Bahçe, yemyeşil çimleri, rengârenk gülleri, şakıyan bülbülleri ve gayet îtinâlı bakımıyla ziyaretçilerini kendisine hayran bırakıyordu. Âşıkları, ziyaret hasretiyle yanıyor, gelenler huzûr bulup mutlulukla evlerine dönüyorlardı. Ne var ki, dünyada bütün güzellikler geçiciydi. Önemli olan, o eşsiz ve ebedî güzelliği bulmaktı. Aslında insanın yaratılış sebebi de kalbde hakkı tanıyabilmek ve hüsn-ü mutlakın tecellilerini seyir, başka bir ifade ile kesb-i kemâl, seyr-i cemâl değil miydi?
Nasıl her doğan ölüyor, her yeni eskiyor, dünyadaki bütün güzellikler son buluyorsa, bu bahçede de aynen öyle oldu. Önce bahçede bütün güllerin şâhı olan gül-i rânâ soldu. Çok geçmeden büyük sonsuz bir yolculuğun sükûtuna büründü. Kimbilir belki de firdevs-i âlâya uçtu. Ardından hazan yelleri esti. Diğer gül ve çiçekler sarardı. Geride kalanlar mağmûm, mukedder ve boynu büküktü.
Bahçenin nazlı bülbülü de gülünün hasretiyle yanıyor, bir ömür beraber oldukları günleri anıyor, vuslata hazırlanıyordu. Gönlü kırık, boynu bükük, bir müddet daha yaşadı. Nihâyet o da bir Temmuz günü, semâdan inen rahmet damlalarıyla bahçeden ayrıldı. Bahçe ikinci bir hazanı yaşadı. Ehl-i dillerin sevgilisi Allah’ın rahmetine kavuştu.
O bülbül ki, nûr-u nübüvvetten muktebes, hâlleri ve sözleri sadr-ı peygamberîden mâkesdi. Yârânları onu doya doya dinledi. Ahlâkıyla hâllendi. Cömertlikte eşine pâyân olmadığı için terennümlerini sevdiklerinden hiç esirgememişti. Kimde güzel bir hâl, söz ve bakış varsa hep o bülbüldendi. Şimdi o enîs-i dilden, ve amber kokulu esintisinden Sahrâ-yı Cedîd’de bir kabir kaldı hâtırâ...
Ancak şükür ki; feyizli nefesinden yeni bir bâd-ı sabâ esti. Bahçemize yine nevbahar geldi.
Betül Çiftçi
YORUMLAR