Ramazân-ı Şerîf’te orucun fazîletine ermeli ve bilhassa gece namazları olan terâvih ve teheccüdlerle, kalblerimizi ihyâ etmeliyiz. Bu mübârek ayda namazlara daha da îtinâ göstermeli, Kur’ân-ı Kerîm’i huşû ile okumalı, zikirle rûhumuzu inceltmeli, zekât, infâk ve sadakalar ile de, vicdan huzûruna kavuşmalıyız. Kur’ân-ı Kerîm’in dünyâ semâsına indirildiği bu mübârek ayda; nefsimizi hesâba çekerek kulluk hayatımızı Kur’ân terbiyesi istikâmetinde bir daha gözden geçirmeliyiz. (O. Nûri Topbaş, Saadet Damlaları)
* * *
Ramazân, bir takvâ mektebi, bayram ise onun rûhânî bir şehâdetnâmesidir. Bayramlar, tâtil günleri değil, Allâh’ı zikir, şükür, sıla-i rahim ve ictimâî ibâdet günleridir. Îman kardeşliğinin cemiyet planında yaşandığı mübârek vakitlerdir. Bu sürûr günlerinde bilhassa muhtaçların ve gariplerin gönüllerini hoşnud etmeliyiz. Zîrâ merhamet edene merhamet edilir, Hak rızâsı için sevindireni, Hak Teâlâ sevindirir. (O. Nûri Topbaş, Saadet Damlaları)
* * *
En güzel bayramın yaşanması, dost ve akrabâ râbıtalarını güçlendirerek gönlümüzün, yoksul, garîb, kimsesiz, yetîm, dul, yorgun ve bîtâb gönüllere uzanması ile olacaktır. Dostlarına, yakınlarına, muzdariplere ve bir kenarda kalmış kardeşine sırt dönenler için bir bayram sürûr ve hazzı düşünülemez. Hadîs-i şerîfte buyurulur:
“Farzların edâsından sonra Cenâb-ı Hakk’ın en ziyâde sevdiği amel, bir müslüman kardeşine sevinç vermektir.” (Süyûtî, el-Câmiu’s-Sağîr, I, 11)
Çünkü bayramlar, îmân kardeşliğinin gerçek tezâhür sahneleridir. Ölüm ötesindeki neş’eli günlere bir rahmet meş’alesidir.
O hâlde, muzdaribi sevindirecek, ona ilâhî bir neş’e ile sükûn bulduracak hakîkî bayramı idrâk etmeliyiz. Böyle bayramlar, kula, hem kendi hazzını hem de başkalarını sevindirmenin hazzını yaşatır.
Zîrâ bayramlar, ferdin değil, toplumun mânevî sevinci, bu heyecanın paylaşılması, gönül iklîmine girme, bütün müslümanları gönülden kardeş hissedebilmedir.
Acaba bayramlarda, kanadı kırık kuş gibi âciz, bitkin ve neş’esiz insanlara ne taşıyabiliyoruz?
Hazret-i Mevlânâ -kuddise sirruh-, “kırık kalbler”e hassâsiyetle davranmak gerektiğini beyitlerinde şöyle ifâde eder:
“Senin değer vermediğin, saman çöpü zannettiğin gönül, her şeyin üzerindedir.”
“Harâb gönül, Hakk’ın nazargâhıdır. Hakk’ın teşrîf ettiği yerdir. Hakk’ın defîneleri harâb gönüldedir. Harâbelerde pek çok defîneler gömülüdür. Gönlü yaratan ne yüce ve ne güçlüdür.”
Gerçek bayram, geniş bir rahmet ve ğufrân iklîmi, sonsuz bir afva mazhar olan müslümanların derin bir îmân heyecanı içinde birbirleriyle kaynaştığı muhteşem hâtırâlarla dolu mübârek bir gün olmalıdır.
