Muhterem Okuyucularımız;
Büyük umutlar ve hayallerle kurulan âile yuvalarının, incir çekirdeğini doldurmayacak sebeplerle yıkılması ne acı!.. Maalesef günümüzde toplumlar, gün geçtikçe daha fazla bu acılarla tanışıyorlar. Bu, ulvî ve kavî olması gereken, ancak zaten “eğreti” duran âile ve dostluk bağları; türlü sebeplerle yıpranıyor, âdeta ufacık bir dokunmayla “tutanın elinde kalıyor.”
Cenâb-ı Hakk’ın aralarına ülfet ve muhabbet tohumları serpiştirdiği, sabrın meskeni, anlayış ve olgunluğun merkezi, tecrübe, ahlâk ve bilginin ilk mektebi, toplumun mayası olan âile yuvaları şimdi kan ağlıyor. Bu yuvalar kan ağladığı için toplumlar can çekişiyor, sokaklar, okullar, ticârî ve siyâsî müesseseler birbirini takip eden bunalım ve krizlerden geçiyor. Herkes birbirine bakıyor ve suçlu arıyor.
İşgalci devletler, geçtiğimiz yüzyılın başında ülkemize dadandıklarında toplumumuzun sağlam yapısı karşısında âciz kalmışlar ve toplumu bu şekilde dokuyan din ve âileye göz dikmişlerdi. Çünkü bu ikisi canlı olduğu müddetçe, toplumların yıkılması mümkün değildi.
Uzun yıllar sistemli bir şekilde yürütülen faaliyetler neticesinde, bu iki can damarımızda da derin rahneler açıldı. Şimdi biz, devamlı kan kaybeden bu damarlarımıza ilk yardımda bulunmanın derdindeyiz. Kaybedilen kana işaret etmek, daha büyük şoklara girmeden hastamızı ciddî bir bakımdan geçirmek gerektiğini düşünüyoruz.
Geçen sayılarımızda dînî hassasiyetlerimizin kaybedilişine ve bunun dehşetli sonuçlarına işaret etmiştik, bu sayımızda da âileye eğilelim dedik. Savruluş ve buhranların odağındaki âileye… Tamamen fertlerle kurulan, fertlerin sağlamlığı kadar sağlam olan “âile yuvası” çürüdükçe, yetiştirdiği yeni fertler de kokuşuyor. Her bozulan âile, daha kötü fertler yetiştiriyor ve daha kötü fertler daha berbat âileler kuruyor. Bu çöküş, bu kısır döngü; birbirinin sebep-sonucu olarak halkayı genişlete genişlete devam edip gidiyor. Öyleyse bu gidişe bir ucundan dur demek lâzım!.. Fertleri eğitmeden âileyi, âileye düzen vermeden fertleri eğitmek zor!..
Bu ana konumuz çerçevesindeki yazılarımızın yanısıra, Peygamber Efendimizin on dört asır önce “bir insan hakları beyannâmesi” şeklinde îrâd ettikleri “Vedâ Hutbesi”ni manzûm olarak bulacaksınız sayfalarımızda… Ayrıca toplumumuzun, fert ve âilelerin kanseri demek olan “Gıybet”i, cahillik arttıkça artan “bid’at”leri, Eylül ayı ile birlikte başlayan okul mevsimine yönelik rehberlik yazılarını okuyabilirsiniz.
Allah Teâlâ, bizlere, içinde bulunduğumuz bu mübârek gün ve aylarda, kendimizden başlayarak çevremize yayılan bir uyanıklık, şuur ve dirilik ihsan eylesin!..
Geçtiğimiz ay başlayan Filistin ve Lübnan katliâmlarında şehid düşen bütün din kardeşlerimize Rabbimizden af ve mağfiret niyâz ediyor; geride kalan akrabalarına sabır ve kolaylıklar diliyoruz. Son söz olarak da “insanların ve insanlığın yok edilişi karşısında sessiz kalan insanlara(!) yazıklar olsun!..” diyoruz.
YORUMLAR