Gençlik Ve Seher Vakti

Vefâtının 15. sene-i devriyesini idrâk etmekte olduğumuz Mûsâ Topbaş Efendi Hazretleri’nin “Gençlik ve Seher Vakti” başlıklı sohbetlerinden bir kısmını, güzel bir hâtıra ve istifadeye medâr olması niyetiyle sayfalarımıza alıyoruz.

* * *

Her mü’minin seher vakti kalkıp secde etmesi, ibâdet etmesi îcab eder. Çünkü seher vakti, Allah Teâlâ’nın kularına bahşettiği en mühim ikramıdır. Bütün Hak âşıklarının kışın sıcak yataklarını terk edip gönüllerini Hâlık Teâlâ’ya verdikleri kudsî, ulvî anlardır. Gözyaşları ile namaz, niyaz, istiğfar, tefekkür, zikrullah ile nefislerinden çıkıp Rabbu’l-âlemîn’e samimiyetle ilticâ ettikleri demlerdir.

Seher vakti, gâfil zümrenin uyuduğu, gönül sultanlarının samimiyet ve tevâzu ile Rablarıyla hemdem oldukları bayramlarıdır. Mânevî terakkiyât, ilerleme vesilesidir.

Bu öyle bir vakittir ki, feyz-i ilâhî yağmur gibi semâdan nüzul eder. Seherîlerin kalplerinde tecelli eder. Bütün rûhâniyet ve melâike-i kirâm hazerâtı da iştirâk eder.

Bu mânevî ziyafetlerden istifade etmek isteyenin, gereğini yerine getirmesi lâzımdır. Ama seher vakitlerinde nasıl kalkacağız?

İlk önce hayatımızı mutlaka nizama koymalıyız. Bunun için gece geç vakitlere kadar oturup seher vaktinin kıymetini bilmeyenlerden olmayalım.

Dünya işlerine fazla îtina göstererek onlarla çokça meşgul olup âzâları yorgun düşürmeyelim. Halkın arasına karışıp fuzûlî, fâidesiz sözler konuşmayalım. Cesedin rahatını, sıhhatimizin devâmını, erken yatmakla elde etmeliyiz. Erken yatar isek fuzûlî konuşmaları önlemiş oluruz. Akşam yemeklerini hafif yemek, hem dînî, hem de tıbbî âdâbtandır. Midenin yemekle dolu olmaması da geceleyin kalkışa bir sebeptir. Yenilen yemeğin uyanık bir kalp ve zikr-i ilâhî ile yenilmesi, geceyi ihyâ etmeye yardımcı olur. Mideye ağır gelen bir yemek, kalp için daha fazla ağırlık meydana getirir.

Sâlihlerle sâdıklarla ülfet edenlerin de gece ibadetlerine kolay kalktıkları müşâhede edilmektedir. Gönüllerini Allâh’a verenlerle beraber olmak suretiyle onların o güzel hâlleri, onların gönüllerinden bizim gönlümüze in’ikâs eder. Bu suretle benliğimizde dünya sevgisi zâil olur, ittikâ yolunu tutanlardan oluruz.

Seherlerde kalkanlar, ruhen inkişâf ettikleri için bir kuş gibi hafif olurlar. Az uykuları kâfi gelir, yemeleri de azalır, fuzûlî konuşmaları da… Fazla uyuyanlarda ise, ağırlık, sıklet ve atâlet olduğu için dâima sıhhatlerinden şikâyet ederler.

Bazı gençlerin hayatı nizamsız, istikrarsız oluyor. Bu sefer yapılacakların her biri yarım kalıyor. Her şey nizamlı olacak.

* * *

Haklarından ilki, âile hakkı, oluyor. İnsanın âilesi yok, bekârsa evine gider, annesiyle-babasıyla güzelce vakit geçirir. Seher vakti, yine vakitli kalkar, ibadetini yapar. Bu, hiçbir şeye mâni değildir. Cesedin hakkı verildiği zaman vücud dinlenmiş oluyor, gece ibadeti yapmış oluyor. Gecenin ilk saatlerindeki uyku, vücudun dinlenmesi bakımından daha semerelidir. Gecenin geriye kalan diğer kısmını ibadetle geçiren müridin geceyi ihyâ etmesinden elde ettiği nîmetler, günün her ânına yayılır ve gündüzü, gecenin himâyesinde olur. Bu ise, kalbinin ilâhî nurlarla dolu olması demektir.

