GENÇLER VE EBEVEYNLER

Bu aralar bana bir hâl oldu. Odamdan çıkmak istemiyorum. Ev sohbetleri sıkıyor, sanki başka bir şeyler arıyorum. Babamın konuşmalarında bile kusur buluyorum. Anneme durup dururken kızabiliyorum. Kardeşlerimle oynamak istemiyorum. Kendimle daha çok baş başa kalmak istiyorum. Farklı tarzlarda kitaplar alıyorum. Bunlar genellikle aşka dâir... Önceleri daha çok mâcera okurdum, şimdilerde ise aşk kitapları okur oldum. Sınıfımdaki karşı cins ilgimi çekiyor. Onlar beni beğensin istiyorum. Bazen sırf onlar beni farklı bulsun, beğensin diye öyle garip yapıyorum ki saçlarımı, sonradan kendi kendime bakıp şaşırıyorum. Bana neler oluyor?!

Kavgacı oldum; kavga ederken dikkat ediyorum da gözümü budaktan sakınmıyorum. Sonumu düşünmeden kavga ediyorum, aklımın başımdan gittiğini, içime aşırı bir cesaret geldiğini hissediyorum.

Vücudumu anlayamıyorum. Ellerim, kollarım daha mı büyüdü nedir? Mutlaka bir sakarlık yapıyorum. Annemin tabakları, bardakları elimden sağ kurtulamıyorlar, halıya takılıp tökezleyebiliyorum. Annem:

“-Vücudun birden büyümeye başladı, o yüzden evladım, denge sistemin zamanla oturacak, üzülme!..” diyor.

Her sakarlığımdan sonra annem, yüzüme bakıp tebessüm ediyor:

“-Allah iyiliğini artırsın. Üzülme, boş ver, canın sağ olsun!..” diyor.

O bana bir şeyler olduğunu biliyor, ya da hissediyor. Kardeşlerim şakalaşmak için üstüme geldikleri zaman benim sıkıldığımı görüp:

“-Abinizi rahat bırakın, sizinle daha sonra ilgilenir.” diyor. “Rahat bırakın!..” diyor, ama odamda tek başıma uzun süre saatler geçirmemem için de çok enteresan buluşlar yapıyor. Meyve hazırlıyor, yanıma getiriyor, oturuyor.

“İkram ve aşırı ilgi istemediğimi, neden kendisini böylesi sıkıntılara soktuğunu bilmediğimi” söylüyorum.

“-Özlüyorum evladım seni, hiç değilse bu vesîle ile olsun yüzünü göreyim, oğlum ne kadar yiğit olmuş, görüp ferahlanayım istiyorum!..” diyor.

Kızamıyorum ki; mutlaka benim en şirret hâlime karşı bulduğu bir yumuşak kelime var. Geçen gün hiç yüzüne bakmadım. Kendimce okuldaki arkadaşlarımla bir problemim vardı. Kapıdan girince bir problem olduğunu anladı. Yine eşsiz buluşları ile bir bardak meyve suyu ve güler yüzü ile odama geldi. Somurttum:

“-Ben de tam ne zaman gelecek, bugün uğrayıp teftiş yapmadı diyordum.” deyiverdim. Kızgın da söyledim. Üzmek için yaptım. Âh neden üzmek için böyle şeyler söylüyorum bilmem ki!

“-Çok rahatsız etmeyeceğim, sadece seni sevdiğimi, her zaman yanında olduğumu söylemek için yanına uğradım, benim yiğit evlâdım, efendi kuzum!.. Haklısın büyükler biraz meraklı olurlar; onun sebebi de galiba çok sevdiğimiz varlıklarımızı, sizleri üzecek herhangi bir şeyin olup olmadığını öğrenip destek olabilmek içindir.” deyiverdi.

Ben çok şanslıyım. Arkadaşlarımla hep âilelerimizi, onların bize nasıl davrandıklarını konuşuruz. Birbirimize akıl veririz. Arkadaşımın annesi, arkadaşıma:

“-Sana bir hâller oldu. Çok kötüleştin, edepsizleştin, incitmek için elinden gelen her şeyi yapıyorsun. Ne anlıyorsun odana çekilmekten, neler yapıyorsun, ne işler karıştırıyorsun odanda!..” diye devamlı incitici cümlelerle onu eleştiriyormuş.

“-Anne-baba mı? Al birini, vur ötekine, bıktık bunların davranışlarından!..” deyiverdi bir diğer arkadaşım.

