Birçoğumuz, aldığımız mânevî gıdaların yetersizliğinden dolayı doktor doktor gezer, bir tesellî ararız derdimize… İlmî açıdan farkına varamadığımız problemlerin çözümü için bedelini ödemeye hazır olduğumuz “terapi seansları”nı dört gözle bekleriz. Âcizliği tadarken, lezzetine de alışmış oluruz bir yandan… Çünkü insanız, rûhumuzun gıdasının tam olarak ne olduğuna karar veremeyiz. Midemizi tıka basa doldururuz keyif için… Rûhumuzun gıdası için de psikologların mutfağa girmesini bekleriz. Gözümüzü kapatır, kulağımızı açarız; verilen reçeteyi ise, kalbimize bantlarız. Aylar böyle geçerken bir gece davullar çalmaya başlar, sahur için uyanırız...
Göklerden gelen bir terapidir Ramazan… Açlığın en şerefli hâlidir. Hangi faydasından bahsetmek gerekir öncelikle, bilinmez, ancak hem fizikî, hem de psikolojik açıdan bu derece faydalı olan ve âhiret için de tükenmez bir kazanç sağlayan mukaddes bir ibâdettir, oruç...
1877 senesinde Dr. Edward Dyun adlı doktor, Amerika’da ilk defa “oruçla” tedavî usûlüne başlamıştır ve o, bu başarısını bütün dünyaya ispat etmiştir. Bu sihirli tedavi, Dr. Dyun’a öyle tesir etmiştir ki, “Oruç Tedavisiyle” ilgili kitabında şunları söylemektedir:
“Bu kitap, ilaçlarla tedavi eden bir doktorun hayat tecrübeleri esasıyla yazılmıştır. Ben bütün ilaçların insan sağlığına tamamen faydasız olduğuna emin olduktan sonra, nihayet «oruçla» tedaviyi iyice denedim ve kesin olarak söyleyebilirim ki, bütün hastalıkları, insanın yaratılışına tam uygun fıtrî bir tedavi usûlü olan «oruç»la kolaylıkla tedavî etmek mümkündür.”
Bilim dünyası açıklamıştır ki, oruç tutan insan, bütün hayat enerjisini, hücrelerini yenilemek için harcar ve beyin, diğer bütün organların adına çalışarak kişiyi bilinçli ve zinde tutar. İnsanın geçici hâlsizliği ise, açlıktan değil, vücudun kendini yenileme programındaki çalışma kampına alınmasından kaynaklanmaktadır. Nitekim bir deri bir kemik kalmış bir insanın, son ânına dek aklının yerinde olması da bunun ispatıdır.
Psikolojik değerlerle bakıldığında oruç, son zamanlarda özellikle küçük çocuklar üzerinde durulan birebir etkili bir “gelişim metodu”dur. Oruç, ferdin kendini dizginlemesi, davranışlarını kontrol etmesi ve böylece kişiliğin oturması ve güçlenmesi için oldukça önemlidir. Çünkü oruç, dışarıdan hiçbir baskı ve kontrole mâruz kalmadan, kişinin sadece kendi kontrolünde ve vicdânî sorumluluğunda olan bir ibâdettir. Kişi, kimsenin göremeyeceği bir yerde yemek yiyebileceği hâlde, sırf kendi rızâ ve isteğiyle açlığı tercih etmekte ve böylece kendini terbiye etmektedir. Hele ki, oruç tutan insan, sigara gibi bazı kötü bağımlılıkları olan biriyse ve buna rağmen orucunu aksatmadan tutuyorsa, oruç, o şahsın kendi iradesindeki gücü hissetmesine ve kendine olan güvenini tazelemesine büyük bir yardımcı hâline gelir.
Oruçla bütün hücrelerimiz yenilenirken ahlâkımızın hücreleri de yeniden doğar, şekillenir, arınır… Oruçla insan, sadece yemeden içmeden kesilmez. Gün boyu yaşadığı açlığın boşa gitmemesi için ahlâkî sorumluluklarını da taze tutar. Çünkü şuurla tutulan bir oruçta, vicdanı her an uyanık tutacak bir açlık disiplini mevcuttur. Kişi başladığı yolu başarıyla geçmek ve orucunun sevabına leke getirmemek için attığı her adıma dikkat eder, söylediği sözleri ince eler ve kendisinden iktisâdî bakımdan daha alt seviyedeki insanlara da eskisinden daha fazla değer verir, hassaslaşır. Suç oranlarının Ramazan ayında dikkat çekecek kadar azalması da bu sebepledir. Böylece oruç ferdiyetçilikten topluma yönelen bereket dolu bir huzur cümbüşü hâline gelir.
Ve geriye tek bir şey kalır…
Yaratan’ın bize armağanı olan oruçla kazandığımız huzurun, bütün yıl boyunca içimizde diri durması ve çeşitli sıkıntılarla bir araya getirdiğimiz sevap küfemizin altını deldirmemek…
YORUMLAR