Gündüzleri bize düşen vazife ne ise, onu îfâ etmek gerekir. Tüccarsa ticaretiyle meşgul olur, talebe ise okuluyla, dersleri ile seve seve ilgilenir. Talebelerin mânevî olarak ağır vazifeleri olmaz, belki hazırlık dersleri vardır. Onu, onbeş-yirmi dakikada îfa eder, sabah namazını kılar, sonra dersine çalışmaya fırsat bulur. İnsan kendini ayarlarsa, çok vakit bulur. Ayarlamazsa vakit daralır, her işi lâyık-ı veçhile yerine getiremez. Böylece gündüzleri herkes, işiyle-gücüyle meşgul olacak. Bir kul ki, mahlûka faydasız birisidir, o makbul değildir. Cenâb-ı Hakk’ı seven, mahlûkâtı sevecektir. Nizâm-ı âlem, böyle birbirini tâkip eder. İlmi varsa ilimle, mâlî vaziyeti müsâitse mâlî vaziyetiyle, bedeni müsâitse, meselâ gençler bedenle mahlûkâta yardımcı olacaklardır.

Gençlerimi; hem vazifemizi yapacağız, hem derslerimizi ihmal etmeyeceğiz, hem de hizmet yoluna gideceğiz. Uysal olacağız, geçimli olacağız, hüsn-ü ahlâk (güzel ahlâk) sahibi olmaya gayret edeceğiz. Kincilik, hasetçilik, çekememezlik mâneviyatta, Müslümanlıkta yoktur. Bunlara dikkat edersek, bir taraftan inkişâf etmiş oluruz.

Âilemizin hakkını-hukûkunu verdik, gece de istirahat ettik, cesedin hakkını vermiş olduk. Seher vakti kalktık, Cenâb-ı Hak’la başbaşa kalarak mânevî en büyük vazifemizi îfâ etmiş olduk, gündüzleri de ne üzerine çalışıyorsa, onu hakkıyla yerine getirdik.

Bir de bunları îfâ ederken gönlümüzü Cenâb-ı Hakk’a bağlayacağız. Efendim; gece Cenâb-ı Hakk’ı andığımız zaman gündüz anmayacak mıyız? Elbette, her zaman O’nunla olacağız. Kim Cenâb-ı Hakk’ı daha fazla anarsa, Cenâb-ı Hak katında o kadar makbuldür. Meselâ talebe, mektebe gelip giderken huzuruna dikkat edip, edebini muhafaza edecek. Böylece Allâh’ı zikretmiş olur. Sayısız, teşbihsiz… Günlerimizi böyle değerlendirmeye dikkat edeceğiz.

Dinimizde, elhamdülillâh, hiçbir zorluk yoktur. Zorluğu îcâd edenler, dinini lâyıkı veçhile bilmeyenlerdir.

Allah Teâlâ ve Tekaddes Hazretleri, rahmet-i ilâhîsi mucibince kullarına ağır mükellefiyetler yüklememiştir. Yalnız kullarının âcizliklerini idrâk ederek, kendisine âdâb üzerine, engin bir gönül kırıklığı içerisinde ibadet ve itaat etmelerini istemektedir.

Yemede, içmede ve diğer dünyevî hususlarda orta hâlde bulunmamız îcab ettiği gibi, ibadet hususunda da îtidâlli hareket etmek gerekir. İfrattan ve tefritten kaçınmalıyız.

* * *

Bakın, şimdi gençlik ne kadar inkişâf ediyor. Evvelce, kırk-elli sene önce böyle gençlik yoktu. Yetişmeye fırsat da yoktu. Sebebi, ne böyle okullar vardı, mektepler, medreseler vardı, ne de böyle kabiliyetli muallimler vardı. Hep seciyesiz insanlar vardı. Onlarla muhatap olduğunuz zaman îtikadınızı bozarlardı. Bakın, sizler çok talihli yavrularsınız. Cenâb-ı Allah, güzel güzel okullar, rehberler, öğretmenler verdi. Güzel güzel ısınıyorsunuz. Evvelce böyle sıcak okullar yoktu. Herkes soğukta titreye titreye ders görürdü. Şimdi sizlerin kıyafet, yiyecek ne gibi ihtiyaçlarınız varsa, hepsi fazlasıyla karşılanıyor. Bize düşen ise, cân ü gönülden Cenâb-ı Hakk’a şükretmek, kulluk vazifemizi îfâ etmek, aklımızı başımıza toplayıp nizâmî bir hayat yaşamaktır.

Bugün memleketin yetişmiş gençlere çok ihtiyâcı var. Yarın Cenâb-ı Hak, sizlere güzel mevkiler verecek, inşâallâh büyük büyük hizmetler yapacaksınız. Ama âvâre dolaşanların ne cemiyete, ne İslâmiyet’e, ne de kendisine faydası olur.

Hülâsâ yapacağımız iş, Cenâb-ı Hakk’ın bize hibe ettiği hayatı değerlendirmektir. Ne zamana kadar? Rûhumuz cesedimizden ayrılıncaya kadar…

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle