Gençlerin “delikanlı” tabiriyle ifade edilen, bitmek tükenmek bilmeyen enerjilerini doğru kanalize edip uygun mecrâda sarf etmesini sağlamak için, “zekâ türleri, ilgi alanları ve kabiliyetlerine göre” yönlendirmenin önemini benzeri pek çok hâdisede görmek mümkün.
“Boş kaldın mı, hemen başka işe koyul!” (el-İnşirah, 7) âyet-i kerîmesi, hayatın boşluk kabul etmeyişini, plânlanıp programlanmadığında herhangi bir şekilde dolacağını muhteşem bir şekilde ifade etmekte…
İmâm-ı Şâfiî Hazretleri’nin, “Kendini hak ile meşgul etmezsen, bâtıl seni istilâ eder.” îkazı, bu âyeti tefsir eden en vecîz ifadelerden…
İslâm düşmanı çevrelerce, gençlerimize yönelik oynanan pek çok oyunun hedefinde de bu var. Onların enerjilerini zararlı mecrâlara yönlendiremezlerse, en azından faydalı işlerden uzak tutmayı, bir boşluk içerisinde döndürüp durmayı, maalesef çoğunlukla başarmaktalar. Onlara bu kötü niyetlerinde fırsat vermeden gençleri bir spor ya da sanatla meşgul olmaya teşvik edip, bunun için müsbet ortamlar hazırlamak; bu vesîleyle iyi arkadaşlarla kaynaşmayı sağlamak uğrunda ne kadar strateji ve taktik geliştirilse azdır diye düşünüyorum. Zira gencin ruh dünyasını tahrip etmek için hazırlanmış öyle çok tuzak var ki… Gözleri, gönülleri ve zihinleri yorgun ve târumâr hâle gelmeden el ele vermek ve bu uğurda gösterilecek hiçbir çabayı küçümsememek gerek.
Meselâ, en azından derslerini sorduğumuz kadar, doya doya oynayıp oynamadıklarını da sorarak; bunu önemsediğimizi ifade etsek, gençler ne kadar mutlu olacak ve anlaşıldıklarını hissedeceklerdir. Genç, ebeveyni ya da öğretmeniyle ne kadar hoş vakit geçirebilirse ciddî meseleleri dinlemeye o kadar elverişli hâle gelecektir.
Benden on yaş büyük olmasına rağmen en iyi dostum olan muhterem ağabeyimden bahsetmeden geçemeyeceğim. Çocukluk ve gençlik yıllarımda yoğun ders temposu içinde ne zaman biraz bunalsam, benimle saatlerce yürür, eğlenceli hikâyeler anlatır, muhabbetle konuşur; ayrıca bulmacalı oyunlar ve eğlenceli pikniklerle bütün yorgunluğumu alırdı. Hâl böyle olunca en ufak bir isteğini yerine getirmek benim için zevk olurdu; öğüt ve tavsiyelerini ikiletmemeye çalışırdım. Böylece, bu empati ve muhabbet merkezli tutumun ehemmiyetini yakînen tecrübe etmiş oldum.
Diyeceğim o ki, gençlerin eğlenme ihtiyaçlarını güzel ve yeterli bir şekilde gidermelerine destek olmalıyız ki, ruh dünyalarına her yönüyle değer verildiğini hissedebilsinler. Böylelikle uhrevî saâdetlerine medâr olacak faaliyetler yapmaları için bir tavsiyede bulunduğumuzda, aramızdaki dostluk ve muhabbetin hatırından dolayı kulak verir hâle gelebilsinler.
“Helâl dairesi geniştir, keyfe kâfî gelir!” diyor ya Bediüzzaman Hazretleri… Gençlere, harama bulaşmadan, taviz kapısı aralamadan da, eğlenceli ve hoşça vakitler geçirmenin imkânlarını hazırlamak; “âcil eylem plânları”mızın başında olmalı…
Onlardan ideal olanı beklerken; ürkütmeden, sıkıp bunaltmadan, kaş yapacağım derken göz çıkartmadan, tedrîcîlik esasını unutmadan hareket etmemiz çok mühim... Helâl dâirenin keyfe kâfî oluşu meselesine misal olarak ergenlik çağına girmeye yaklaşmış bir kızımızın tesettürünü ele alalım. Kız arkadaşları ve mahremlerinin yanında giyinip süslenmesini takdir ve teşvik edip, nâmahrem karşısındaki kıyafet ve tutumun ölçülerini Rabbimizin belirlediğini, gaye ve faydalarıyla birlikte anlatmak daha tesirli olacaktır. Yani beğenilme, cicili bicili kıyafetlerle ve takılarla bezenme isteğini helâl olan ortamlarda rahatça gerçekleştirmeli ve bunda bizden destek görmeli ki, tesettürün farz olduğu durumlara daha rahat hazırlanabilsin. Ayrıca iki hâlin arasındaki bakışlara dâvet farkını bizzat tecrübe ederek meselenin hikmetlerini hazmedebilmesi kolaylaşsın.