“-Bıktım onlardan, kendi hayatımızı yaşayacağımız zamanlar da gelecek!.. Özgürlüğüme kavuşup, bana karışan olmadan, «iki de bir nereye?» diye birileri sormadan, hayatımı yaşayacağım zamanlar da gelecek, şimdi sadece katlanıyorum onlara!..” deyiverdi bir diğeri de…

Çok samimi arkadaşımın babası ise:

“-İki de bir diklenme bak, o boynunu koparıveririm!..” diyormuş.

Annesi her sabah saçına sürdüğü jöle ile uğraşıp:

“-Maymuna dönmeden evden çıkmayacaksın anlaşıldı.” diyormuş.

Bizim evde öyle şeyler yok. Annem saçlarıma bakıp tebessüm ediyor.

“-Güzel oldun, benim yakışıklı oğlum, sana bu da yakıştı!” diyor.

Ben çok şanslıyım, bunu biliyorum, ama neden bu kadar isyankârım anlayamıyorum.

Annem, mis gibi yemeğimizi pişirir. Sevgisi ile pişiriyor çünkü, yemek pişirirken hep bizim sıhhatimiz için duâ ediyor. Babam, erkenden eve gelmeye çalışır. Dışarıda zaman geçirmekten değil, bizimle bir arada olmaktan mutlu oluyormuş. Kardeşlerim, “Ağabeycim!..” diye boynuma sarılırlar.

Babam genelde neşelidir, benimle sohbet etmeyi çok sever. Fakat onunla iletişimimde hep bir ölçü mutlaka vardır. Annem her zaman sıcaktır. Ben ondan hiç korkmam, çünkü bitmez tükenmez bir sevgi pınarı olduğunu bilirim.

Annem de, babam da benim için zora düştüğümde her an başvurabileceğim bir sığınaktır, bilirim. Her ikisi de beni müdahale etmeden dinler, gözlerimin içine bakarak konuşurlar.

Annem bizlere her zaman ve her fırsatta yüksek sesle duâ eder. Ne zaman bir bardak su versem, ne zaman sofrayı hazırlamakta yardım etsem, odamdan çıkıp onunla sohbet etsem; ilk yaptığı şey, bana hayır duâ etmektir. Annem, beni duaları ile sâkinleştirir. Her seferinde beni herkesin sahibine, mülkün sahibine emânet eder.

“-Gökten rahmet yağsın, yerden toplayın yavrum!..” der.

“-Allah size su gibi devlet versin!..” der.

Annem, ben bir şey istesem, hemen kardeşlerimin yüzüne bakar, onlar da koşar alır gelirler. Biz birbirine hizmet eden, seven, sayan bir âileyiz. Sofra sohbetlerimiz, çay sohbetlerimiz, günümüzün anlatıldığı, sevinçlerimizin paylaşıldığı, üzüntülerimizin dinlendiği istişâre meclisi gibidir. Babam ince ince sorar; neler yaptığımızı, her şeyin yolunda gidip gitmediğini...

Geçen gün annemi ağlattım. Âşık olduğumu anladı. İlgilendiğim bir kız olduğunu hissetti. Nereden biliyor, anlamıyorum. Nasıl hissediyor, bazen korkuyorum rüyasında mı söylüyorlar nedir? Yanıma geldi:

“-İsmi ne?” dedi.

“-Kimin, sen neden bahsediyorsun?” dedim.

“-Gönlünün içini doldurup da seni ince dertlere düşüren kişinin ismi ne?” dedi. “Benim oğlumun gönlünü dolduran kişi, benim için de önemli!.. Yavrum beğenirsin, seversin bunu kimse sana yasaklayamaz, ama her ne yaparsan yap iffetli olsun, ne sen incin, ne onları incit!.. Aklına hep kız kardeşin gelsin, sen onun ağabeyisin, onu kimsenin incitmesini istemediğin gibi sen de başkalarının kız kardeşlerini incitme!..” dedi.

Nasihatten nefret ederim. Ama nefret etmekle birlikte aklım başıma geliverdi.

“İffetli sevmek!..”

“Sevgi çok kıymetli bir madendir, hoyratça kullanma!..” dedi. Utandım, ismini söylemedim.

Arkadaşımın annesi cep telefonlarını karıştırıp, odasını toplamak bahanesi ile özel hayatına müdahale ediyormuş.

“-Biz, sana harçlığını kızlara harca diye vermedik, ders çalış, bırak bu saçmalıkları, derslerinde başarın düştü, sen ne yapmak istiyorsun, seni tanıyamıyorum. Ayşe’nin oğlu senin gibi mi? Dershanede F1 de imiş. Allâh’ım ne olurdu, benim çocuğum da öyle zeki, aklı başında olsaydı, çok imreniyorum böyle çocuklara!..” deyip arkadaşımın en çok nefret ettiği şeyleri yapıp, eleştirip, kınayıp, başkaları ile mukayese edip, hayal kırıklığını ifade ediyormuş.

Arkadaşım:

“-Her gün annemle arama daha büyük duvar örüyorum. Onu kendi dünyama geçirmemek için her şeyi gizli tutuyorum. Sorularına cevap vermiyorum. Yargılamasından, «ben senin yaşında şöyleydim» demesinden nefret ediyorum.” diyor.

Babası ise tam tersi yüreklendirip:

“-Âferin oğlum sev, gez, toz, al sana istediğin kadar para, biz senin yaşında neler yaptık, şimdi gezmeyeceksin de ne zaman gezeceksin?!” diye gereksiz bir cesâret veriyormuş.

Babasının yaptıklarını çok doğru bulmadım; babalar çocuklarının nefsini galeyâna mı getirmeli? Bir başka arkadaşımsa, babası ile ilgili şunları söyledi:

“-Arkadaşıymışım gibi davranıyor, benim giydiğim pantolonlardan alıp giyinince sinir oluyorum; ben gencim, sen babasın, lütfen belli olsun diyorum içimden!..”

Benim babam, her ikisininkine de benzemediği için çok şükrettim hemen...

Geçen gece dedemler bizde idi. Dedemle babamı bir köşede ince ince konuşurlarken görüverdim. Kulak kabarttım biraz, ayıp, ama fazlaca merak ettim, erkek erkeğe neler konuştuklarını… Babama, bana nasıl davranması gerektiğini anlatıyormuş:

“-Oğlum, torunum ergen oluyor, şimdi öfkeli olur; öfke ondan, sabır senden!.. Taşkın su gibi olur, aman yavrum, önüne bent vurma, sadece o taşkın suya yön ver, kanal aç!.. Önüne bent vurursan, tüm duvarları yıkar, zapt edemezsin. Âşık olacak, önemse, ama fazla üstünde durma. Sakın hor görme sevgisini, çok da dile getirme. Takip et, ama uzaktan, sakın belli edip de kendisini güvensiz hissetmesine sebep olma. Çünkü o «kendini bulma» derdinde, «benlik arayışında», biz seninle ne tecrübeler yaşadık hatırlasana!..

Senin oğlun ergen olan ne ilk genç, ne de son genç olacak!.. Sadece çok hassas bir dönemde, bunu iyi bil. Kırılgan olur, çabuk incinir, taşkındır, sevgisinde coşkundur. Ölçüyü tutturamaz. Sabırlı ol. Aceleci olma. Hepsi zamanla durulacak. O şimdi deneme-yanılma devresinde, rehberlik yap, ama komutlar verip ne yapması gerektiğini söyleme!.. Ona karar verme fırsatı tanı. Adım adım her şeyine karışma. Uzaktan bil, beklemeyi öğren.

Evlât, ben en çok sabrı, sen ergen olduğunda öğrendim. Nerede, ne zaman, hangi kelimelerle sana konuşacağımı; sözlerimi tartarak söylemem gerektiğini; bir fazlasının seni usandıracağını; bir azının ihmale sebep olacağını iyi bildiğim için, ben en çok Rabbime senin ergenlik döneminde duâ ettim.

«Allâh’ım! Her şey sana mâlum, bana meçhul, evladıma nasıl davranmam gerekiyorsa bana ilham et, yardımcı ol!» diye çok yalvardım.

Evlat, ana-baba olmak, Allah ile birlikte olmakla mümkün. Her zaman yüce Rabbimizin yardımına ihtiyacımız var; duâ et. Sakın çok yüklenip aranıza duvar örmesine sebep olma. Çokça serbest bırakıp yanlışa düşmesine izin verme. Altın ölçü, her ana-babanın evladına göre farklıdır. Çocuğunu tanı, yaftalama. Onunla birlikte balığa çık, yürüyüş yap. Hayatını didiklemeden yap bunu. Aranızda güven oluştur, her zaman ve her durumda, sana gelebilmesi için kapılarını sonuna kadar açık tut, bilsin bunu!.. Affedici ol, yavrum. Kusur ondan; af senden… Öfke ondan, sükûnet senden... Evlâtların ergenlik dönemi, onlara güç gösterisi yapılacak dönem değildir. Ergenlik dönemi, ince işçilik dönemidir, sabır ister, bilgi ister, fedakârlık ister; çok, ama çok sevgi ister. Her ne olursa olsun, değil mi ki senin evlâdındır, sevgi, daima onun hakkıdır.”

Âferin dedeme, ne güzel de şeyler söylüyor. Dedem, benimle hep büyük adammışım gibi konuşur. Benden de büyük adam gibi cevaplar bekler.

“-Gel bakalım Ahmet bey, nasılsın bu aralar?!” der.

Ben hep “beyim” onun gözünde. Babaannem çok hoş… Geçen gün, havlu örüyormuş:

“-Ne olacak bu?” diye sordum.

“-Aslan oğlum, senin çeyizin olacak.” dedi.

“-Şaşırdın galiba, kızlar çeyiz getirir, oğlanlar değil!..” dedim.

“-Öyle deme oğlum!..” dedi. “Evlenince evinde bir babaanne hatırası olmasın mı?”

Odama çekilip epey düşündüm:

“Artık büyüyorum, kendime ait bir hayat kuracağım, hazırlıklarım tam mı? Tamam, havlum babaannemden ya diğerleri; okulum, mesleğim, hayatın benden beklentileri... İşim çok zor, büyümek hoşuma gidiyor, erkek oluyorum diye seviniyorum, ya benim yapmam gerekenler… Demek ki ileride kendime ait havlularım, evim-düzenim olacak, bunlar nasıl olacak, neyle olacak, neler yapmalıyım, günler hızla geçiyor, çalışmalıyım. Arkadaşlarıma babaannemin bana ördüğü havluyu söylemedim, asla da söylemem, benimle alay ederler, küçük düşürülürsem okula dahi gitmem, kendimi iyi biliyorum.”

Arkadaşlarım çok önemli benim için... Onlarla zamanımı geçirmek, en çok sevdiğim şey. Onların beni kabul etmesi, aralarından çıkarmaması için elimden ne geliyorsa yapıyorum. Çete kurmaya, diğer sınıfın kızları ile alay etmeye kalktılar. Kardeşim, anneme arkadaşlarımın okulda yaptıklarını anlatıverdi. Kardeşimi neredeyse dövecektim.

“-İspiyoncu!..” diye bağırdım. “Ben sana sorarım!..”

Annem:

“-Neler duyuyorum, duyduklarım doğru mu?” dedi, sessiz kaldım.

Odama çekildim hemen… Akşam babamla aralarında epey konuştular. Beni çekiştiriyorlar dedim, sinir oldum. İkisinin benimle ilgili her şeyi birlikte yapması da moda oldu. Her adımımdan haberleri var ve birlikte istişare ediyorlar. Eskisinden daha çok birbirleri ile konuşuyorlar. Babam mutfağa, annemin yanına gidiyor, onunla konuşuyor. Annem, biz odamıza ders çalışmaya gidince babamla konuşuyor. Ânî çıkışlardan çok, “bekle, sabret, en uygun zamanı kolla!..” taktiği uyguluyorlar. İkisinin böyle birbirine yakın olmaları hoşuma gitmiyor desem yalan söylemiş olurum. Onlar bir arada olduklarında daha heybetli görünüyorlar benim gözümde…

Babam, odamın kapısını çaldı:

“-Eyvah dedim, şimdi vaaz başlayacak.”

Yanıma oturdu, elini omzuma koydu. Mutlaka benimle konuşurken elini omzuma koyar, annem de elimi tutar. Gözlerimin içine bakarak konuşurlar ve benden izin alarak yanıma gelirler. Bunlar benim çok hoşuma gidiyor, bana değer verdiklerini hissediyorum. Babam başladı bir türkü okumaya:

 

“yıl 1341 nefsime uydum

sebep oldu şeytan bir cana kıydım

katil defterine adımı koydum

eşkıya dünyaya anam hükümdar olmaz

 

sen ağlama vâlidem dertlerim çoktur

çektiğim çilenin hesabı yoktur

yiğitlik yolunda üstüme yoktur

eşkıya dünyaya hükümdar olmaz”

 

O kadar çok hoşuma gitti ki, ikimiz de güldük.

“-Mesaj anlaşılmıştır.” dedim.

“-Ne mesajı?” dedi. “Bu bizim gençlik türkümüzdü, senin de bu türküyü dinleme vaktin gelmiştir diye düşündüm, ne dersin?” dedi.

“-Eşkıya dünyaya hükümdar olmaz. İnternete bak bakayım, bu türkünün hikâyesi ne imiş, çay içerken anlatırsın, kardeşlerinle birlikte seni dinleriz.” dedi.

Nasihate gerek yok, türkü, hikâye bana yetti. Arkadaş kurbanı olmamak lâzım… Şimdilerde en çok üzerinde durduğum konu bu; ergenler, arkadaş kurbanı olurmuş ya, Allah korusun.

“-Allâh’ım! Ben sadece senin kurbanın olmak istiyorum, arkadaşlarımın kurbanı değil.” diye duâ ettim.

Dedem haklı, bu dönem ergenlik dönemi… Ben de çok duâ etmeliyim.

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle