Gıda Katkı Maddeleri

Hepimizin her an, her yerde tükettiği katkı maddeleri, içinde yaşadığımız toplum şartlarının bir sonucu hâline gelmiştir. Sağlıklı beslenmeye özen gösteren kişiler bile bir kap meyveli yoğurt ya da kuru meyve yerken birtakım kimyasal maddeleri de beraberinde tüketiyor. Kuşkusuz bu, “katkı maddelerinin hepsi insan sağlığına zararlıdır” da diyemeyiz.

Son 30 yıldır gelişmiş ülkelerde başta olmak üzere, yiyeceklerde katkı maddesi kllanımında tam bir patlama olmuştur. Örneğin sadece İngiltere’de bir yıl içinde kullanılan katkı maddelerinin toplam ağırlığının iki yüz bin tonu geçtiği söyleniyor.

Katkı maddelerinin tüketimi arttıkça, bazı rahatsızlıklarla olan bağlantılara yönelik teşhisler de ortaya çıkmıştır. Bunların içinde en sıkça görülenleri; ekzema, astım, baş ağrısı, alerjik kaşıntılar, gastrik rahatsızlıklar, ishal, (özellikle çocuklarda) hiperaktiflik ve aşırı duyarlılıktır (hypersensitivity).

Örneğin İngiltere, bugün Avrupa’nın en hasta ülkesi konumundadır. Ayrıca bu ülkedeki kanser vak’alarının sayısı dünyanın en üst sıralarında yer almaktadır. Maalesef, çeşitli dünya ülkeleri, bu konuda artırılması ve geliştirilmesi gereken araştırmalara ve birtakım gıda komitelerinin uyarılarına sırt çevirmektedir. Gerçek şu ki, son iki-üç nesil bir nevi “denek” olarak kullanılmaktadır.

Katkı maddelerinin güvenli olup olmadıklarını anlamak için hayvanlar (özellikle fareler) kobay olarak kullanılmıştır. Ancak onlar insan değil ki, kendilerini nasıl hissettiklerini anlayabilelim; “Başınız ağrıyor mu? Mideniz bulanıyor mu?” diye soralım. Ayrıca insanlar ve hayvanların biyo-kimyasal ve genetik yapıları farklı olduğu için varılan sonuçlar yanıltıcı olabilir. Mesela “Thalidomide” adı verilen ilaçtan, insanlar farelerden yüz kat; maymunlardan da yirmi kat daha duyarlı olup çok daha fazla etkilenmektedirler.

Gıda katkı maddeleri, kendisi gıda olmayan, ancak gıdalara uygulanan işlem gereği zorunlu olarak katılan maddelerdir. Gıda katkı maddeleri, dünyada 180’den fazla ülkenin kabul ettiği bir sistemle numaralandırılmaktadır. Bu maddelerin hepsinin başında “Europe (:Avrupa) sözcüğünün ilk harfi olan “E” bulunmaktadır. Her katkı maddesinin numarasının yanı sıra bir de adı vardır. Örneğin “E110” numaralı katkı maddesinin adı “sunset yellow”dur (gün batımı sarısı). Etiketlerde adı veya numarası ile yazılır.

 

Katkı maddeleri genellikle şu amaçlar için kullanılır:

  • Koruyucu olarak; gıda maddelerinin bayatlama, kokuşma, bozulmasını geciktirmek için,
  • Normalde birbiriyle karışmayan veya zor karışan maddeleri birbirine bağlayıcı olarak, yani bu maddelerin emülsiyonunu kolaylaştırmak için,
  • Renklendirici olarak; gıda maddelerinin daha canlı, parlak ve göze hoş görünmesini sağlamak için,
  • Tatlandırıcı olarak, damağa lezzet vermek için.

Bu maddelerle artık hiçbir şey imkansız değil. Günümüz dünyasında bir gıdanın bir yıl, iki yıl ya da bilmem kaç yıl daha uzun süre dayanması, artık insan sağlığından daha önemlidir(!)…

 

Size abartılı gelebilir, ama ne yazık ki gerçek bir örnek:

Bir paket “hazır tavuk suyu çorbası”nın içindeki katkı maddeleri:

-Nişasta,

-Kuru glikoz şurubu (Acaba nasıl kurutuluyor?)

-Bitkisel yağ,

-Şeker,

-Lezzetlendiriciler; monosodyum glutamat 621, sodyum5 ribonucleotide 635, tuz, kurutulmuş tavuk, soğan tozu,

-Asit düzenleyici: E340, baharatlar,

-Emülgatörler; E 471, E472

-Boyalar: E150, E102

-Antioksidanlar: E 320, E321.

Bu örnek de gösteriyor ki, küçük bir paket içinde satılan “tavuk suyu çorbası”nda bile birçok katkı maddesi kullanılıyor. Neden kullanıldığını ise yukarıda söylemiştik.

Burada belirtilmesi gereken önemli bir husus da şudur: Çocuklar, daha düşük vücut ağırlığına sahip olmakla beraber, daha yüksek enerji ve gıdaya ihtiyaç duyarlar. Genelde çocukların tercihleri çok kuvvetlidir ve belirli gıda maddelerini daha çok tüketirler. Bu yüzden vücutlarına enerji ihtiyaçlarından daha fazla katkı maddesi girebilir. Fast food yiyecekler, çocuklar ve gençler için en önemli besinleri olmuştur. Mesela sık sık “sosisli sandviç, salamlı hamburger, ille de baharatlı cips” diye  tutturan evlatlarına ebeveynler, daha dikkatli ve çekici diyetler (beslenme tabloları) sunmaları gerekmektedir.

Başta Avrupa ve ABD olmak üzere İsveç, Norveç, Finlandiya ve İsviçre’de yasaklanan 100’ün üzerindeki katkı maddesi, maalesef ülkemizde hâlâ kullanılmaya devam edilmektedir. Mesela hazır çorbalarda, et ürünlerinde, et ve tavuk suyu tabletlerinde kullanılan “mono sodyum glutamat”, çocuklarda  zekâ geriliğine neden olduğu için ABD ve Avrupa’da yasaklanmıştır. Hatta bebek bekleyen annelerin yemesi, bebeğin beyninde tahribat yapacağından oldukça sakıncalıdır.

 

Uzmanlara göre, Batı ülkelerinde yasaklanan ama ülkemizde hâlâ kullanılmakta olan katkı maddeleri ve muhtemel etkileri şunlardır:

 

KATKI MADDESİ

KULLANILAN GIDALAR

ETKİLERİ

E124 Panceeau-4R (Kırmızı)

Şekerlemeler, cikletler, toz içecekler, hazır jöleler, reçeller, çilekli yoğurtlar, ketçap, salam, paket çorbalar..

Kanser, aşırı duyarlılık, çocuklarda hiper aktiflik ve astım.

E102 Tattrazine

Şekerlemeler, cikletler, hazır jöleler, soslar, balık köftesi, füme balık, kek ve şeker süsleri, süt-krema tozu, hazır çorbalar.

Hiperaktiflik, astım, migren, egzema, ciltte kırmızı lekeler.

E150 Karameller

Şekerlemeler, aromalı sütler, kolalar, hazır et ürünleri, hamburgerler, soslar, kek, pasta, bisküviler, hazır çorbalar.

Gen bozukluğu, b6 vitamini eksikliği, kanser.

 

E110 Sunset Yellow

Gofretler, aromalı bisküviler, meyveli yoğurtlar, dondurma, jöle, reçeller, ketçap, gazoz içecekler.

Böbrek rahatsızlığı, astım, ciltte döküntü, hiperaktiflik, kanser. Bazı kişileri de güneş ışığına karşı alerjik yapabilir.

Galiatlar

Margarin, katı ve sıvı yağlar

Karaciğerde tahribat

Nitratlar

Salam, sosis ve bazı et ürünleri.

Kanın oksijen taşıma yeteneğini taşır.

 

Sonuç olarak, hepimiz artık sanayi, düzensiz şehirleşme ve toprak kirliliği ile “kimyasal bir çevre” içinde yaşamaktayız. Vücudumuza giren zehir miktarını mümkün olduğunca azaltmak, bedenimizin ve bağışıklık sistemimizin daha güçlü olmasını sağlayacaktır. Allah’ın bize emanet ettiği canımızı ve yavrularımızı maddî-mânevî her türlü tehlikeden korumanın en büyük vazifemiz olduğunu unutmamalıyız.

 

PAYLAŞ:                

Nejla Bas

Nejla Bas

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle