* Ashâbın Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e bağlılığı, bir gölgenin sahibine bağlılığı gibiydi…
* Ashab-ı Kirâm, Efendimiz’i canlarından çok severlerdi. Efendimiz hatırlarına gelince evleri kendilerine dar gelir, ancak O’nu görünce ferahlarlardı.
* O’nu, mal ve canlarının ötesinde severlerdi. Fedâ etmek en büyük lezzetleriydi. Racî ve Bi’r-i Maûne’ye giderlerken tereddüt etmediler.
* Otururken ayağı tutulan kimse, “Ya Muhammed!..” der, salavat getirince acısı dinerdi.
* Müşrikler tarafından bayıltana kadar dövülen sahâbi, ayılınca ilk olarak Rasulullah’ı sorardı.
* Emirlerine itaat ederler, “Neden, niçin?” diye sormazlardı. Onların Kitap ve Sünnet’e bağlılığı da pazarlıksız, tartışmasız ve içtendi. Peygamber Efendimiz’in yaptığı bir şeyi asla terk etmezlerdi.
* Konuşmalarında, Peygamber Efendimiz’den bahsederken ismiyle hitap etmez, O’nun nebî ve rasûl sıfatlarıyla ya da güneş ve ay diye ifade ederlerdi. (Ka’b’ın affediliş hâdisesinde olduğu gibi)
* Allah Rasûlü’nün hadis-i şeriflerini rivâyet ederken renkleri değişir, heyecandan boyun damarları şişerdi.
* Mescid-i Nebevî’nin etrafında oturanlar, evlerine çivi çaksa, Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- incinmesin diye birbirlerini uyarırlardı.
* En büyük temennîleri iki dünyada da Rasûlullah’la beraber olmaktı. Bunun için hayatlarını Allah Rasûlü’nün sünnet-i seniyyesi üzerinde yaşarlardı.
* * *
Hazret-i Ömer -radıyallâhu anh-:
“– Yâ Rasûlallah! Seni canım dışındaki her şeyden çok seviyorum!..” demiş ve fakat Allah Rasûlü bunu yeterli görmemiş, Onun elini tutarak:
“– Canından çok sevmedikçe olmaz, yâ Ömer!” buyurmuşlardı. Bunun üzerine Hazret-i Ömer hemen:
“– Canımdan da çok seviyorum Yâ Rasûlallah!” demişti ki, Peygamberimiz -sallâllâhü aleyhi ve sellem-:
“– Şimdi oldu.” buyurarak onun bu hâlini memnuniyetle tasdik etmişti.
Allah Rasûlü -sallâllâhü aleyhi ve sellem-; sevgi üzerinde neden bu kadar çok duruyor?! Çünkü O’nun hayatı bilinmeden, kalpler O’nun sevgisiyle bezenmeden İslâmî yaşayış benimsenemez. İnsan sevdiğini taklit eder. Bizler de O’nu kendimizden çok seveceğiz ki, nefsânî arzularımıza râm olmayalım.
* * *
Mesnevî’de şöyle bir hikâye geçer:
“Ashab-ı Kirâmdan birisi (Câbir -radıyallâhu anh-), Peygamberimiz -sallâllâhü aleyhi ve sellem-’in kapısını çalar.
“– Kim!” diye sorulunca, kapıdaki:
“– Ben!..” der.
Kapı açılmaz. Tekrar çalar. İçeriden yine kim olduğu sorulur. Adam bu sefer:
“– Ben hariç, Sen…” der.
Kapı açılır ve:
“– Bu kapıdan iki değil, bir girer.” buyurulur.
YORUMLAR