GÜLMEK -2-

Kahkaha ile gülmek, neden uygun değildir?

Cenâb-ı Hak, yaratmış olduğu her şeye bir ölçü koyduğu gibi (er-Ra’d, 8), insanın da davranışlarına belli ölçüler getirmiştir. Bu sebeple, güzel ahlâk sahibi olmak isteyen bir kimse, gülmesinde ölçülü olmalıdır. Yani, benliğini gülme hissi kuşattığı zaman, İslâmî ölçülerin dışına taşarak, çok gülüp kahkaha atmamalı, Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’i bu hususta da kendisine rehber edinmelidir.

 Ebû’l-Leys Semerkandî Hazretleri şöyle buyurur:

“Kahkaha ile katıla katıla gülmekten sakın. Çünkü onda sekiz âfet vardır. Bu âfetler şunlardır:

1-İlim sahipleri ve akıllı kimseler seni ayıplar.

2-Sefihler ve cahiller başına üşüşürler.

3-Eğer câhil bir kimse isen, cehâletin artar. Bir ilim sahibi isen, ilmin eksilir. Bu konuda şöyle bir rivayet vardır:

“Bir ilim sahibi kahkaha ile gülerse, ilminin bir kısmını zâyi etmiş olur.”

4-Geçmişte işlenen günahlar unutulur.

5-Gelecekte günahlara cüret artar. Çünkü kalbi karartır.

6-Ölümü ve âhireti unutur.

7-Sana bakıp gülenlerin günahlarını da yüklenirsin.

8-Ahirette çok ağlamaya sebep olur. Âyet-i kerimede buyrulur:

“Yaptıklarının cezâsı olarak az gülsünler, çok ağlasınlar.” (Tevbe, 82)

Bu âyetin tefsirinde, Ebû Zer -radıyallâhu anh- şöyle buyurur:

“Dünya kısadır; orada istedikleri kadar gülsünler. Ancak, âhirete vardıklarında, Allâh’ın huzuruna çıktıkları zaman hep ağlarlar. Âhiret sonsuzdur. Bu yüzden oranın ağlaması da sonsuz olur. (Tenbîhü’l-Gâfilîn)

* * *

 Yahya bin Muâz da kahkaha ile gülmekten sakınmanın yollarını şöyle açıklamıştır:

“Dört şey vardır ki, mü’mini gülmeye bırakmaz. Bunlar şunlardır:

 1-Âhiret işleri,

 2-Geçim derdi,

 3-Günahların verdiği gam, keder,

 4-Musîbetlerden gelen elemler.”

 Bunun bir mânâsı da şudur:

“Mü’min, bu anlatılan dört şeyle meşgul olmalı. Çünkü bunları düşünmek, onun kahkaha ile gülmesini engeller.”

* * *

 Enes bin Mâlik -radıyallâhu anh- anlatıyor: 

Bir gün Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, bir benzerini daha önce hiç işitmediğim pek etkili bir hutbede bulundu ve şöyle buyurdu:

Eğer siz benim bildiklerimi bilseydiniz; az güler, çok ağlardınız.”

 Enes -radıyallâhu anh- devamında şöyle der:

“Bunun üzerine Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in ashabı yüzlerini kapatıp hıçkıra hıçkıra ağladılar…” (Buhârî, Tefsir, 5/12; Ayrıca bkz: İbn-i Mâce, Zühd, 19)

 Müslim’deki rivâyette ise, Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-; “Namazda, önünü gördüğü gibi arkasını da gördüğünü” açıklamış, sonra da “Siz benim gördüklerimi görseydiniz; gerçekten az güler, çok ağlardınız!..” buyurmuştur. Ne gördüğü sorulunca da:

“-Cennet ve cehennemi gördüm.” buyurmuştur.

 Eşyâ ve olayları, gerçek yüzleriyle görmek, elbette insanı daha temkinli ve akıllı davranmaya götürecektir. Rastgele davranışlar, cehâletin ürünüdür.

 İbn-i Ömer -radıyallâhu anh- şöyle anlatıyor:

Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bir gün, oturup konuşan ve gülüşen bir topluluğa rastladı ve kendilerine selâm vererek:

“-İştahları keseni çok hatırlayınız!” buyurdu.

Onlar:

“-İştahları kesen nedir?”diye sorduklarında, Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

“-Ölümdür!” buyurdu.

Bir âhiret yolcusu olduğunda kuşku bulunmayan insan, durumunu düşündükçe ve gerçeği öğrendikçe, çıktığı bu uzun ve tehlikeli yolculukta kendisini sıkıntıya sokmayacak, aksine yardımcı olacak birtakım hazırlıklar yapma ihtiyacı hissedecektir. Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, işin bu tarafını ısrarla hatırlatarak, müslümanların duygulu ve sorumlu bir hayat yaşamalarını, gereksiz taşkınlıklar yapmamalarını bir tehdit üslûbuyla dile getirmiştir. Durumu kavrayan ashâb-ı kirâm, yüzlerini kapatıp hıçkıra hıçkıra ağlamaktan kendilerini alamamışlardır. (Riyazü’s-Salihîn Tercüme ve Şerhi, ErkamYayınevi)

 

 Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- nasıl gülerdi?

 Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, yaratılıştan beşûş çehreli, yani güleç yüzlü idi. Tebessüm denen “gülümseme”, O’nun mübârek yüzünden hiç eksik olmazdı. En sıkıntılı anlarında bile, üzüntülerini belli etmezler, yanındakilerin içlerini karartacak bir tavır sergilemezlerdi. Bilhassa sevdikleri kimselerle karşılaştıklarında, öylesine tebessüm ederlerdi ki, böyle anlarda, yüzleri ay gibi parıldardı.

 Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in gülüş tarzı ile alâkalı olarak Hazret-i Âişe validemiz şunları söyler:

“Rasulullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in, küçük dili gözükecek şekilde, kendinden geçercesine güldüklerini hiç görmedim. O’nun gülüşü, tebessüm şeklinde idi.” (Buhâri, Tefsiru Sûre (46) 2; Edeb, 68)

Diğer taraftan Sahâbe-i Kirâm Efendilerimiz de, Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in hoşuna giden bazı sözler ve davranışlar karşısında “azı dişleri gözükecek derecede güldüğünü” haber vermişlerdir.

 Bu ifâdeler, mecâzî bir anlatım tarzı olup, şu veya bu dişlerin görünüşünden çok, gülüşün derecesini anlatmaktadır. İmâm-ı Gazâlî’nin dediği gibi, bu gülüş tarzında; “dişler gözükür, fakat ses işitilmez.”

İşte bu, Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in gülüş tarzıdır. (Ayrıntılı bilgi için bakınız; “Peygamberimiz’in Şemâili”, Prof. Dr. Ali Yardım, Damla Yayınevi)

 Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in bu uygulamalarından anlıyoruz ki, İslâm, abus suratlı, yanındakilere hüzün ve sıkıntı veren bir çehre istemiyor. Aksine bir mü’minin daima güleryüzlü, yani mütebessim olması gerektiğini bizzat Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, şahsında bütün müslümanlara gösteriyor.

 

Namazda gülmenin hükmü nedir?

 Bir kimse namaz kılarken gülerse, bakılır; eğer (yanında biri olsun veya olmasın) sadece kendi işitebileceği bir ses tonu ile gülmüşse, sadece namazı bozulur. Şayet başkasının işitebileceği bir ses tonu ile güldüyse, hem abdesti, hem de namazı bozulmuş olur. Namaz kılarken tebessüm etmek ise, namazı bozmaz.

Hanefîler dışındaki üç mezhebe göre, yüksek sesle gülmek, yalnız namazı bozar, abdesti etkilemez.

 Ebû Mûsâ el-Eş’arî -radıyallâhu anh-’dan şöyle dediği rivayet edilmiştir:

“Bir gün Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- insanlara namaz kıldırırken, bir adam mescide girerek, mescid içindeki bir çukura düşmüştü. Bu adamın gözleri kör idi. Namazdaki cemaatin çoğu buna güldüler. Bunun üzerine Hazreti Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- gülen cemaatin namazları ile birlikte abdestlerini de yenilemelerini emretti.” (Daha geniş bilgi için bkz: Delilleriyle İslam İlmihali, Prof. Dr. Hamdi DÖNDÜREN)

* * *

Cenâb-ı Hak, “İslâm’ın güler yüzü” olabilmeyi, cümlemize nasip etsin. Âmin.

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle