Sanat Harikası İnsanın Var Oluşu -32-
Embriyo bir buçuk aylık olduğunda, karaciğer, karın boşluğunu dolduracak kadar büyüktür. Böbrekler görünür hâle gelir. Hemen yanlarında üreme organları gelişmeye başlar. Yani insanın yaratılışında kullanılan tohum hücrelerinin ilk gelişim yeri, doğumda onları gördüğümüz yer değil, böbreklerin komşuluğunda; bel kemikleri ile göğüs kafesi arasındaki bölgeye denk gelen yerdir. Kromozomlardaki cinsiyetle ilgili şifreyi çözen hücreler, bu yönde gelişmelerini sürdürürler. Şifre XX ise yumurtalığa, XY ise husyelere dönüşmek üzere bir yapılanma sürecine girerler. Çeşitli aşamalardan geçtikten sonra ilerleyen haftalarda nihaî yerlerine göç ederler. (Bununla ilgili tafsîlâtlı bilgiyi önceki yazılarımızda paylaşmıştık.)
Kromozom düzeyinde bebeğin hangi cinsiyete sahip olacağı bellidir. Ancak bunu o şifreye vâkıf olan hücrelerden başkası bilmez. İçerde bütün vücut yapılanması bu şifreye odaklı çalışırken, işin uzmanı tarafından bu en erken 3. ayda görüntülenebilir. Bebeğin boyu, ağırlığı, bazı organların yeri ve büyüklüğü; cinsiyete göre değişir.
Kadın ve erkeği ortak bir paydada toplamaya çalışıp eşitlik yaygarası kopartanlar; daha anne rahmindeki gelişimin ilk günlerinde, kız ve erkek bebeğin birbirinden farklı husûsiyetler gösteren bir gelişme sürecine girdiğini bilmezden gelirler. Beden yapısı olarak bir eşitlik söz konusu değildir. Farklı gelişim süreci, hormonların farklı işleyişi, bedeni farklı kıldığı gibi psikolojik gelişimi de farklılaştırır. Gelişmede eşitlik değil, daha çok farklılık ve bu farklılığa rağmen muhteşem bir şekilde birbirini tamamlayıcılık ön plândadır.
Biz de aylardır süren yazı dizisinde zaten bu tamamlayıcılığın hücresel düzeye kadar indiğini ve nasıl meydana geldiğini tafsîlâtlı bir şekilde inceledik. Rabbimiz idrâk etmeyi nasip etsin.
Gelişme aşamalarında her hücre, âdeta insanın oluşumuyla ilgili ihtisas yapmıştır. İşlerini ilk defa yaptıkları hâlde yılların birikimiyle çalışan ustalar gibidirler. Hepsi insanın oluşum şifresini bilir, birbirlerini okur ve gözetlerler. Birbirlerinin işine burunlarını sokmadan, sınırlarını ihlâl etmeden saygıyla çalışırlar. Şifreler hangi organa ait, bu organ önce nerede, sonunda nerede olacak, hangi vazifeleri üstlenecek, şekli neye benzeyecek, kaç adet olacak, hangi organlarla komşuluk edecek, sistemle nasıl bir işbirliği yapacak… gibi girift suallerin içinden, tereyağından kıl çeker gibi çıkarlar ve idrâkinde zorlandığımız nice hâdiselere başarıyla imza atarlar.
- haftada embriyonun büyümesi çok hızlıdır ve vücudu belirgin bir “C” şeklindedir. Bilinmeyen bir yerden gelen bir ikazla, 21. günde kasılıp gevşemeye başlayan hücreler, kalbi oluşturmak için çalışmaya başlamış ve bu haftada tek odacıklı ve haşhaş tohumu büyüklüğüne ulaşmıştır. Kendi kendine dakikada 150 kez atar ve kan, ince damarlar boyunca dolaşır. Kalbin bu hızlı ritminin sebebi, embriyodaki hızlı büyümedir. Hızlı çalışarak süratli büyüyen dokulara gıda ve oksijen yetiştirmek zorundadır. Bebeklik döneminde büyüme hızlı olduğundan, kalp atım hızları da erişkinlere göre fazladır.
Anne rahminde 21. günde bazı hücrelerin kasılıp gevşemeye başladığını söylemiştik. Bu hücrelerin, hangi îkazla bu davranışı gösterdiği bilinmemektedir. Kalbi yapmak üzere programlanmış hücreler, bir araya gelirler ve kalp gibi çalışmaya başlarlar. Hatta bu hücreleri; mikroskop altında incelediğimizde, onları beslemeyi sürdürdüğümüz müddetçe kasılıp gevşeme hareketlerinin hayret verici bir şekilde devam ettiğini görürüz. Hücreler gerçekten çok akıllıdır; hangi organı yapmak üzere kodlandıklarını, bu organın nasıl çalışması gerektiğini, hangi vazifeleri üstlendiğini bilirler ve bir araya gelerek zamanla kalbin mükemmel ve karmaşık oluşumunu gerçekleştirirler.
Kalp; çizgili kastan yapılmış bir organdır ve vücudumuzdaki bütün çizgili kaslar isteğimize bağlı çalışır. Meselâ kolumuzu kaldırmak isteriz, adım atmak isteriz ve bu hareketler için beynimizden gelen îkazla sinir sistemi-kas iletimi işbirliği ile bu hareketleri gerçekleştiririz. Kalbimiz, çizgili kastan yapılmış olmasına rağmen onu düşünerek ve isteyerek çalıştıramayız. O bilinmeyen bir yerden gelen ilk îkazla anne rahminde 3. haftada atmaya başlar, kendi ileteceği nesneyi kendi içinde üreterek odacıklarına gönderir ve ömür nimeti tamamlanana kadar bu böylece sürüp gider. Anne rahmindeki hızlı büyümeye paralel olarak hızlı çalışan kalp, 7 yaşından sonra yetişkin bir insana benzer atım sayısına geriler.
İrâdî kas hareketlerimizi, yorulduğumuzda veya uyuduğumuzda durdururuz. Ama kalbimiz biz uyusak da, yorulsak da durmak bilmez ve çalışmaya devam eder. Hayatımız boyunca yaşadığımız bedenî ve rûhî değişikliklere kolayca adapte olur. Koşarsak, heyecanlanırsak, ateşlenirsek vs. atımı hızlanır. Dinlenirken veya uyurken atım hızını ona göre ayarlar.
Kalp, vücut sistemine kan pompalayan organımızdır. Bir ömür, milyonlarca litre kanı teklemeden vücut sistemine gönderir. Trilyonlarca hücreyi her dakika denetleyerek besler, atıkları uzaklaştırır. İnsan vücudunda kendi kendine kasılıp gevşeyen hücrelerden oluşmuş tek organdır. Anne rahminde henüz dolaşım yokken hücresel plânda ortaya çıkar ve büyüyen bebeğin ihtiyaçlarına cevap vermek üzere yapılanır. Yani kalbi oluşturan hücreler, kendilerine olan ihtiyacı bilirler ve tam vaktinde ortaya çıkarak çalışmaya başlarlar.
Kısaca kalbimiz, sürekli enerji üreten, kanı plânlı bir şekilde vücut sistemine gönderen, Allâh’ın kendisine verdiği ilham doğrultusunda kendi kendine kasılıp gevşeyen, kendi düzenini kendi ayarlayabilen, plân ve hesap yapabilen, tedbir alabilen, hızlı hareket etme özelliğine sahip hücrelerden oluşmuş özel bir organdır. Bu organla ilgili câlib-i dikkat nice mucizevî işleyişi ayrı bir yazı ile incelemek de nasip olur, inşâallâh. Bu temennî ile bu ayki yazının da sonlarına gelelim.
Hayat boyu büyük bir fedakârlıkla çalışan bu organ için dinlenme vakti geldiğinde, dünyaya büyük vedâ ânı da gelmiş olur. Bu andan sonra her hücre vazifesini başarıyla tamamlamanın huzuruyla sahneden çekilir ve kendini, geldiği yer olan toprakta ifnâ eder.
Bunca mükemmel tasarım ve hazırlıkların vücut bulduğu insan için ise, asıl yolculuk bundan sonra başlayacak ve o da, kendine emanet edilen bu beden mülkünde hangi tasarruflarda bulunduğunun hesabını vermek üzere diriliş gününe kadar bekletilecektir. O müthiş gün geldiğinde ise, zerrelerin hesabını vermek üzere toprağın bağrından çıkarılıp, büyük mahkemeye sevk edilecektir.
Rabbimiz o dehşetli gün gelmeden, gönlümüze uyanıklık ihsan eylesin de, ilâhî emanetleri rızâsı doğrultusunda kullanabilmeyi nasip eylesin. “O zor ve meşakkatli gün” de, bizlere merhametiyle muâmele eyleyip kusurlarımızı affeylesin. Âmîn.
Dr. Betül Nefise İNAL
YORUMLAR