Takvâ, mü’minin, Allâh’ın hıfz u emânına sığınarak, âhirette kendisine zarar ve elem verecek şeylerden titizlikle korunması ve günahlardan sakınarak sâlih amellere sarılmasıdır.
Takvâ, kalbi mâsivâdan, yani Allah’tan uzaklaştıran her şeyden korumak sûretiyle cemâlî tecellîlerin mâkesi hâline getirmektir.[1]
Şeytan insana günahları süsler ve onu takvadan uzaklaştırmaya çalışır. Bunun için dört bir tarafında gezinir, vesveseler verir ve onu hidâyet yolundan saptırır. Onun bu vesvese, telkin ve tuzaklarından ancak ihlâs sahibi kullar korunmuştur. (Bkz: el-Hicr, 39-40)
* * *
Allah, mü’minlerden takvâ sahibi olmalarını ister ve şöyle buyurur:
“Ey îman edenler! Allah’tan, nasıl korkmak gerekiyorsa öyle korkup gerektiği gibi sakının ve ancak Müslümanlar olarak can verin!..” (Âl-i İmrân, 102)
Peygamber Efendimiz de takva üzere yaşamanın yolu öğretmiş ve çok sakınıldığı hâlde günah işlenmesini müteâkip hemen yapılacak tevbe ve sâlih amellerin o günahın izini temizleyeceğini bildirmiştir:
“Her nerede olursan ol Allah’tan ittikâ et ve kötülüğün arkasından hemen bir iyilik yap ki, bu, onu yok etsin. İnsanlara da güzel ahlâk ile muâmele et!” (Tirmizî, Birr, 55/1987)
* * *
Takvâ ile Allâh’ın kesin yasağı olan haramlar terk edilir. Helâl mi, haram mı olduğu belli olmayan şüpheli şeylerden olabildiğince uzaklaşılır. Hattâ gerektiğinde mübahlar bile asgarî seviyede tutulur. Bu hassasiyet, hadîs-i şerîfte şöyle beyan buyrulmuştur:
“Kul, mahzurlu şeylere düşme endişesiyle mahzûru olmayan bazı şeyleri de terk etmedikçe gerçek müttakîler derecesine ulaşamaz.” (Tirmizî, Kıyâme, 19/2451; İbn-i Mâce, Zühd, 24)
Abdullah bin Ömer -radıyallâhu anh- da şu îkazda bulunmuştur:
“Kişi, kalbini tırmalayan, kendisini huzursuz eden şeyleri terk etmedikçe takvâ makamına ulaşamaz.” (Buhârî, Îman, 1)
* * *
Allah katında insanların en üstünü, en çok takvâ sahibi olanlardır.[2] Allah Teâlâ, müttakî (takvâ sahibi) kullarını sever.[3] ve daima onlarla beraberdir.[4] Müttakîlere genişliği gökler ve yer kadar olan cennetler vaad edilmiştir.[5] Cenâb-ı Hak, takvâ sahibi kuluna, iyi ile kötüyü ayırmaya yarayan bir anlayış bahşeder ve onun günahlarını bağışlar.[6] Sıkıntı ânında ona bir çıkış yolu gösterir ve umulmadık yerde rızık lutfeder. İşlerine kolaylık verir, kötülüklerini affeder ve büyük ecirler bahşeder.[7]
* * *
Peygamber Efendimiz, duâlarında, Allah Teâlâ’dan “takvâ” istemiştir:
“Allâh’ım! Nefsime takvâsını ver ve onu tezkiye et! Sen onu en iyi tezkiye edensin. Sen onun velîsi ve Mevlâsısın.” (Müslim, Zikir, 73)
“Allâh’ım! Sen’de hidâyet, takvâ, iffet ve gönül zenginliği istiyorum.” (Müslim, Zikir, 72)
[1] Osman Nûri Topbaş, Faziletler Medeniyeti, 1, sh: 52.
[2] el-Hucurât, 13.
[3] Âl-i İmrân, 76.
[4] en-Nahl, 128.
[5] Âl-i İmrân, 133.
[6] el-Enfâl, 29.
[7] et-Talak, 2-5.
YORUMLAR