“-Günah!”, “Allah yakar!..” vb. cümlelerinin nebevî metotla bağdaşmayan, sert ve itici ifadelerinden sakınıp, tatlı bir dil ve üslûpla îzahı tercih etmek, her zaman şiârımız olmalı…
Her şeyden önce gencin doğru örnekleri görebilmesi, eğitimin en önemli kısmıdır. Kızların ablaları, erkeklerin de ağabeyleri bulunması, olmazsa olmaz ihtiyaçlarıdır. Bunun için ebeveynler şuurlu âilelerle bir araya gelmeye, gerek ev, gerek piknik vs. ortamlarında çocuk ve gençlerin kaynaşmalarına zemin hazırlamaya çalışmalıdır.
Abla ve ağabeyler kadar mühim olan “akran ihtiyacı” için de benzer yollar takip edilmeli; yaygın eğitim faaliyetleriyle güzel arkadaşlık münâsebetlerinin temelleri atılmalıdır. Anne ve babanın bu konuda birbirini desteklediği durumlarda iş kolaylaşmaktadır. Zira erkekler için baba, kızlar için annenin rol modelliği ve kaynaştırıcı fonksiyonunu, tek taraflı olarak îfaya çalışmak son derece zor bir durumdur. Ama şartlar ne olursa olsun pes etmemek, elinden gelen bütün imkânları seferber edip fırsatlar oluşturmak, sonradan “âh vâh” etmemek için îfâ edilmesi gereken vazifelerdir.
Gençlerimizin dînî değer ve sorumluluklara bakış açısını şekillendirici en önemli unsurların başında, bu değer ve sorumlulukların şuurunda olması beklenen biz ebeveyn ve eğitimcilerin hâli gelmekte şüphesiz… Peygamber Efendimizin:
“Biriniz oruç tuttuğu gün kötü söz söylemesin ve kavga etmesin. Şayet biri kendisine söver ya da çatarsa: «Ben oruçluyum!» desin.” (Buhârî, Savm, 2) buyurmasına rağmen; tam tersine asabî ve sert tavırlara orucu sebep göstermek, yaygın bir hâl hatası meselâ...
“-Zaten oruçluyum(!)” diye başlayıp, gerginlik sebebi olarak orucu göstermemiz, gencin oruç denince zihninde olumsuz hâller canlanmasına zemin hazırlamaz mı? Velhâsıl, güzel hâl ile olan eğitimin müsbet tesiri kadar, kötü hâllerin menfî tesiri de unutulmamalı.
Gençlerin dînî eğitiminde gösterilecek tutum ve yaklaşımlar, elbetteki kitap hacminde bir konu… Ana hatlarıyla değinmeye çalıştığımız bu konuyu, klinik psikolog Mehmet Dinç Bey, radyo programlarında etraflıca ele almış.[1] Radyo arşivinden dinleyip, not alarak takip etmeyi şiddetle tavsiye edebileceğim bu programlardan kendi aldığım birkaç notu paylaşarak konuyu nihayete erdirmek istiyorum.
“Eğitimde kalıcı tesir bırakmış, örnek olarak ilham veren eğitimcilerin (ebeveynlerin) özellikleri:
1- Her öğrencinin (gencin) ihtiyacı hakkında bilgi sahibidir.
2- Her öğrencinin gelişimiyle ilgili, ilgi ve bilgi sahibidir, sürece dâhil olur.
3- Kurallar ve sınırlamalar açısından tutarlıdır. Bu kural ve sınırlamalar minimum, yapılabilir ve güç yetirilebilir niteliktedir.
4- Cesaret ve ümit verir, teşvik eder, moral ve enerji kaynağıdır. Alternatif imkân, zemin, destek hazırlar. Korkutmaz, kötü, eksik, âciz, güçsüz hissettirmez.
5- Sevgi dolu, samimidir.
6- Her öğrencinin (evlâdın) başarma yeteneğiyle ilgili olumlu düşünceye sahiptir. Hiçbir insan boşuna yaratılmadığı için onun da başarılı olabileceği sahalar bulunduğuna bütün kalbiyle inanır.
7- Rahattır, kendini kasmaz, karşısındakini rahatsız hissettirmez.
8- Olumlu olanı vurgular.
9- Kötülemeden disipline eder.
10- Mükemmeliyet beklemez.
11- Mizah duygusuna sahiptir, süreçten keyif alır, keyif verir, eğlencelidir.
12- Herkesin içinde cezalandırmaz.
13- Gençlere, kendine güvenmeyi telkin eder.
14- Unutmayı, affetmeyi bilir.
15- Hiç vazgeçmez. Öğrencisinden, çocuğundan ümidini kesmez.
“Eğitimle gençlere ne verelim ?” Bu işin “olmazsa olmaz”ları nelerdir? derseniz:
a- İrade, b- Kahraman, c- Rehber, d- Refik, e- Hedef.
Bu beş şeye sahip olmalarını sağlayabilirsek, eğitimin omurgasını sağlam oturtmuş oluruz, inşâallâh.
Rabbimiz, bizi takvâ sahiplerine önder olacak vasıfta gençlerin eğitimine katkıda bulunarak nasiplenenlerden eylesin. Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in güzel ahlâkından hisseler alıp gelecek nesillere en güzel bir şekilde köprü vazifesi görebilenlerden olmamızı lûtfeylesin. Sadaka-i câriye gençlerin yetişmesine vesîle olarak amel defterleri kapanmayanların arasına ilhâk eylesin. Âmin.
[1] Erkam Radyo, “İnsan Bu” programı, 29.10.2013 ve 5.11.2013 tarihli programlar…
YORUMLAR