Bayram, büyük-küçük, muzdarip-sıhhatli, zengin ve fakîrin müşterek bir sürûr günüdür. Onların hepsinin memnûn olması, bayramların gerçek mânâsının yaşanması ile mümkündür. Bu îtibarla bayram, yaratandan ötürü bütün mahlûkâta sevgi, şefkat, nezâket ve muâvenet vesîlesi olmalıdır. (O. Nûri Topbaş, İslâm İman İbâdet)
* * *
Bayram günü, mahzûnların, kimsesizlerin ve muzdariplerin gönlünü almakla başlamalıdır. Hadîs-i şerîf mûcibince ilk bayramlaşma, en çok alâka, yardım ve şefkate muhtaç olan geçmişlerimizle melâl yüklü selviler altında başlamalıdır. Bu hâl, ölülerle dirilerin hasret gidermesi, haşır-neşir olmasıdır. Fâtihalar ve sadakalar ikrâm ederek geçmişlere bir vefâ borcunun îfâsıdır. Kendisinin de birgün, ziyâretine koştuğu ölülerin hâliyle hâlleneceğini hatırlayarak, hayâtını bu şuûr ve idrâkin îcâbınca yeniden tanzîm ve kontrol etmenin imkânını elde etme vesîlesidir. Gerçekten ecdâd, insanın kendi âkıbetini lâyıkıyla görüp ölümden ibret alabilmesi için kabristanları hep şehir ortalarına veya yol kenarlarına yapmıştır. (O. Nûri Topbaş, İslâm İman İbâdet)
* * *
Diğer bir ifâde ile de bayram, Ramazan’ın kıymetini lâyıkıyla idrâk edenler, bu feyizli bereket mevsimini Hakk’ın emirlerine uygun geçirenler, ebedî lezzetleri fânî lezzetlerden üstün tutanlar ve âhıret neş’elerini dünyâ zevk u safâsına tercîh edenler için Rabb’in ilâhî bir ziyâfet günüdür.
Bayram, bu bakımdan düşünüldüğü zaman mânevî bir zaferin kutlanmasıdır. İlâhî bir kazancın ictimâî sevincinin yaşanmasıdır. Dolayısıyla bayram, ferdin değil, umûmun sevincidir. Büyük bir şükür nişânesi olan bayram namazı da ferdî olarak değil, cemâat ile kılınır. Mü’minler, bayramda dînî hisleri ve muhabbetleri ölçüsünde feyz alır, nûrâniyet kesbeder. (O. Nûri Topbaş, İslâm İman İbâdet)
* * *
Ayrıca dünyâ hayâtının âdetâ kısa bir Ramazan mevsimi, bayramının da rızâ ve seâdet tecellîleri ile açılacak bir âhıret günü olduğunu hatırdan çıkarmamak lâzımdır.
Nice zamandan beridir ki, ülkemizde ve âlem-i İslâm’da bayramların bu ulvî mâhiyetinden bir hayli uzaklaşılmış bulunulmaktadır. Birçokları, bayramı bir tatil zannederek seyahate çıkmakta, onun ictimâî ve rûhânî vasfını yitirmektedir. İslâm’ın özünden inhirâfın tabiî bir neticesi olan şu menfîliği bertaraf ederek bayramları hakîkî mâhiyetine göre yaşayabilmek, içinde bulunduğumuz İslâmî gayret ve faâliyetlerimizin en ehemmiyetli bir cüz’ünü teşkîl etmelidir.
Zîrâ bayram, İslâmî idrâk ve ictimâî ahlâkın en kâmil tezâhürlerinden biridir. Yeniden uyanış ve diriliş mevsiminde bulunan ülkemizde bayramlar, bu silkinişin aynı zamanda bir göstergesidir.
Zîrâ bayramları ne ölçüde hakîkî mânâsıyla idrâk edebildikse, o ölçüde İslâm’ın diğergâm ve feyizli yolunda ilerlemişiz demektir. Buna göre şu bayramda nefislerimizin muhâsebesini, gösterdiğimiz merhamet ve hizmet tezâhürleriyle mîzân ederek bulunduğumuz noktayı yeniden tesbît ve tâyin etmeliyiz.
Ne saâdet, bayramları muzdariplerin tebessümüyle aydınlatabilenlere!
Ne mutlu bayramın bütün güzel tezâhürlerine ma’kes olarak ümmeti kucaklayabilen mü’min gönüllere!.. (O. Nûri Topbaş, İslâm İman İbâdet)
* * *
Rabbimiz, Ramazân’ın rûhânî iklîmini ömrümüzün muhtevâsına yaygınlaştırıp feyizli bir hayat yaşamayı cümlemize müyesser eylesin. Âhirete açılacak kapımızı, saâdet tecellîleri ile gelen ebedî bir bayram kılsın. Ramazân ve bayram günlerini, vatanımıza, milletimize, İslâm dünyâsına saâdet ve huzur kaynağı eylesin!.. (O. Nûri Topbaş, Saâdet Damlaları)
YORUMLAR