hazırlamış olduğu diğer nîmetleri de sayılamayacak kadar çoktur. Yarattığı her şeyi en güzel biçimde, ölçülü, âhenkli, muhkem, mükemmel ve hikmetli bir şekilde yaratan Âlemlerin Rabbi şöyle buyurmuştur:
“O Allah, kendisinden isteyebileceğiniz her şeyden size verdi. Öyle ki, Allâh’ın nîmetlerini sayacak olsanız, sayamazsınız. Doğrusu insan çok zâlim, çok nankördür.” (İbrâhim, 34)
İhsan
Kelime mânâsı “hoşa giden, tatmin eden, göze güzel görünen ya da hayranlık uyandıran her şey” için kullanılan ihsan kelimesini, Râgıb el-Isfahânî, “Kendine arzu duyulan her şey”, “maddî ve mânevî güzelliklerin tamamını muhtevasında toplayan” şeklinde tercüme etmektedir. Merhum Elmalılı Hamdi Yazır ise, bu kelimeyi, insanın nefsinde ve bedeninde, elde etmekle sevineceği her nîmet; güzel ve güzellik olarak açıklamaktadır.
İslâm âlimleri, ihsânı, “özellikle iyilikler konusunda, farz olan asgarî ölçünün ötesine geçip isteyerek ve severek daha fazlasını yapmak” mânâsında kullanmışlardır. Buna göre, ihsânın en alt sınırı, “Allâh’ı görüyormuşçasına iyilik yapmak” iken en üst sınırı, “nefse ağır gelmesine rağmen kendine kötülük yapan kişiye iyilikle mukâbelede” bulunabilmektir. Bir bakıma, insanın Allâh’a kulluk ve itaatinin yanı sıra insanlara ve bütün mahlûkâta karşılıksız iyilik etmesidir.
İhsan-Muhsin-İhlâs
İhlâs; arı-duru, kendisinde karışıklık olmayan, yalnızca “rızâ-yı Bârî” (Allah rızâsı) için yapılan iş demektir. İhsan ise, yapılan her şeyin ihlâs ile yani arı-duru, yalnızca Allâh’ın rıza ve sevgisini kazanmak üzere, Allâh’ı görüyormuşçasına bir hissiyât ile yapılmasıdır. Tıpkı “Ahsenü’l-Hâlıkîn” (Yaratanların En Güzeli) olan Allah Teâlâ’nın yarattığı her şeyi, en güzel biçim ve ölçüde yarattığı gibi… İnce, ölçülü ve özenli... Bu hâl, âyet-i kerîmede şöyle bildirilir:
“…Allâh’ın sana ihsanda bulunduğu gibi, sen de ihsanda bulun…” (el-Kasas, 77)
Fahreddin Râzî, buradaki ihsan kelimesinin insana emir sigasıyla geldiğini (emredildiğini) belirterek; “mal, mevki ile yardımda bulunmak, güler yüz ve hüsn-i kabul sahibi olarak iyi ve güzel şeyler yapmak ve söylemek” şeklinde açıklamaktadır. Bakara Sûresi’nde de böyle davranan kişiler şöyle methedilmektedir:
“Bilâkis kim muhsin (güzel niyet ve davranış sahibi) olarak (iyilik ederek) kendini Allâh’a teslim ederse Rabbinin katında onun mükâfatı vardır. Öylelerine korku yoktur, onlar üzülmeyeceklerdir.” (el-Bakara, 112)
İhsan sahibi muhsinler; sabır, itaat, güzel ahlâk, ağırbaşlılık, şefkat ve merhamet sahibi olan, aynı zamanda öfkeyi, kini ve nefreti yutup insanların suç ve kusurlarını affedenlerdir. İhsan ahlâkı, öncelikle peygamberlerde temâyüz etmiş, ümmetleri de onların şahsında bu hâl ve davranışları bizzat yaşayarak öğrenmişlerdir. Kendilerine kötülük yapıldığı hâlde sabır ve teennî ile güzel söz söylemişler, güzel davranışlarda bulunmuşlardır. Peygamber Efendimiz’in en zor gün olarak tarif ettiği Taif gününde dahî melekler:
“-Emret, şu iki dağı birleştirelim!” dediği hâlde Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bunu kabul etmemiş ve:
“-Bunlar bilmiyorlar, belki bunlardan sonra gelen nesiller îman eder!” buyurarak onlar adına af dilemiştir.[1]
Ahlâkta İhsan
Nübüvvetten önce veya sonra, Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in amellerine ve sosyal hayatının tamamına ihlâs ve ihsan hâkimdi. O’ndan sâdır olan her bir Sünnet-i Seniyye ya da O’na nisbet edilen her bir hadîs-i şerîf bir yönüyle ihsânın tasviri ya da örneğidir. Nitekim, kendi vazifesinin gayesini: “Ben güzel ahlâkı tamamlamak üzere gönderildim.”[2] buyurarak bildirmiştir.
Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- sözlerinde, davranışlarında, aile ve ticarî hayatında sanki Allâh’ı görüyormuşçasına ihlâsla davranır, her zaman ihsânı gözetirdi. Yalnızca insanlara değil, yaratılmış bütün canlılara yumuşak davranır, hak ve hukuklarını îtinâ ile muhafaza ederdi. Sözün en yumuşağını ve en güzelini söyler, davranışlarında teennî ile hareket ederdi. Hattâ O’na zarar vermeye gelenler, O’nun sözlerine ve davranışlarına mest olup bir müddet sonra îman ederlerdi.
Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:
“Mü’minlerin îman bakımından en mükemmeli, ahlâk bakımından en güzel olanıdır.”[3] buyurmuş, başka bir rivâyette ise;
“Nerede olursan ol, takvâ sahibi (Allâh’a karşı sorumluluğunun bilincinde) ol! Kötülüğün peşinden iyi bir şey yap ki, onu yok etsin. İnsanlara da güzel ahlâka uygun biçimde davran!”[4] diye tavsiyelerde bulunmuştur.
Sözde İhsan
Kur’ân-ı Kerîm güzel sözü, kökleri sağlam ve sabit, dalları gökte olan Rabbinin izniyle dâimâ meyve veren güzel bir ağaca benzetir.[5]
Mü’min olmanın ilk şartı; dil ile ikrar, kalp ile tasdikdir. Allah Teâlâ, kullarının güzel ve yumuşak söz söylemelerini, iyiliği emredip kötülüğü nehyetmelerini ister.
Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:
“Yarım hurmayla da olsa ateşten korununuz, eğer bunu bulamazsanız o vakit güzel söz söyleyiniz.” buyurur. (Buhârî, Edeb, 34)
Dolayısıyla insanın en önemli özelliği olan söz söylemek/konuşmak fıtrattan; bunun iyilik, yumuşaklık ve mâruf üzere yapılması ise ihsanladır.
Amelde İhsan
İhsan, kişinin özel veya sosyal hayatında yaptığı her işi Allâh’ın kendisini görüp gözetlediğini hissederek yapmasıdır. Hattâ Allah Teâlâ’nın “el-Alîm” (geçmiş ve gelecek her şeyi bilen) ve “el-Habîr” (gizli ve açık her şeyden haberdar olan) isimleriyle kalbinden ve zihninden geçen her şeyden haberdar olup kendisine şah damarından daha yakın olduğu duygusunu taşımasıdır.
Ameldeki ihsan; insanı kemâle ulaştıran en önemli eğitimdir. Ebû Mûsâ el-Eş’arî anlatır:
“Hayber fethi dönüşünde Rasûlullah ile beraberdik. Her bir tepeye çıktığımızda biz yüksek sesle tekbir getiriyorduk. Allah Rasûlü bize yaklaştı ve dedi ki:
«-Sakin olun. Siz işitmeyen ve burada bulunmayan bir Allâh’a seslenmiyorsunuz. Bilâkis her şeyi işiten, gören ve size çok yakın olan Allâh’a sesleniyorsunuz.»” (Buhârî, Tevhid, 9)
İşte bunu her an hissetmek, görmek ve bu şuurla yaşamaktır ihsan…
Edepte İhsan
Ahlâkî olanla estetik olanı buluşturma mânâsına gelen edep, iyiyi ve güzeli kemal derecesinde gerçekleştirmektir. Tıpkı Âlemlerin Rabbinin insanı ve kainatı en güzel sûrette ince ve ölçülü yaratması gibi... Bu vesile ile bir işi yapmak önemli olmakla birlikte, âdâbına uygun bir şekilde yapmak çok daha önemlidir. Nitekim “güzel” mânâsına gelen “hasen” kelimesi hem ahlakî anlamdaki iyiyi, hem de estetik anlamdaki güzeli temsil etmektedir.
Bir fiilin de hasen (güzel ve iyi olması), ahlâkî kurallara uygunluğu gerektirdiği gibi, edebe uygunluğunu da elzem kılar. Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in:
“Suyu, develerin içişi gibi bir nefeste içmeyin; iki veya üç nefeste için. İçerken besmele çekin. İçtikten sonra Allâh’a hamd edin.”[6] buyurarak su içme âdâbını öğretmesi;
“Binekli olan yürüyene; yürüyen oturana; sayıca az olan çok olana selâm versin.”[7] buyurarak selâm verme âdâbını öğretmesi gibi…
Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-; “Allah sizden birinizin bir iş yaptığı zaman, onu sağlam ve güzel yapmasını sever.”[8] buyurmuş ve ümmetine şöyle duâ etmesini öğretmiştir:
“Allâh’ım; beni amellerin en güzeline ve ahlâkın en güzeline kavuştur. Onların en güzeline ancak Sen ulaştırırsın. Beni kötü işlerden ve kötü ahlâktan muhafaza et. Bunlardan ancak Sen koruyabilirsin.”[9] Âmîn.
[1] Bkz. Buhârî, Bed’ü’l-Halk, 7; Müslim, Cihad, 111.
[2] Muvattâ, Hüsnü’l-Hulk, 7.
[3] Ebû Dâvûd, Sünnet, 15.
[4] Tirmizî, Birr, 55.
[5] Bkz. İbrâhim, 24.
[6] Tirmizî, Eşribe, 13.
[7] Müslim, Selâm, 1.
[8] Beyhakî, Şuabü’l-îman, IV, 334-335.
[9] Nesâî, İftitah, 16.
YORUMLAR